"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman etmemiş ama iyilikte hissesi ziyade olan kimse 'Cennet'e gidebilir mi?

16 Eylül 2015, Çarşamba 15:38
Yeni Asya Gazetesi İlahiyatçı yazarı Süleyman Kösmene, birçok kimsenin aklına gelebilen ve birçok zihni meşgul eden sorulara, Kur'an-ı Hakim ve Sünnet-i Seniyye çerçevesinde, Kur'an-ı Azimüşşan'ın hakikatli ve nurlu bir tefsiri olan Risale-i Nur ölçüleriyle aklı ve kalbi doyuran ikna edici cevaplar vermektedir.

Bu önemli sorulardan birtanesi de hiç kuşkusuz;''İman etmemiş; ama iyilikte hissesi çok olan birisi cennete gider mi? Bu kişinin ahiretteki durumu nedir? Eğer cennete gitmez ise yaptığı iyiliklerin sevabı ne olacak? Bu adaletsizlik olmaz mı?” şeklindeki çoklar namına sorulan sorudur.

Daha uzun ve etraflıca izahlar için; ebedi kurtuluşumuzun anahtarı olan Doğru İslamiyet'i ve İman hakikatlerini; Asr-ı Saadet doğrultusunda, modern çağ insanlarının da en iyi şekilde anlayabileceği ve istifade edebileceği tarzda insanların istifadesine sunulduğu Kur'an'ın nurlu ve hakikatli tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı'nı okumaya ve istifade etmeye davet ediyoruz.

Özellikle de insan, kainat, yaratılış, insanın kainatla ilişkili mühim vazifeleri, hayatın anlamı ve mahiyeti ve benzeri birçok konunun titizlikle işlendiği 23. Söz, 24. Söz ve 24. Mektup ve ilişkili risaleler birer yol gösterici niteliktedir.   

İşte Süleyman Kösmene'nin bu mühim suale bugünkü köşesinde cevap verdiği yazısı;

ÜZERİMİZDE ALLAH’IN HAKKI SINIRSIZDIR

Bütün dünyayı iyiliklerimizle doldurmuş olalım ve düşünelim: Biz miyiz insanlara çok iyilik yapmış olan; yoksa Allah mı bize sınırsız iyilikler yapmakta olan?  

Biz iyilik yaparken, Allah’ın bize lütfettiği envai çeşit imkânları, hadsiz hudutsuz iyilikleri kullandığımızı unutmuyoruz değil mi?  

Dolayısıyla, bizim elimizle insanlar eğer iyilik buluyorlarsa, bu esasen Allah’ın iyiliğinden başka bir şey değildir! 

Netice itibariyle şükür de, hamd de her halde Allah’ın hakkıdır! 

Bizi iyiliğe vesile kıldığı için, bizim de vazifemiz şükürden başka bir şey değildir!

Dolayısıyla bizim iyiliklerimiz için Allah’tan bir hak istemeye, mükâfat istemeye, adalet istemeye hakkımız yoktur!   

Allah’ın ise bizim üzerimizde hakkı sınırsızdır!

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, insan olarak “biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız.”1

ALDIĞIMIZ DEV ÜCRETLER

Bediüzzaman, Allah’tan aldığımız dev ücretleri Sözler adlı eserinde şöyle sıralıyor:

1- Sırf iyilik olan varlık nimeti. Biz yok iken, Allah bizi var kılmış, bize vücut vermiştir.

2- Allah bizi cansız ve camit kılmamış; bize hayat vermiştir.

3- Bize iştihalı bir mide vermiş; bütün yeryüzünü Rezzak ismiyle bir nimet sofrası yapıp önümüze sermiştir.  

4- Bizi çoklu zekâlara, çoklu duygulara, çoklu mutluluklara, çoklu zevklere, çoklu imkânlara sahip kılmıştır. Bütün yeryüzünü tarayacak ve yeryüzü imkânlarından istifade edecek şekilde göz, kulak, dil, akıl, düşünce, irade gibi harika duygu elleri vermiştir. Yeryüzünü eşsiz bir hazine kılıp, bu duygu ellerinin önüne koymuştur.

5- Tek dünya ile yetinmeyen, iki cihanda yaşamaya elverişli, iki cihanın maddî manevî nimetlerini tatmaya namzet, iki cihanda sunulan imkânları kullanmaya istekli, iki âlemin mülk ve melekûtünü görmeye, bilmeye ve öğrenmeye meraklı insanlık gibi eşsiz bir nimet vermiştir.

6- Yeryüzüne peygamberi, dini, kitabı, vahyi ve İslâmiyet’i göndermek suretiyle insana yaklaşmış ve insana sonsuz muhabbetini vermiştir.2

ALLAH BİZDEN İMAN İSTİYOR

Allah bunca iyiliklerine karşılık şükür olarak insandan iman istiyor. Bu Allah’ın hakkıdır. İnsanın da vazifesidir.

İnsan olarak yaratılmanın ücreti iman etmektir. İman etmek malayutak/güç yetirilmeyen bir iş değildir. Bilâkis insanın, inkâr etmekte hiçbir geçerli gerekçesi yoktur ve olamaz!

Kur’ân’ın şu sorusu hâlâ cevapsız duruyor: “Ey insan! Seni yaratan, güzelce şekillendirip ölçülü kılan cömert Rabbine karşı seni aldatan nedir?”3

ALLAH’IN KEREMİNE BAKIN!

İman etmek şartıyla Allah –hakkımız olmadığı halde- iyiliklerimizin sevabını bize veriyor. 
Böylece iyiliklerimizden sadece dünyada değil; daha fazla ahirette faydalandırıyor. İman etmediğimizde ise, iyiliklerimizin sevabını sadece dünyada veriyor! Sağlık, sıhhat, afiyet, mutluluk, zenginlik, refah, bolluk gibi… 

Ahirete sevap bırakmıyor! Çünkü bıraksa, ahirete imanımız yok; onu orada harcayamayacağız! İşte bunun için Bediüzzaman der ki: “Kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını filcümle görür.”4

Allah’ın keremine bakın ki, kâfir diye, iyiliklerini geçersiz kılıcı bir tasarrufta bulunmuyor; mükâfatını veriyor. Ama ahiret inancı olmadığından mükâfatını ölmeden veriyor! İşte Allah’ın keremli adaleti budur!

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 324.
2- Sözler, s. 324.
3 -İnfitar Sûresi: 6.
4- Mesnevî-i Nuriye, s. 60.



İbadeti terk etmek, kâinatla kavga etmektir

Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin ''Ey insan! ... İnsaniyet cihetinde, abdiyetin içinde bir sultansın ve cüz’iyetin içinde bir küllîsin, küçüklüğün içinde bir âlemsin.'' ifadelerine muhatap olan ve üzerinde ağır bir sorumluluk bulunan insan;

Yine Bediüzzaman'ın ''Sen, eğer nefis ve şeytanı dinlersen, esfel-i sâfilîne düşersin. Eğer Hak ve Kur’ân’ı dinlersen, âlâ-yı illiyyîne çıkar, kâinatın bir güzel takvîmi olursun.''veciz sözleri doğrultusunda hal ve harekatına dikkat etmelidir.

Bedîüzzaman’a göre kâinatın meyvesi olan ve en güzel bir biçimde yaratılıp yeryüzüne halife kılınan insan ve insanın kainat ve diğer mevcudatla ilişkisi oldukça önemlidir. 

Risale-i Nur'daki söz konusu hakikatlerle ilgili olarak akıllara gelen  “Asa-yı Musa 3. Hüccet-i İmaniye, Hatime 1. Sual, 2. Paragrafta geçen, insanın ibadet yapmazsa mevcudatı tahkir, kemalatını inkâr ve tecavüz etmesi ne demektir? Açıklar mısınız?” suali ve cevabı bünyesinde birçok hakikati ihtiva etmektedir.

Şöyle ki;

İnsanın aslî görevi Allah’a ibadet etmektir. İnsan bunun için yaratılmıştır. Bunu Cenâb-ı Allah şöyle bildiriyor: “Ben insanları ve cinleri ancak Bana ibadet yapsınlar diye yarattım.”

Mevcudatta her bir şeyin görevi de Allah’ın emirlerine harfiyen itaat etmek ve Allah’ı zikredip tespih etmektir. Kur’ân bunu da şöyle haber veriyor: “Allah’ı yedi Semâ ile Arz ve bütün bunlardaki akıl sahipleri tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki onu hamdiyle tespih ediyor olmasın. Lâkin siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, Halîm ve Ğafur’dur.”

Süleyman Kösmene'nin 'İbadeti terk etmek, kâinatla kavga etmektir.' başlıklı yazısının tamamını okumak için tıklayınız; 

http://www.yeniasya.com.tr/gundem/ibadeti-terk-etmek-kainatla-kavga-etmektir_356587

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 12804
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı