İsveç'in başkenti Stockholm'ün Haninge bölgesindeki Diyanete bağlı "Handen Cami açık cami günü" programına, Güney Stockholm Emniyet ve İtfaiye teşkilatı stant kurdu.
Emniyet ve İtfaiye teşkilatı mensupları cami avlusuna ve konferans salonuna kurdukları stantlarla gelenlere çalışmaları hakkında bilgi verdi. Vatandaşlarla tek tek ilgilenen polisler, gelenlerin sorularını yanıtladı. İsveçce bilmeyen vatandaşlar için de Türkçe bilen polisler hazır bulunduruldu.
Çocuklarla da ayrıca ilgilenen polis ve itfaiye yetkilileri igelen cami cemaatine, meyve suyu, meşrubat ve bayram şekeri ikram etti. Cami yönetimi de Kurban Bayramı vesilesiyle polislere çay, kahve, baklava ve kurban eti ikramında bulundu.
Programa katılan Güney Stockholm Emniyet Müdürü Lars Backelin, yaptığı açıklamada, "İsveç'teki camilerin halk için güvenilir mekanlar olduğunu" söyledi.
Backelin, Handen Cami Yönetim Kurulu'na ayrıca teşekkür ederek, "Cami'ye ibadet için gelen Müslümanlarla daha iyi iletişim kurarak, çalışmalarımızı onlara aktarma fırsatı bulduk" diye konuştu.
Programa, Haninge Belediye Meclisi Yönetim Kurulu Üyeleri Göran Svensson ve Annete Haff ile katılan Belediye Başkanı Yardımcısı Mehmet Çoksürer de, son zamanlarda artan İslamfobi'nin önüne geçmek için Handen Cami Derneği'nin yaptığı programın ilçede bir karşılığının olacağını belirtti.
Handen Cami Dernek Başkanı Ramazan Eken de, herkese açık olan cami gününün tüm anlamının kendimizi, toplumumuzu, dinimizi ve kültürümüzü diğer dinlerden gelen kardeşlerimizle de paylaşmak olduğunu belirterek, Emniyet Müdürlüğü'nün de desteği ile yılda en az iki kere böyle bir organizasyon yapacaklarını dile getirdi.
DOĞRU İSLAMİYETİ VE İSLAMİYETE LAYIK DOĞRULUĞU YAŞARSAK EĞER...
Bediüzzaman, doğru İslamiyeti ve İslamiyet'e layık doğruluğu layıkıyla yaşayabildiğimiz ölçüde sair dinlerin tabilerinin cemaatler halinde fevc fevc İslamiyet'e dahil olacakları müjdesini vermektedir. Risale-i Nur'un farklı bölümlerinde bu yöndeki ifadeler dikkat çekicidir.
(...) Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan [diğer din mensuplarından] fevc fevc dahil olacaklardır.
Biliniz, hakikî vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir. İşte, tarih bize gösteriyor. Hattâ, Rus’u mağlûp eden Japon Başkumandanının İslâmiyetin hakkaniyetine şehadeti de şudur ki:
Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip terakki ettiğini tarih gösteriyor. Ve ehl-i İslâmın hakikat-i İslâmiyede zaafiyeti derecesinde tevahhuş ettiklerini, vahşete ve tedennîye düştüklerini ve herc ü merc içinde belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir. Yani, salâbet ve taassuplarının zaafiyeti nispetinde temeddün ve terakki ettikleri gibi, dinlerine salâbet ve taassuplarının kuvveti derecesinde de tedennî ve ihtilâllere maruz kaldıklarını tarih gösteriyor. Şimdiye kadar zaman böyle geçmiş.
Hem Asr-ı Saadetten şimdiye kadar hiçbir tarih bize göstermiyor ki, bir Müslümanın muhakeme-i akliye ile ve delil-i yakinî ile ve İslâmiyete tercih etmekle, eski ve yeni ayrı bir dine girdiğini tarih göstermiyor. Avâmın delilsiz, taklidî bir surette başka dine girmesinin bu meselede ehemmiyeti yok. Dinsiz olmak da başka meseledir. Halbuki, bütün dinlerin etbâları ise—hatta en ziyade dinine taassup gösteren İngilizlerin ve eski Rusların—muhakeme-i akliye ile İslâmiyete dahil olduklarını ve günden güne, bazı zaman takım takım, kat’î bürhan ile İslâmiyete girdiklerini tarihler bize bildiriyorlar. (Haşiye)
Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.
Haşiye: İşte bu mezkur dâvâya bir delil şudur ki: İki dehşetli harb-i umûminin ve şiddetli bir istibdâd-ı mutlakın zuhuruyla beraber, bu dâvâya kırk beş sene sonra şimalin İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletleri Kur’ân’ı mekteplerinde ders vermek ve kabul etmek ve komünistliğe, dinsizliğe karşı sed olmak için kabul etmeleri; ve İngilizlerin mühim hatiplerinin bir kısmı, Kur’ân’ı İngilize kabul ettirmeye taraftar çıkmaları; ve küre-i arzın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması, ve İslâmiyetle Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve musâlaha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslâm devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması; kırk beş sene evvel olan bu müddeayı ispat ediyor, kuvvetli bir şâhid olur.
Hutbe-i Şâmiye, s. 28
***
Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan fevc fevc dahil olacaklardır.
Hem de tarih bize bildiriyor ki, ehl-i İslâmın temeddünü, hakikat-i İslâmiyete ittibaları nisbetindedir. Başkaların temeddünü ise, dinleriyle mâkûsen mütenasiptir. Hem de hakikat bize bildiriyor ki, mütenebbih olan beşer, dinsiz olamaz. Lâsiyyema, uyanmış, insaniyeti tatmış, müstakbele ve ebede namzet olmuş adam dinsiz yaşayamaz.
Zira uyanmış bir beşer, kâinatın tehacümüne karşı istinad edecek ve gayr-ı mahdud âmâline neşvünemâ verecek ve istimdatgâhı olacak noktayı, yani din-i hak olan dâne-i hakikati elde etmezse yaşamaz. Bu sırdandır ki, herkeste din-i hakkı bulmak için bir meyl-i taharrî uyanmıştır. Demek istikbalde nev-i beşerin din-i fıtrîsi İslâmiyet olacağına beraatü’l-istihlâl vardır.
Münâzarât, s. 259
Haber Merkezi