"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokratların artık toparlanması lazım

11 Haziran 2018, Pazartesi 00:25
Dizi Yazısı: Kâzım GÜLEÇYÜZ - Türkiye’nin İhtiyacı Demokrat Misyon - 8

Mevcut tabloda asıl beklenen, demokratların artık toparlanması. Dileriz, 24 Haziran seçimleri böyle bir toparlanmaya da vesile olur.

Bediüzzaman’ın Dört parti tahlili

Bediüzzaman 1950’li yıllarda yazdığı bir Emirdağ mektubunda “Bu vatanda dört parti var” demiş ve bunların tek tek tahlilini yapmıştı.

Bu dört partiden biri olarak zikrettiği İttihad-ı İslâm Partisi fiilen mevcut olmamakla beraber, bir potansiyeli ifade ediyordu. Ve Bediüzzaman, toplumun yüzde altmış-yetmişi “tam dindar” olmadıkça yola çıkmamasını tavsiye ettiği bu partinin, bu şart tahakkuk etse bile, “terbiye-i İslâmiyenin çok zedelendiği” günümüz ortamında iktidara talip olduğunda dini siyasete alet etme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağına dikkat çekiyor ve böylelikle dört partiyi üç partiye indirmiş oluyordu.

Bediüzzaman’ın, kalan üç partiyle ilgili tahlillerinden çıkan netice ise, gücünü devlete ve bürokrasiye dayanmasından alan Halk Partisi ile, millete hizmeti esas alan Demokrat Parti ekseninde iki partili bir siyaset tablosunun mevcudiyeti idi.

Siyasette hangi rüzgârlar eserse essin, sonuçta iktidar bu iki partiden birinde olacak; Türkiye’yi ya devletçi parti veya Demokratlar idare edecekti.

Türkiye’nin siyasî gerçeğini bu denklemle özetlemek mümkün. Çok partili demokrasi tarihimiz bu gerçeği teyid ve tasdik eden örneklerle dolu. 

Ülke idaresi ne zaman Demokratlara geçtiyse halk rahat nefes almış, hak ve hürriyetler genişlemiş ve ülke hasret kaldığı hizmetlere kavuşmuş.

Buna mukabil iktidar ne zaman Demokratların elinden alındıysa, dizginler devletçi partinin eline geçmiş; demokrasi, hak ve hürriyetler daralmış; devlet baskısı şiddetlenmiş; gelişme ve kalkınma hamlesinin yerini küçülme ve fakirleşme almış.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde yaşananlar hep bunu ortaya koyuyor.

Bediüzzaman’ın dört parti tahlilinde Millet Partisi’ne özel bir tavsiyesi var: Bu partinin, eğer İslâma hizmeti esas alıyorsa, Demokrat mânâsında olduğu, dolayısıyla kendi başına iktidara gelmeye çalışmak yerine Demokratlara yardımcı olması, hattâ iltihak etmesi gerektiği uyarısında bulunuyor .

Esasen Millet Partisi’nin ve o çizginin devamı niteliğinde olan partilerin tek başına iktidar olmak için yeterli çoğunluğu elde etmeleri hiçbir zaman mümkün değil ve olmamış. Ama oyları bölüp Demokratları zaafa uğrattıkları ve bunun sonucu olarak terazinin öbür kefesindeki Halk Partisi’nin ağır basmasına yol açtıkları çok görülmüş.

27 Mayıs, Demokratlara karşı bir halkçı-ırkçı ittifakının eseriydi. Ve bu ihtilâlden, Millet Partisi çizgisi de sorumluydu. Bu çizgi, 12 Mart döneminde de aynı yanlışı devam ettirerek ülkenin koalisyonlar dönemine girmesinde büyük rol oynadı.

12 Eylül’den sonra, yine Millet Partisi çizgisindeki bir isim olan Özal’ın şahsında ihtilâlcilerle uzlaşarak Demokrat misyonu saptırıp dejenere ve imha etme stratejisi uygulandı. Aynı çizgi, ihtilâl ürünü ANAP’ın sekiz yıllık iktidarına son veren 1991 seçimi öncesinde bir çırpıda kotarılan “kutsal ittifak”la, Demokratları bir kez daha çelmeledi. 

Eğer bu ittifak Demokratlara karşı değil de Demokratlarla yapılsaydı, Türkiye daha önce benzeri görülmemiş güçte bir demokrasi ittifakının zaferine sahne olacak ve bunun meyvelerini toplayacaktı.

Millet Partisi uzantılarının sürdürdükleri “iktidar” hırsı Türkiye’ye hiç hayır getirmedi. 1995 seçiminde RP’nin tek başına iktidara yetmeyen birinciliği ülkeyi 28 Şubat krizine götürürken, 1999 seçiminde aynı çizginin diğer kolu olan MHP’nin ikinciliğine zemin hazırladı.

