"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zalimler cehennemî azabı daha dünyada yaşarlar

31 Ağustos 2017, Perşembe 11:45
“Daha yok mu (Hel min mezid)?” diyen benliğin en bariz örneği, kendinden kilometrelerce uzaktaki topraklara göz dikip, savaşla, saldırganlıkla ele geçirmeye çalışan zihniyet, binlerce masum insanın hayatının zehir edilmesi, vatanından, hürriyetinden, evlatlarından ya da anne babasından ayrılığı, acıları, feryatları ve çığlıkları üzerine tesis edilmeye çalışılan bir mutluluk arayışı, benliğin alçalabileceği en aşağı konumu ifade ediyor olsa gerek.

Cennetin tarif edilmez lezzetlerinden ve Cehennemin kahredici azaplarından bir kısmı dünyada numuneler ve gölgeler şeklinde yaşanıyor. Bu türden acılar ve lezzetler ise genel olarak maddi alemin kurallarının dışında işliyor. Dünyada Cennet lezzeti yaşatan haller daha çok fedakarlık, feragat, işte öne atılıp mükafatta geri çekilmek, çıkar beklemeden vermek gibi hallerle yaşanır. Tüm bu haller maddi açıdan kayıplar üzerine kuruludur. Oysa maddi alemin mutluluk felsefesi daha fazlasına sahip olmak üstüne kurulmuştur.

Daha fazlası, çok daha fazlası şeklinde kazandıkça artan bir hırsla maddeye ve sahiplenmeye yönelen benlik ve madde ile bağlantılı hazlarında hedonizm bataklığına uzanan bir nefis, aslında bir zan üzerinde hareket etmekte, gerçek mutluluğu yalancı ve geçici lezzetlerde aramaktadır.

“Daha yok mu (Hel min mezid)?” diyen benliğin en bariz örneği, kendinden kilometrelerce uzaktaki topraklara göz dikip, savaşla, saldırganlıkla ele geçirmeye çalışan zihniyet olmalıdır. Binlerce masum insanın hayatının zehir edilmesi, vatanından, hürriyetinden, evlatlarından ya da anne babasından ayrılığı, acıları, feryatları ve çığlıkları üzerine tesis edilmeye çalışılan bir mutluluk arayışı, benliğin alçalabileceği en aşağı konumu ifade ediyor olsa gerek. Oysa, sahip olduklarının kıymetini bilip, bunların aslında birer ihsan olduğunun farkında olarak, bir hediye almanın mutluluğu ile talepkarane tevekkül ve Kâinat Sultanı tarafından ödüllendirilmeye mukabil teşekkür hali, dünya saadetlerinin en güzeli olmalıdır. Gücünü kendinden bilip, vehmi kuvvetle insanların mal, can ve ırzlarına kastetmek ve sonucunda mutlu olacağına inanmak, ancak insanın kendini tanımamasının sonucu ortaya çıkabilecek bir düşünce olabilir. Mutluluğu maddi güçte, daha çok toprakta, petrolde, teknolojide arayan anlayışlar kendilerine ve insanlığa hayatı zehir etmektedirler.

İnsanların göz ardı ettiği önemli bir nokta; dürüst, namuslu, yardımsever bir ferdin maddi pozisyonu ne olursa olsun huzur ve mutluluk hali yaşadığı, diğer taraftan mutluluk ve iyi bir yaşantı amacıyla hedeflenen hiçbir maddi konumun, elde edildiği noktada beklenen mutluluğu vermediğidir. Dünyada gerçek mutluluğun kaynağı güzel ahlak; insanları içten içe kahreden asıl zehir ise ahlaksızlıktır. Son zamanlarda televizyonlarda seyrettiğiniz dehşet verici manzaralarda, insafsız bombaların kurbanı olan cesetlerin yüz ifadelerinde masumluğun ve mazlumluğun verdiği derin mutluluğu dikkatle baktığınız da görebilirsiniz. Maddi çekişmelerin, kuvvet yarışlarının, hırsla yürüyen menfaat çatışmalarının olmadığı bir alemden yansıyan bir mutluluk ve rahmani bir huzurdur sanki gözlenen. Aynı mutluluğu yardım ettiğiniz bir insanın müteşekkir bakışlarında ruhunuza ve kalbinize akan ılık bir sıcaklık ya da tatlı tatlı esen bir meltem rüzgarı gibi hissedersiniz. Yine acziyetinizi tam hissedip, sebeplerden ümidinizi kesip Rahmanü’r-Rahim’in dergahına yöneldiğinizde çaresizliğin gerisinde büyük bir gücü hisseder, bütün kâinatı ve sayısız zerreleri idare eden sonsuz kudretin emniyetini yanınızda hissedersiniz. Bu, en sıkıntılı anlarda yaşanan tarif edilmez bir mutluluktur. Bu türden haller Cennet saadetlerinin dünyada numuneleri olmalıdır.

Aynı savaş tablosunu izleyen ve dehşet verici manzaranın sebebi olduğunu düşünen insanların ruhlarında ve kalplerinde gerçek mutluluğu bulabilmeleri mümkün mü? Hangi zafer hırs, saldırganlık ve haksızlık zehirleri ile kemirilen ruhlarına bir inşirah, kararmış kalplerine bir aydınlık verebilir? Bu kişilerin yüzlerine bakıldığında da derinlerden gelen bir huzursuzluk, kasavet, ateşler içinde yanan bir ruh, karanlık içindeki zulmet halinin zulüm şeklinde insanlığa yansıtıldığı bir manzara ruhunuza yansır. Bu hali, çocuğunuza tokat attığınızda, personelinizi azarladığınızda ya da kavgada birini fena halde patakladığınızda siz de yaşarsınız. Böyle zamanlarda kendinizi çok mutlu ve huzurlu hissettiğiniz oldu mu? Bu durumlarda içinizi kemirircesine size azap veren boğucu ruh hali, Cehennem azaplarından bir numune olmalıdır. Bir çocuğa attığınız tokadın ruhunuza verdiği sıkıntıdan, dünyayı bir savaş meydanına çeviren zalimlerin yüzlerce masum çocuğun cesedi karşısında neler hissedebileceğine pay biçin. İçinde zerrece insanlık duygusu kalmış ve akli melekeleri yerinde her insan, bu kahredici azabı ruhunun derinliklerinde hissedecektir.

Savaşlar, menfaat çatışmaları, paylaşım kavgaları garip bir şekilde mutluluğa yönelik çelişkili bir ruh halinin sergilendiği hallerdir. Mutluluğu maddi lezzetlerde ve maddi güçte arayanların, gerçek mutluluğu bulma şansları yoktur. Hayatını ve mutluluğunu maddeye ve daha fazlasına bağlamış insanlar en büyük zaferlerde ve maddi kazanımlarda bile hasarettedirler, hırslarının ve sonu gelmez arzularının kölesidirler. Bu, insan ruhunu içten içe kahreden, şatafatlı saraylar, ışıl ışıl dünyalar içinde alemini karartan bir haldir. Daha dünyada yaşanan bu Cehennemî ruh halinin Mahkeme-i Kübra sonrasında alacağı şekil, akıllara durgunluk verecek mahiyette, tarifi imkânsız bir azap olmalıdır.

Bu noktadan bakıldığında her zaman; fakir kalınsa da gasp edenlerden olmak yerine izzetle malına sahip olmak, eziyet görülse de zalim değil mazlum olmak, dünyayı paylaşamayan aç canavarlar olmak yerine, elindekilerle mutluluğu yakalayan ve Veren’i bilmekle teşekkür ve ondan talep etmenin hazzını yaşayan mütedeyyin kullar olmak tercih edilmelidir. İnsanlık tarihine şöyle bir göz attığınızda Firavun, Hülagu, Cengiz Han veya Karun olmayı mı, yoksa başta Hazret-i Muhammed (a.s.m.) olmak üzere nübüvvet silsilesini, peygamberler yolunu takip ederek Hazret-i Hasan, İmam-ı Azam, Gavs-ı Geylani, Bediüzzaman mı olmayı arzu ederdiniz?

11.04.2003 Yeni Asya

Haber Merkezi

Okunma Sayısı: 6289
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı