ŞİİR DOSTLARINA
Şiir sayfamıza gösterdiğiniz ilgi için hepinize çok teşekkür ediyoruz. Biz de burada sizlerle daha güzel şiirler paylaşmak, şevk alıp şevk vermek için gönül tellerinize dokunmaya çalışıyoruz. Şiirlerin altına yazılan kısa notlar bir eleştiri değil, görüş ifade etmek, sizlere yardımcı olmaya çalışmaktır.
Güzel şiir yazmak için öncelikle şiiri sevmek gerekir. Şiir dili, gönül dilidir. Duygu ve düşüncelerin en kestirme yoldan, en az kelime ifade edilmesi şiir dili ile mümkündür. Şiir güzel san’atların en lâtif şekillerindendir. San’at içinde ilim ve marifet de taşır. Bir çok âlim, asker, devlet adamı ve padişahın aynı zamanda iyi bir şair olmaları, şiirin de hikmet ve kudretini göstermektedir.
Biz de bu sayfada zaman zaman usta şairlerden, şiir örnekleri paylaşarak onların san’at ve marifetlerinden istifade etmeye çalışacağız.
Bu hafta en kudretli Osmanlı Padişahlarından Kanunî Sultan Süleyman’ın “Muhibbî” mahlası ile yazmış olduğu şiirlerinden bir gazel takdim etmek istiyoruz.
AHZ-I ASKER
Nefsinin hüküm sürdüğü çorak topraklardan
Mahkûmiyeti nihayete eren bir köle firar etmiş..
Bir kaçak, bir serkeş..!
Var mı bir haber..?
Duydunuz mu ağalar..! gördünüz mü..?
Rast geldiniz mi..?
Taze ölü bir can, hali pek derbeder...
Biliyorum sizde anlamadınız..
Bu can, ölü bir can...
Başında koca bir yük taşıyan
Koca divane bir can.
Ruhu, cesedden mücerred..
Zalim bir hükümdarın hâkimiyetinden firar...
Yıllarca hasret bırakıldığı topraklarda
Hiç olabilir miydi hüşyar.?..
Daha anlamadınız mı ağalar..! anlamadınız mı..?
Gözlerini yapmış pencere, izliyor.... vahdeti... sırrı..
Bazen kuş bakısı, bazen derinden..
Bazen tüm kitab-ı kâinat ile...
Ruhu raks ediyor en kemâlinden...
Bir ölü daha uyanmış uykudan ağalar bir ölü...
Beyhude geçen senelerden feryad eden bir ölü...
Var mı bir haber..?
Gözler çakır yeşili, yüzü nurdan bir fener
Mizacı kılıçtan keskin, Amma kendi bîhaber..
Zaman daralıyor ağalar... Zaman eriyor...
Haydi..! haydi..!.hep birlikte olalım seferber...
Bir mektup gerek ona, bir söz, bir rehber.
Cadde-i kübra-i Kur’âniyeye götürecek bir ilân-ı ekber.
Haydi bulalım şu askeri, oda olsun muzaffer..
Ve sonra herkes dağılır...
Kimi kahvehanelere, kimi caddelere.
Herkes toplattırılır umum halkın olduğu meydanlara
Ellerinde ilânnameler...
Üzerinde nurdan nakşedilmiş Mektuplar, Lem’alar, Sözler.
Bir ticaret yapılıyordu belli...Hatta aşikâr..
Millet, memleket toplanmış...
Büyük bir şenlik, bir şehrayin bir terhisat var..
Asker geldi mi asker..?
Oda oldu mu muzaffer..!
Daha gelmedi mi ağalar yok mu bir haber..?
Karış karış aransın duysun bu sesi her yer..!!
Haydi ağalar ses verelim..
Duyulsun ‘’hu’’sesi, bulunsun bu asker..!
Allahuekber... Allahuekber... Allahuekber..
Terhisat başladı nerde bu asker..?
Kumandanım..! Kumandanım..!
Yeni bir istihbarat aldım..
Bizim asker bir kıyının kenarında dolanmakta...
Kalbi, nefsini oynatmış yerinden...
Virane olmuş gönlü, birşeyler aramakta..