İşin enteresan tarafı, bu sun’î “başarı”lar bu partilerin kendilerine de yaramadı. RP de, halefi FP de kapatıldı ve hareket ikiye bölündü. 28 Şubat’a tepkileri kullanarak ikinciliğe yükselen MHP ise, 28 Şubat taşeronluğunun bedelini 2002 seçiminde Meclis dışında kalarak ödedi.

***

Bediüzzaman’ın MP için yaptığı tahlillerde, bu partiyi ağırlıklı olarak milliyetçilik ideolojisi ile tanımlayıp o şekilde değerlendirdiği görülüyor.

Bu ideolojide ırkçı ve Türkçü yaklaşım öne çıkıp ağır bastığı takdirde, sözünü ettiği çatışma ortamının doğacağını belirtiyor. Ve bu riskin, MP’nin farklı ve daha “light” versiyonları için de geçerli olduğu, yaşadığımız tecrübelerle sabit.

Hattâ 16 yıllık AKP iktidarı ile geldiğimiz noktada karşı karşıya olunan ayrışma ve kutuplaşma ortamı dahi bunun örneklerinden.

“17 yaşında yeni bir parti olarak AKP’nin, 50’li yıllardaki MP ile nasıl bir ilgisi olabilir?” denirse:

AKP’nin kurucu kadrolarının, kökü bir yönüyle MP’ye dayanan millî görüş çizgisinden geliyor olmaları, bu bağı kurmayı mümkün kılıyor. İlâveten, “yerli ve millî” söylemleri eşliğinde MHP ile kurdukları ittifak da, “Herşey aslına döner” gerçeğinin yeni bir örneğini oluşturuyor.

Parti vitrininde ve içinde, Demokrat misyon başta olmak üzere diğer siyasî kökenlerden gelen isimlerin de varlığı, bu olguyu değiştirmiyor. Kaldı ki, şu aşamada, evvelce vitrin dekoru olarak konulmuş olan bu türden isimlerin, “kullanım süreleri dolduktan” sonra tasfiye edildiklerini görmekteyiz.

Netice olarak 12 Eylül’de de, 28 Şubat’ta da aynı strateji uygulandı: MP’nin farklı versiyonlarını Demokrat taban üzerine inşa projeleri yürürlüğe konuldu.

Siyasette yaşanan ve giderek kronikleşen tıkanıklık ve gerilimlerin altındaki en önemli sebeplerden biri bu. Çünkü bu yapılanlarla, siyasetin kendi mecrasında gelişmesine imkân verilmiyor.

Halbuki DP çizgisi onar yıllık aralarla yapılan darbelerle kesintiye uğratılmasa ve MP çizgisi de ona karşı kullanılmayıp, tam tersine DP geleneğine güç verecek şekilde yönlendirilmiş olsa idi, Türkiye her alanda, siyasette, demokraside, ekonomide, dış politikada... bugün çok daha farklı ve iyi bir yerde olurdu.

Gelinen noktada MP uzantısı ve 28 Şubat ürünü AKP, MHP ile kol kola, her fırsatta yerden yere vurduğu eski CHP’ye benzeme yolunda hızla ilerlerken, CHP Demokrat ve özgürlükçü bir çizgiye geçmeye çalışıyor.

Böyle bir tabloda asıl beklenen gelişme ise, Demokratların artık toparlanması.

Dileriz, 24 Haziran seçimleri böyle bir toparlanmaya da vesile olur.

YARIN: KUR’ÂN, VATAN VE MİLLET NAMINA DEMOKRATLARA DESTEK

Okunma Sayısı: 2859
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ilhan serin

    11.6.2018 15:49:39

    eleştirel yorumları da yayınlayın....ne kadar demokrat olduğunuzu anlayalım

  • Munir

    11.6.2018 14:24:29

    Bu kadar köklü bir geleneğin temsilcisi, mazisi destanlarla, maddi ve manevi kalkınmaya yapılan emsalsiz hizmetlerle dolu bir misyonun hal-i hazır vaziyeti cidden içimizi burkuyor, fevkalade üzülüyoruz. İnsan en namüsait şartlarda kıratı şahlandıran, adeta küllerinden doğan Demokratlığın kralı merhum Demirel’in hayatına, AP’nin faaliyet videolarına şöyle bir baksa yerinde duramaz. Rabbim, ahrarları hürriyet-i şer’iyyeye vesile kıl. Dindar ve dine hürmetkar bu mübarek misyonu liyakatli kadrolara kavuştur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı