CİHANGİR İSLAM: HAK İHLALLERİNE KARŞI DEMOKRATİK MÜCADELEMİZ DEVAM EDECEK.
SP MİLLETVEKİLİ CİHANGİR İSLAM SORULARIMIZI CEVAPLANDIRDI
Her alanda keyfîlik var
“Keyfîlik her alanda geçerli. 17 bin kişi soruşturma ve mahkemelerden aklandı, beraat etti, ama buna rağmen işlerine döndürülmüyorlar. Ailelerinde bir suçlu var diye bütün ailenin pasaportları iptal ediliyor. İnsanların hak ettiği pasaportlar kendilerine verilmiyor.”
Hedef: muhalif ses kalmasın
“Yandaş gazetelerin ilan konusunda sıkıntı yaşadığını görmüyorum. İlanda büyük adaletsizlikler yapılıyor. Bunun arkasında yatan zihin, muhalif bir sesin kalmamasını hedefliyor. Konuşanın ağzını kapatmak, kapatamadığının sesini duyurmamak için elinden geleni yapıyor.”
Haklar için itaat şartı
“İktidar, hakları zaten lütuf olarak sunuyordu, artık lütuf olarak da sunmuyor. Haklar tartışılır hale getirildi. Hak sahibine hakkı teslim edilmiyor. İktidar, kendine itaat etmeyi hakları elde etmenin önüne bir koşul olarak koyuyor. Yapılacak şey demokratik mücadeledir.”
***
DP Genel Başkanı Gültekin Uysal da kendisiyle yaptığımız röportajda kâğıt krizini, basın kartı ve gri pasaporttaki keyfi ve ayrımcı uygulamaları Meclis gündemine taşıyacağını söylemişti.
Medyanın sıkıntılarını Meclise getireceğiz
***
KEYFÎLİKLERLE MECLİSTE MÜCADELE EDECEĞİZ
Her alanda keyfÎliğin hüküm sürdüğünü belirten Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Cihangir İslam, “Yapılacak olan demokratik mücadeledir” dedi.
24 Haziran Seçimleri sonrası yeni sisteme geçildi, fakat yaklaşık 2,5 ay geçmeden yaşanan ekonomik problemler birçok sektörü ve vatandaşları zor duruma soktu. İthalata dayalı bir sektör haline getirilen kâğıt üretimi ise dövizin yükselmesiyle birlikte tamamen bulunamaz hale geldi. Özellikle muhalif basın yaşanan kâğıt krizini en çok hissedenler arasında. Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Cihangir İslam ile ekonomide yaşanan krizi ve basının durumunu konuştuk. İslam, her alanda keyfiliklerin yaşandığını belirtirken, sorunların kaynağında otoriter ve baskıcı rejimin olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı ve AKP’li birçok bakan ekonomik krizin olmadığını belirtiyor, fakat vatandaşlar zamlardan şikâyet ederken, piyasalardaki dalgalanmalar da birçok sektörü bitirme noktasına getirdi. Siz mevcut ekonomik ortamı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomik kriz var demekteki amacım panik oluşturmak falan değil, ama gerçeklerle yüzyüze olmazsak, gerçekleri iyi idrak etmezsek gerekli tedbirleri de alamayız. Türkiye ciddî bir ekonomik krizin içerisinde. Borcu ödemenin bile değil, döndürmenin zorluğunu yaşıyor. Siz çıkıp ekonomik kriz yok derseniz inandırıcı olamazsınız. Bunun başlıca nedeni, tek kişinin ağzından çıkanın adeta bir yasa gibi kabul görmesi. Doğruyla yanlışın, iyiyi ile kötünün farkının adeta ortadan kalkıp bu tek kişinin ağzından çıkanla uyumlu olup olmadığıyla alâkalı bazı idrakler Türkiye’de. Herkesin böyle algılayacağını zannediyor, ama olay böyle değil. Türkiye ciddî bir ekonomik krizin içerisinde. Bu krizin nedeni de bugünkü yönetemeyen iktidar. Neden yönetemiyor? Kamuoyunun kendini güvende ve huzurlu hissetmesini sağlayamıyor. Kendi yandaşlarının, oy verenlerinin dahi sağlayamıyor. Bir korku iklimi var Türkiye’de. İnsanları bu durumda sürdürülebilir bir şekilde yönetemezsiniz. Yönetmeniz için insanların size güven duyması lâzım. Ülkede yönetenlerle yönetilenler arasındaki mesafe iyice açılmış ve güven de bu noktada ortadan kalkmıştır.
Bu krize yönetenler yol açtı
Bu duruma gelmemizin bir diğer nedeni; Türkiye’de lüzumsuz veya öncelikli olmayan yatırımlara girişilmesi. Meselâ Kanal İstanbul gibi, meselâ Çanakkale Köprüsü gibi... Acil ihtiyaç duyulmayan, hele Kanal İstanbul’a hiç ihtiyaç duyulmayan bir gerçek var ortada. Ama buna rağmen inatla yapılan yatırımlar... Birtakım yatırımların durdurulacağı söylendi. Seçimden önce hatırlarsanız biz parti olarak sayın genel başkanın ağzından ‘acil olmayan yatırımları durudurun’ demiştik. Biz üretime dönük yatırıma önem veren bir partiyiz. Üretime dönük yatırımlar kalsın, fakat diğerlerini durdurun demiştik. Türkiye büyük bir borcun yol açtığı krize doğru sürükleniyor, bunun altından kalkamazsınız, ülkeyi de zora sokarsınız dedik. O zaman en ağır ithamlarla bize cevap verdiler. Yakın bir geçmişte gördünüz ki Sayın Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Sayın Ak Parti Genel Başkanı ‘acil olmayan yatırımları durduruyoruz’ dedi, ama baktık ki Çanakkale Köprüsü ve Kanal İstanbul buna dahil değil. Halbuki öncelikle durdurulması gereken ya da belki de iptal edilmesi gereken yetırımlar bunlar... Yani bu kriz tamamen yönetenlerin yol açtığı bir kriz ve müsebbibi onlardır.
Bu projelerin iptal edilmemesini siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Neden bu projelerde ısrar ediliyor? Öte yandan Ahlat’a da saray yapılma çalışmalarına başlandığı haberleri yapıldı...
Baskı ortamlarında insanların muhakemesi ve muvazenesi bozulur. Yani yargılama yetenekleri ve bu yargılama yeteneğindeki denge ortadan kalkar. Türkiye’de böyle bir durum söz konusu. Bütün bu olup bitene rağmen hâlâ lüzumsuz şeyleri gündeme getiriyorsanız problem daha vahim demektir. Bu iktidar bir anlamda aşırı şüpheci bir duruma düşmüş, kendisine yapılan her muhalefeti adeta bir kalkışma gibi, onu yıkmaya yönelik bir eylem gibi algılıyor. Yani bu konuda bir paranoya geliştirmiş vaziyette. Yönetenlerin dahi muhakemesi bu kadar etkilenmiş bir durumda. Ehemle mühimi idrak edemeyen bir durum var ortada.
Saray, çarpık bir zihniyetin dışa vurumudur
Bırakın Ahlat sarayını, saray zaten tek başına çarpık bir zihindir. Saray bir binadan ibaret değildir. Bir yönetime, bir beldeye, bir ülkeye saray geldiği zaman tek başına gelmez, köleleriyle birlikte gelir, nedimeleriyle birlikte gelir, soytarılarıyla birlikte gelir, saray yardakçılarıyla nemalanmaya çalışan dalkavuklarıyla birlikte gelir. Yani bu bir paket halinde gelir. Maalesef böyle bir yönetim anlayışını bu iktidar Türkiye’ye sokmaya gayret ediyor. Halk bunu tümüyle benimsemedi. İnşaallah bu iktidar değiştiğinde sarayla ilgili gerekli işlemler yapılacaktır. Ama ortalık ekonomik anlamda yangın yeriyken hâlâ yeni yeni saraylar düşünmek hakikaten vahim bir zihnin dışa vurumudur.
Dağıtım adil değil
Ekonomik krizden en çok etkilenenler arasında kâğıt sıkıntısı sebebiyle basın sektörü başı çekiyor. Basının durumuyla ilgili size şikâyetler geliyor mu? Bu konudaki gözlemleriniz neler?
Bildiğim kadarıyla Türkiye şu an kâğıt üretemez bir durumda. Yani kullanılan kâğıdın tümünü dışarıdan ithal ediyor. Bir defa ülkenin bu duruma sokulması çok vahim bir hadise. Kâğıt krizi yaygın bir kriz değil. Bugün muhalif medya kâğıt sıkıntısı çekiyor bildiğim kadarıyla. Yandaş ya da havuz medyasının böyle bir kriz içerisinde olmadığını hepimiz müşahede ediyoruz. Bu da yine kötü yönetimin sonucudur. Kötü yönetimin eğer kasıtlı değilse, beceriksizliğinin bir sonucudur ülkede kâğıt sıkıntısının olması. İkincisi bu dağıtımın adil olmaması da doğrudan adaletsizlikle alâkalıdır. Burada iyi niyetin kaybolduğunu görüyoruz.
İnternet medyasına da el attılar
Makina kâğıt, mürekkep gibi basının türlü ihtiyaçlarını temin etmekle 1961 yılında kanunla görevlendirilen Basın İlân Kurumu gibi kurum ve kuruluşlar pasif davranıyor veya duruma müdahale etmiyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Ben yandaş gazetelerin maddî bir sıkıntı çektiğini gözlemlemiyorum. Maddî anlamda oldukça rahatlar. İlân alma konusunda da bir sıkıntı yaşadıklarını gözlemlemiyorum. İlânlar konusunda da çok büyük adaletsizlikler yapıldı. Bunlar da kulağımıza geliyor. Bunun arkasında yatan zihin, adeta muhalif bir kalmamasını hedefliyor. Bu zihniyetle, ellerinden gelse sanki gazeteleri kapatacaklar... Sadece gazetelerle de alâkalı değil bakın internet medyasına da el attılar. Oraya da olabildiğince zorluklar ve kısıtlamalar getiriyorlar. Yani konuşan insanların ağzını kapatmak istiyorlar, ağzını kapatamazlarsa da o sesin duyulmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Tabi Basın İlân Kurumu son düzenlemesiyle küçülmeyi de teşvik edince adeta olan sesi de iyice kısıyor ve muhalif medyada çalışan gazetecilerin doğrudan ekmeğiyle oynuyor.
Özerk bir kurum olan Basın İlân Kurumu çeşitli iddialarla gündeme geliyor. Uzun süredir özellikle muhalif gazetelere farklı bir uygulamalarda bulunmasını bazı milletvekilleri de meclise taşıdı. Sizin bu konuyla ilgili bir çalışmanız var mı?
Basın İlân Kurumu hiç bir zaman tarafsız bir davranış içerisinde olmadı. Muhalif gazetelere zaten baştan beri olabildiğince köstek oluyordu. Bugün yazılı basının başlıca gelir kaynağı benim bildiğim kadarıyla bu ilânlar. Bunlar sayesinde ayakta duruyorlar ve kendi çalışanlarına maaş ödeyebiliyorlar veya iş sahası açabiliyorlar. Tamamen bu sektörün muhalif kanadını yıkmaya yönelik bir anlamda hasmane bir davranış.
Haklar tartışılır hale geldi
Basındaki sıkıntılar bununla da bitmiyor. Basın kartları bundan 2 yıl önce değiştirilmişti. Ancak iki yıl geçmesine rağmen sürekli basın kartları ve normal basın kartları bazı (özellikle de muhalif basında çalışan) gazetecilere verilmedi. BYEGM ve CİMER’e başvurulduğunda, yazışmaların devam ettiği öne sürülüyor. Hak edilmiş basın kartlarının verilmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni Asya’da da bu durumda olan arkadaşlarımız var.
Bunlar şu an da hayatın her alanında olan şeyler. Bugün öyle bir düzen kuruldu ki iktidara, daha doğrusu Beştepe üzerinden olmadan adeta en ufak bir işi bile gerçekleştiremez hâle geldi vatandaşlar. Bu iktidar tarafından haklar zaten lütuf olarak sunuluyordu, ama artık lütuf olarak da sunulmuyor, haklar tartışılır hale getirildi. Hak sahibine hakkı teslim edilmiyor. Bu da yine otoriter bir yönetimin tezahürüdür. Neticede Türkiye’nin sür’atle bu yönetimden kurtulması lâzımdır. Çoğulcu bir demokrasiye ihtiyaç vardır. İnsanların haklarının güvence altında olması lâzımdır. Yani tablo öyle görünüyor ki Türkiye’nin önünü açmak için bu yönetici kadrodan Türkiye’nin bir anlamda kurtulması gerekmektedir.
Keyfilik her alanda geçerli
Basında yaşanan bir başka sıkıntı da hakkında herhangi bir soruşturma bulunmayan ve hiçbir gerekçe sunulmadan bazı medya mensuplarına gri pasaport verilmiyor olması. Genel Yayın Yönetmenimiz Kâzım Güleçyüz bunlar arasında.
Keyfilik her alanda geçerli. Başımdan geçen bir durumu örnek vereyim; 3. Havalanı’ndaki işçi olayları sırasında milletvekili olarak ve aynı zamanda o bölgenin milletvekili olarak, olay yerinde gözlem yapmak için şantiyenin içerisine girmye çalıştım, bir milletvekilliği görevimi yapmam, jandarma tarafından engellendi. Önüme set oluşturuldu. Keyfiliğin her alanda olduğunu söylemek istiyorum. Bakın 17 bin kişi soruşturmalardan ve mahkemelerden aklandı, beraat etti, ama buna rağmen işlerine döndürülmüyorlar. Ailelerinde bir suçlu var diye bütün ailenin pasaportları iptal ediliyor. İnsanların hak ettiği pasaportlar kendilerine verilmiyor. Bu liste çok kabarık. Hayatın aşağı yukarı her sahasında var. İktidar haklarımızı elde etmenin önüne kendine itaat etmeyi bir koşul olarak ortaya koyuyor. Yapılacak şey demokratik bir mücadeledir. Bu nedenle aktif siyasetin içerisindeyiz.
Genel olarak medyanın içinde bulunduğu bu durumu Meclis gündemine getirmeyi düşünüyor musunuz?
Bu durumları olağanca yoğunluğu içerisinde gündeme getireceğiz. 1 Ekim’de Meclis de açılıyor. Hak, hukuk, adalet mücadelemiz devam edecektir. Çok fazla problem var. KHK’lıların durumları var, ihaleler sorunu var, öğretmenlerin sorunları var... Hepsi için elimizden geleni yapacağız.
Röportaj: Ülker Yılmaz Caba
ulkery.caba@yeniasya.com.tr