Güya ruhu ile âlem-i gaybda seyrangâhta....
Bu nasıl ahz-ı misak...
Bu büyük bir hezeyan...
Yok mu bu askere bir çare...bir deveran...
Derken bir daha...
Allahuekber.. Allahuekber.. Allahuekber sesleri
Karşıdan beli bükük bir askerin gölgesi..
Peyder pey yaklaşıyordu tabura..
Ama bitap düsmüş yardım lâzımdı iki kola...
Çavuş..!!
Hemen yetişin şu kıymetli dosta...
Ve asker alınır tabura...
Yaralar sarılır sahurda..
Ve artık oda bir muzaffer...
O da büyük bir orduda..
Davullar çalsın... şenlik yeniden başlasın..
Mehdî’nin askerleri bir orduda toplansın....
Ve başlasın tevellüdat-ı insaniye ve hayvaniye..
Ve başlasın asar-ı terakkiyat ve kemalat..
İman ile hayat bulsun tüm zişuur ve zihayat...
Ekilen nurlu iman çekirdeklerinin tohumu...
Olsun ona bir tuba-i cennet şuuru...
ERKAM YILDIRIM
Erkam YILDIRIM: Gizemli ifadelerle derinlik kazandırmaya çalıştığınız uzun şiirinizin bazı kısımlarında anlam bozuklukları dikkati çekiyor. “Mahkûmiyeti nihayete eren bir köle firar etmiş” mısrasında zaten mahkûmiyeti sona ermiş, öyleyse neden firar etsin sorusu akla geliyor. “Bizim asker bir kıyının kenarında dolanmakta.” Mısrasında da anlam bozukluğu var. Kıyı ve kenar aynı anlama gelen iki kelime. “Ekilen nurlu iman çekirdeklerinin tohumu.”..mısrasında da, “çekirdeğin tohumu” pek anlamlı gelmiyor. Biraz daha emek verilmekle daha güzel bir şiir ortaya çıkabilirdi. Çalışmalarınızın devamını bekliyor başarılar diliyorum.
Gazel
Bilmedim ahvâlimi gerçi ne hâl üstündedir
Şol kadar bildim nefs ile cidâl üstündedir
Fikri zikri âşıkın gerçi visâl-ı yârdir
Lîk hiç mümkün değil, fikri muhâl üstündedir
Gözleri dolmayanın âhir dolar toprağ ile
Hâce-i dünya gibi kim fikr-i mal üstündedir
Ölmez ol kim anıla adı anun iylik ile
Tâ kıyamet anılır ol kim kemâl üstündedir
Fahr-i âlem bakmadı dünyaya fakr etti kabûl
Ol mübarek cismine bak gör ki şal üstündedir
Korkarım ki gark ede bir gün beni seylâb-ı eşk
Kaldı hayrette Muhibbî sanki hâl üstündedir
Muhibbî
Guruba yaklaştı gün
Guruba yaklaştı gün bir mızrak,
Bedenler yorgun çeker ıztırap,
Güzel söyler, tele vuran mızrap,
Batma güneş batma, yollar ırak,
Bir deveran bir kaçış her yerde,
Gündüze sanki çekilmiş perde,
Gün doğacak yine o seherde,
Yollar bitmez, sıla gayet ırak,
Güzergâhta yol alıyor araba,
Yol boyunca bak etrafa türaba,
Bekler eş, dost, yaran akraba,
Şu bekleyişler değer ıztıraba,,
Böyle devam eder seyrü sefer,
Bu handa yol alır, her bir nefer,
Kametince bırakır bir eser,
Ömür biter, yolu biri keser.
Hasan YEŞİLKAYA
Hasan YEŞİLKAYA: Şiiriniz duygu itibariyle hayattan bir kesit anlatıyor. Ama ifade ve anlam bozuklukları taşıyan mısralar mevcut. Meselâ, “Bu handa yol alır her nefer” mısrasında, handa yol alınmaz, hana konaklamak için inilir. İfadelerinize biraz daha derinlik katabilirsiniz. Kafiye düzeni ve hece sayısına da dikkat edilirse, güzel şiirlere imza atabilirsiniz. Selâm ve muhabbetlerimizle.