Bediüzzaman’ı ziyaret etmiş olan ‘son şahit’lerden Terzi Recep Uysal ziyaretini şöyle anlatmıştı:
Terzi Recep vefat etti
“Üstadı ziyarete gittim. Karyola üzerinde kitap tashihi yapıyordu. Cephesi salona doğru. Üstadın karyolası hâlen orada (Isparta’daki evde) aynı şekilde duruyor. Sonra Üstad Bediüzzaman’ın ellerine uzandım. O da ellerini çekiyor, öptürmüyor, ama ben öptüm. Baktım orada Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Ceylan Çalışkan, Zübeyir Gündüzalp ağabeyler var. Biz de oturduk onların arasına. Bir müddet sonra Üstad Hazretleri; ‘Kardeşim siz İnebolu’dan geldiniz. Ben sizi İnebolu namına kabul ettim. Benim hiç bir meziyetim yok. Her şey Risale-i Nur’un. Siz ihlâsla davaya sahip çıkın. Risale-i Nuru ihlâsla okuyun. Ben sayfaların arasındayım” dedi.
“Bir saat kadar orada kaldık. O bir saat nasıl geçti halen şaşarım. Bir de bir hediyemiz vardı. O tarihlerde benim mesleğim terzilik. Bu dükkânda terzilik yapardım. Hani namazda giyiyoruz ya şalvar gibi. Onu dikmiştim. Öteki arkadaş da kunduracı. O da Üstad giyer diye bir mes yaptı ayağına. Bir de cizlavet lâstik. Fakat Üstad Hazretleri hediye kabul etmiyor diye de biliyoruz, duymuşuz. Belki kabul eder diye bir ümitle bunları götürmüştük. Üstadımıza en yakın oturan Sungur Ağabey vardı, rahmetlik. Ben de onun yanına diz çökmüştüm. ‘Ağabey, bizim ufak bir hediyemiz var. Bunu Üstadımıza vermek mümkün mü’ dedim.
“O rahmetli de bize yardımcı oldu Üstada bunu söyledi. Üstad da, “Muadil olarak yeni basılan Risale-i Nurlardan birer tane verin” dedi. Lâhikalar basılmıştı o tarihlerde. Daktilo yazısı gibi. Birer tane kitap sahibi olduk. Netice itibarıyla ‘Siz bu akşamki trenle gidin. Burada eğlenmeyin. Hem Ankara’ya gidecek kitaplar var. Onu da götürün’ dedi ve biz oradan ayrıldık.
“Akşam saat sekizdeki trene bilet aldık. Ceylan Ağabey ile Zübeyir Ağabey istasyona geldi, kitap paketlerini getirdiler. Onları aldık, Ankara’da Cebeci dershanesine ulaştırdık.”
İBRAHİM VAPUR - KASTAMONU