"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Din siyasete alet edilmemeli, ettirilmemeli”

08 Mart 2023, Çarşamba 00:15
Emekli Dr. Öğr. Üyesi Muammer Gürbüz: “İslam ülkelerinde dindar görünümlü müstebit yöneticiler daima ‘bana vuran dine vurmuş olur, dine muhalefete izin vermem’ diyerek görünüşte dini, ama aslında kendi iktidarlarını korumuşlardır. din siyasete alet edilmemeli ve ettirmemelidir.”

Bizim edebiyatımızda da bilinen ilk edebi eserlerle yöneticilerin adaletli ve hoşgörülü olması ve halka baskı ve şiddet uygulamaması öğütlenmiştir. Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilig’de çeşitli tiplemeler vasıtasıyla padişahın adaletli olmasını ve istibdat uygulamamasını öğütler. 13. yüzyılda Hoca Dehhanî şöyle demiştir:

“İstersen mülkü hüsn abad ola dad eylekim / Padişahlar dad ile mülkünü abad eyledi.”

Yani “Ey güzeller padişahı, güzellik ülkesinin bayındır ve mamur olmasını istiyorsan adaletli davran, çünkü padişahlar memleketlerini ancak adaletle şenlendirip mamur hale getirmişlerdir.”

14. yüzyıl ve 15. yüzyıllarda Necati, Ahmedî, Ahmet Paşa; 16. yüzyılda Fuzuli, sosyal hayatın bozulmaya başladığını, haksızlık ve rüşvetin kol gezdiğini vurgular. Fuzuli meşhur Şikayetnamesinde bu kokuşmuşluğu dile getirir:

“Selam verdim, rüşvet değüldür deyu almadılar; hüküm gösterdim, faidesizdür deyu mültefit olmadılar. Eğerçi zahirde sureti itaat gösterdüler amma zeban-ı hal ile cem-u sualime cevap verdiler.”

ZULME UĞRAYAN ŞAİRLER

17. yüzyılda Nefi, vezirlerin ahlaksızlıklarını ve zorbalıklarını şiirlerinde inceden inceye dile getirdiği için boğdurularak öldürülür. Nabi, Şeyh Galip, Keçecizade İzzet Mola ve diğer şairler de imgeli sözlerle bulundukları devirlerin sosyal ve ahlaki çöküntülerini, yapılan zulüm ve haksızlıkları dile getirmişlerdir. Tasavvuf şiirinde Yunus Emre çok ince bir Türkçe ile kokuşmuşluğu ve ahlaksızlığı dile getirmiştir. Kaygusuz Abdal, Nesîmî ve Niyazi-i Mısrî gibi şairler de zorbalığa karşı çıktıkları için sürgüne gönderilmiş, hatta idam edilmişlerdir.

Halk şiirinde ise Karacaoğlan, Dadaloğlu, Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Dertli, Seyranî, Gevherî gibi pek çok şair adaletsizliğe, rüşvete, yozlaşmaya ve istibdada karşı sayısız şiirler yazmışlardır. 

(...) 19. Yüzyılın önemli şairlerinden Dadaloğlu Toroslar bölgesindeki Avşar illerindendir. Aşiretlere yapılan zulümlere baş kaldırmış, haksızlıkları dile getirmiştir:

“Okuduğun tutmaz oldu alimler, kalktı da adalet arttı zulümler / Terlemeden mal kazanan zalimler, can verirken soluması zor imiş.”

Tanzimat döneminde Abdülhamid’in istibdadına karşı birçok şair, alim ve mütefekkir amansız sürgünlere, takiplere ve işkencelere rağmen mücadelelerini sürdürmüşler ve sayısız eserler vermişlerdir. Dönemin ilk şairlerinden Şinasi, Mustafa Reşit Paşa için yazdığı kasidesinde istibdat dönemindeki baskının halkı bunalttığını yazar ve 1839 Tanzimat fermanının ilan edilmesiyle insanların istibdattan hürriyete geçmesinin sevincini göstererek Mustafa Reşit Paşaya zarif bir dille övgüler dizer.

NAMIK KEMAL VE HÜRRİYET

Dönemin en büyük şairi Namık Kemal edebiyatımızda “hürriyet şairi” olarak adlandırılmıştır. İstibdada karşı durduğu için ömrünün çoğunu sürgünde ve zindanlarda geçirmiş ama kısa sayılabilecek hayatına büyük şaheserler sığdırmıştır.

“Bais-i şekva bize hüzn- i umumidir Kemal / Kendi derdi gönlümün billah gelmez yadına…”

Bu beyitte hayat felsefesini “şikayetlerimin sebebi toplumun çektiği acı ve kederlerdir, yemin olsun ki kendi dertlerimi söylemek aklıma bile gelmiyor” diye açıklar.

“Erkeksi üslub” denilen bir tarzda yazılmış olan ve 31 beyitten oluşan Hürriyet Kasidesi ve Vaveyla başta olmak üzere tüm şiir, makale, nesir yazılarında hep vatan ve hürriyet için çırpınmış, istibdada boyun eğmemiş, yılmadan, bıkmadan, korkmadan bu uğurda gayret sarf etmiştir.

“Muin-i zalimîn dünyada erbab-ı denaettir / Köpektir zevk alan sayyad-ı bî insafa hizmetten…”

(Zalimlerin dünyada ortağı alçak kişilerdir. İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir.)

Kasidenin tamamına bakıldığında zulmün insanların cehaletinden kaynaklandığı belirtilerek istibdada karşı cesaretle mücadele edilmesi tavsiye edilir. Namık Kemal, Mehmet Akif Ersoy, Said Nursi istibdat ve hürriyet konusunda aynı fikri paylaşmışlardır. Hepsinin ortak noktası halkın cehaletten kurtarılması ve hak ve hürriyetlerine bizzat sahip çıkmasıdır.

OSMANLI BÜROKRASİSİ VE BEDİÜZZAMAN

Seminerin soru-cevap kısmında da önemli hususlara temas edildi.

Osmanlı Devleti ve Türkiye’nin ilk döneminde baştaki yoğun istibdat yönetimi, kurtarıcı reçete ile gelen Bediüzzaman Hazretlerini dinlemeden anlamadan hapishaneye ve tımarhaneye gönderme basiretsizliğini göstermiştir. Aynı zaman diliminde İstanbul’a gelen Macar Yahudisi ve Türkolojinin kurucularından olan Arminius Wambery’ye sarayda yüksek değer verilirken Bediüzzaman Hazretlerine reva görülen bu yanlış uygulamayı nasıl yorumlayabiliriz?

Abdülhamid döneminde hakikaten böyle münafıklar, masonlar bile vezirlik yapıyorlardı ve sarayda çok rahat bir şekilde at koşturuyorlardı. Maalesef o zamanın Osmanlı bürokrasisi, Üstadı anlamadıkları için bir takım siyasi oyunlarla onu tımarhaneye göndermişlerdir. Osmanlının köhne bürokrat zihniyeti aynı zamanda Abdülhamid’i de tahttan indirmiştir. 16 sadrazamın maiyetinde çalışan İbnül Emin Mahmut Kemal İnal, bu yönetici tabakanın art niyetli kişilerden oluştuğunu, padişahın halkla ilişkilerini kestiğini anlatır.

Devlet eliyle Din baskısı İstibdat ile münafıklık arasında nasıl bir ilişki var?

Baskının olduğu yerde samimiyet azalır. Bilhassa dinî ve ahlâkî alanda samimiyet için istibdadın kaldırılabilmesi lazım. Bilhassa dine teşvik etmek için zor kullanmanın hiçbir faydası olmaz. Dine teşvik etmek insanları dinî konularda bilgilendirmek ve geliştirmekle olur. Devlet eliyle dindarlığın faydadan çok zarar verdiğini son yirmi senede yaşayarak gördük. Dersimizi almış olmamız lazım.

İSTİBDADA TARAFTAR OLMAK

Bediüzzaman Hazretleri ömrü boyunca istibdada karşı ve hürriyetten yana olmuş iken bazı Nur Talebelerinin şu ya da bu sebeple maslahat var diyerek istibdada taraftar olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu meselede farklı düşünmenin iki sebebi var. Birincisi Risaleleri ve bilhassa Eski Said Dönemi Eserlerini ve Müdafaaları ve Lahikaları altını çize çize ve kelimelerin üzerinde dura dura dikkatli şekilde okumamak. İkinci sebebi de günlük olayları doğru yorumlayamamak. Demek Risale-i Nur Enstitüsü gibi müesseselere hem hayatı doğru okuyup anlamak ve hem de Risaleleri daha dikkatli okumak için öncü olmak hususunda daha çok vazife düşüyor.

Yardımcı olabilecek bir husus da okuduklarını hayatına aksettirebilmek. Basit bir örnek vereyim: Yastığa başını koyduğun zaman “zulme ortak olmadım, oh elhamdülillah” deyip uyuyabiliyor musun? Bu vicdanî bir mesele. Mevlana diyor ki “ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”. Biz böyle davranıyoruz, memnunuz. Çünkü bu dünyanın fani olduğunu biliyoruz.

Bir de menfi siyasetin etkisi var maalesef. Menfi siyasetin içinde olanlar siyaseten yanındaki şeytanı melek görüyor, karşısındaki siyasetin içerisinde bulunan meleği şeytan gibi görüp gösteriyor. Bu da hataya sebep oluyor.

MEŞVERETLE İTTİHAT EDİLMELİ

İttifak etmek ile farklı düşünmek ya da düşünebilmek arasındaki ilişki nasıl kurulabilir?

Herkesin her konuda aynı düşünmesi insan tabiatına da aykırı bir durum. Elbette mü’minler ittifak ve ittihad etmeli ama bunu yaparken farklı düşünebilme yeteneğini de köreltmemeye çalışmalı. Farklı fikirlere sahip olmak ittihadı engellemez. Yeter ki meşveret edilebilsin.

Aslında meşveret edebilenlerin zaman içinde birbiriyle kurdukları müsbet ilişkilerinin başka kişilere ve gruplara da sirayet edeceği açık. Mesela Yeni Asya okuyucuları yıllardan bu yana, 12 Eylül’de de sonrasında da … siyasi hadiselerde meşveret ederek isabet ettiler. Şimdi başkaları onların bu meşveretinden çıkan bereketi görüp “biz de meşveret edelim” deseler güzel olmaz mı?

Seçmen bilgi sahibi olmalı

İstibdadın düşmanı demokrasidir dediniz. Tamam. Bazıları benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi olacak diyorlar. Ne dersiniz?

Cevap aslında sorunun içinde. Evet, herkes bir oy kullanıyor ve kullanacak. Ama oy verecek olanları etkileme yönünden hiç kimse birbiriyle aynı seviyede değil. Akıllı olan ve kendisini iyi ifade eden başkalarını da tesiri altına alır ve bu da demokrasinin bir gereğidir. Önemli olan, aklını kullanmayıp sadece başkalarından etkilenerek oy kullananların sayısını azaltmaktır. Bediüzzaman Hazretlerinin “millet irşat ve tenvir edilmelidir” derken kast ettiği de budur. Seçmen bilgi ve fikir sahibi olur da kendi kararını kendisi verebilir hale gelirse demokrasi de daha kaliteli hale gelmiş olur.

DİNİ SİYASETE ALET ETMEMEK VE ETTİRMEMEK

İstibdadın devamı için kullanılan malzemeler, yardımcı unsurlar neler? Bu kapsamda dinin siyasete alet edilmesi dediğimiz uygulamalar acaba dini istibdada alet etmek anlamına da gelir mi?

Elbette. İslam ülkelerinde dindar görünümlü müstebit yöneticiler daima “bana vuran dine vurmuş olur, dine muhalefete izin vermem” diyerek görünüşte dini ama aslında kendi iktidarlarını korumuşlardır. Ama bunun zararını da dindarlar görmüştür. Çünkü İslamiyet’i istibdada müsait bir din zannettirmek, istibdada düşman ve hürriyete taraftar olan aklı başında bütün insanları dinden soğutur. Aklı başında dindar yöneticilere düşen, dini siyasete alet etmemek ve ettirmemektir. Dini sadece ben temsil ediyorum ya da biz temsil ediyoruz diyen bir siyasetçi siyasi rakiplerini de muhataplarını da dinden soğutur.

DİNİ CEMAATLERİN HİZMETİ

Gönüllü din hizmetleri görenlerin devletten bağımsız ve sivil alanda kalması ve siyasi iktidarın da cemaatleri kendi arka bahçesi olarak görmekten vazgeçmesi gerektiği fikri hakkında ne düşünürsünüz?

Bediüzzaman’ın, cömertliğiyle meşhur Hatem-i Tâî’nin ikramlarını reddeden ve izzetinden ve istiğnasından taviz vermeyen o ihtiyar bedevi hakkındaki sözleri hatırlardadır. Dinî cemaatler de devletin cömertliği karşısında bu şekilde dikkatli olmalılar. Bu konuya ışık tutabilecek şu şiir de meşhurdur: “Geçme namert köprüsünden ko aparsın su seni. Yatma tilki gölgesinde ko yesin aslan seni.” Zaten Bediüzzaman da “zilletle yaşamaktansa, izzetle ölmeyi” tercih etmiş. Yeni Asya da bu çizgide hizmetine devam ediyor. İmana hizmet ediyor. İmanın bir özelliği ve bir unsuru durumunda olan hürriyeti müdafaa ediyor. İstibdada ve zulme karşı duruyor. Duruşunun değeri çoğu zaman geç anlaşılıyor ama sonunda anlaşılıyor.

KAYNAKÇA

1- Abdülbaki Gölpınarlı, Türk Tasavvuf Şiiri Ant. İst-1971

2- Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, İst-1995

3- Çağdaş Türk Şiiri Özel Sayısı, TDK Yayınları, Ank-2017

4- Fuat Köprülü, Eski Şairlerimiz, Divan Ed. Ant 13. ve 14. yy 1949

5- İnci Engin Ün, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, İst-2001

6- Said Nursi, Münazarat, Yeni Asya Yay., İst-2020

7- Said Nursi, Divan-ı Harbi Örfi, Yeni Asya Yay., İst-2020

8- Said Nursi, Muhakemat, Yeni Asya Yay., İst-2020

9- Türk Klasikleri, Safahat, Emaofis Yay, İst-2021

SON

Okunma Sayısı: 3180
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • murat

    13.3.2023 13:48:05

    hadis-i şerif : Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakârlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur.. [Tirmizi]

  • Halil İbrahim Karahan

    11.3.2023 03:55:52

    Allah razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı