Dünyanın faniliğine, süsüne aldanmayan, ameline güvenmeyen bir maneviyât büyüğüdür o. 822’de (H. 207) Nihavend’de doğan Cüneyd bin Muhammed, Bağdat’ta büyüdü ve orada yaşadı.
Asrının kutbu olan Cüneyd-i Bağdâdî’ye ait ders verici, kalbe nazar eden, âmin denilecek bir çok menkıbe vardır. Bunlardan biri, dünyada kalıcı olmadığımızı vurgular. Şöyle ki:
Cüneyd-i Bağdâdî bir yolculuğu sırasında Kufe’ye uğrar ve şehrin ileri gelenlerinden birisinin sarayını görür. Saray çok güzel ve süslü olup, kapısında hizmetçiler vardır. Penceresinde birisi şu manada şiir söylüyordur: “Ey Saray! Sana hüzün, gam, keder girmez. Zaman senin sakinlerine, içindekilere bir şey yapmaz. Sen muhtaçlar için ne güzel bir konaksın.”
Aradan bir müddet geçtikten sonra Cüneyd-i Bağdâdî oraya tekrar uğrar. Bu sefer o sarayı öncekinden daha başka bulur. Kapısı kararmış, içinde yaşayanlar dağılmış, o güzelim sarayı perişan virane bir vaziyette görür. O manzara lisan-ı hâl ile sanki şunları fısıldar:
“Bu sarayın güzellikleri gitti. Yerini gördüğün şu manzara aldı. Zaman içerisinde hiçbir şey aynı iyi hâl üzere kalmaz. İşte gördüğün şu saray güzel durumunu bu yalnızlık, gariplik haline; sevincini gam ve kedere bıraktı.”
Cüneyd-i Bağdâdî sarayın kapısını çalar. İçeriden gayet zayıf bir sesle birisi: “Buyrun” deyince; “Bu sarayın o güzelliğine ne oldu? Nerede onun o parlak hali, nerede onun içerisinde en kıymetli elbiselerle gezinenler, hani o gelip giden ziyaretçileri?” diye sorunca, o şahıs ağlayarak:
“Efendim! Onlar burada emanetçi olarak kalıyorlardı. Ömürleri bitip, bu dünyadan ahirete göçtüler. Dünyanın hâli böyledir. Ona gelen gider. Bu dünya kendisine iyilik edenlere kötülük eder” der.
Cüneyd-i Bağdadî “Daha önce buraya uğradığımda birisi bu sarayın penceresinde; ‘Ey saray! Sana hüzün, gam ve keder girmez’ diyordu” deyince, o şahıs ağlayıp; “Vallahi şiiri okuyan bendim. Bu sarayın sakinlerinden benden başka kimse kalmadı. Ah! Dünyaya aldananlara yazık” der.
Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdadî; “Bu harabe, virane olmuş yerde nasıl kalıyorsun, kalbin nasıl rahat ediyor?” diye sorunca; “O nasıl söz? Burası sevdiklerimin evi değil mi? Bu onların yadigârı, hatırasıdır” dedikten sonra, şu mânâda bir şiir okur: “Bana dediler, sen sevdiklerinin bulunduğu yerlerde durmayı seviyorsun. Ben dedim, her ne kadar buralarda onlarla buluşamıyorsam da, onların kalbimde yerleri büyüktür. O halde onların gezip dolaştıkları yerlere olan sevgisi sebebiyle kalbim bağlı iken, bu viraneyi nasıl terkederim?” Onun bu sözleri Cüneyd-i Bağdâdî’yi derinden etkiler. Dünya fani, gelen gidiyor.
***
Cüneyd-i Bağdâdî, vefat edeceği zaman çok üzgündü. Talebeleri korkup; “Efendim! Bizim ümidimiz, sizin şefaatiniz bereketi ile kurtulmaktır. Sizin ise ızdıraplı ve üzüntülü bir hâliniz var. Bu hâliniz bizim yüreğimizi parçalıyor” dediler. Bunlara cevaben; “Ey dostlarım! Ben yetmiş senelik ibadet ve taatımdan ve sizlere üstad olmak ile kazandıklarımın hepsinin, bir kıl ile asılmış olduğunu ve rüzgâr esmesi ile bir tüy misâli sallandığını hissediyorum. Bu esen rüzgârın red rüzgârı mı, yoksa kabul yeli mi olduğunu bilmiyorum” buyurdu. Biraz sonra; “Allah” diyerek ruhunu teslim etti.
Evet, bu mübarek zâtlar amellerine güvenmeyip üzülüyorlar; heyhât bizim halimize ki ne kadar eminiz, değil mi?
Cüneyd-i Bağdâdî’nin sıkça ettiği bir duâsı vardır. Âminlerle okuyup kabulünü dileyelim İnşâallah:
“Ya Rabbi! Yerde ve gökte Sana itaat edenlere merhamet eyle. Ey Kerim olan Allah’ım! Lütuf ve keremin hürmetine bütün günahlarımızı, hata ve kusurlarımızı affeyle. Yaptığımız zulüm ve haksızlıklar sebebiyle olan kul borçlarından bizi kurtar. Kereminle eğriliklerimizi düzelt. Kötülüklerimizi iyiliğe tebdil eyle.
“Ey dilediğini yok ve var eden Allah’ım! Kalan ömrümüzde bizi kötülüklerden koru. Razı olmadığın, beğenmediğin şeyleri bize çirkin göster, beğendiklerini sevdir. Bizlere razı olduğun işleri yapmayı nasib eyle. Vefatımıza kadar bu halimizi daim eyle. Bunlar için kalbimizi ıslâh eyle. Uzuvlarımızı bu işlere sevk eyle. Bizi muvaffak kıl ve işlerimizde yardım eyle.
“Ya Rabbi! Bize senden utanmayı, beğendiğin her söze koşmayı ihsan eyle. Seçtiklerine, sevdiklerine nasip ettiğin, beğendiğin işleri yapma ve seni devamlı anma hâlini, sırf Senin için yapılan amellerin en güzelini yapmayı ömrümüzün sonuna kadar devam etmeyi nasib eyle. Ölümü bize ikram, ihsan, Sana yakınlık ve sevinç eyle; pişmanlık, üzüntü eyleme. Kabirlerimizi Cennet bahçeleri ve rahmetinin indiği yer eyle. Orada bizi korkudan emin eyle.
“Ey mahlûkatı, geleceğinden şüphe olmayan günde toplayacak olan Allah’ım! Bizim o günden asla şüphemiz yoktur. O günün korkularından emin kıl ve sıkıntılarından kurtar. O günün büyük sıkıntısını bizden kaldır. Bizi Muhammed Aleyhisselâm’ın yanında bulunanların arasına kat.
“Allah’ım! Hesabımızı kolay eyle. Lütfunla kereminle muamele eyle. Bize amel defterimizi sağ tarafımızdan ver. Sıratı çabuk geçen ve gıpta edilenlerden eyle. Tartı gününde sevabımızı ağır kıl. Cehennem’in sesini bize işittirme. Cehennem’den ve Cehennem’e yaklaştıracak işlerden ve sözlerden kurtar. Lütuf ve kereminle bizi Cennet’te kendilerine ihsanda bulunduğun peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler ile beraber eyle.
“Ya Rabbi! Orada bizi, babalarımız, annelerimiz, yakınlarımız ve çoluk çocuğumuzla en güzel bir halde beraber bulundur. Dünyada iken bizimle ülfetleri, yakınlıkları olanları da bize kat. Onları umduklarına kavuştur. Dünyadan imanla ayrılan bütün mü'min erkek ve kadınlara rahmetinle muamele eyle. Zulüm ve haksızlığa uğrayanlara yardım et. Hastalarına şifa ver. Bize ve onlara nasuh tövbe etmek nasib et. Çünkü Sen, çok ihsan sahibisin ve her şeye kadirsin.
“Ya Rabbi! Senin yolunda cihad edenlere yardım eyle. Hem idareciyi, hem de idare edileni ıslâh eyle. Müslümanların işlerini üzerine alanlara, Müslümanlara karşı şefkat ve merhamet nasib et.
“Ya Rabbi! Bize Müslümanlar arasında ihtilaf gösterme. Bizleri Sana yaklaştıran şeylerde birleştir.
“Ya Rabbi! Bizi aziz kıl, zelîl kılma. Bizi, Senin rızana götüren dünya ve ahiret işlerinde birleştir. Bu ancak Senin yardımınla olur.
“Ya Rabbi! Bize Senden korkmayı, Sana tazim ve hürmeti, sevdiklerine lütfettiğin marifet ve nimetlerini bize ihsan ve bunları devamlı eyle.”
Âmin
Rahmetullahi aleyh
İstifade edilen kaynak: Bağdat Evliyaları, c. 1
ARZU KONAN