AKP’nin çok partili sistemde tek parti rejimi refleksleri verir hale gelmesi, demokrasimizi yeni bir krizle tanıştırdı.
İktidar, 28 Şubat konjonktürünün ortaya çıkardığı millî görüş kökenli sun’î bir parti olan AKP’ye teslim edilirken, muhalefet de kendi tabanları dışındaki kitleler tarafından iktidar alternatifi olarak görülmeleri mümkün olmayan CHP ve MHP ile, yine bir toplum mühendisliği projesinin ürünü olan HDP’ye bırakıldı.
YSK eliyle bu partinin hakkı gasp edildi ve yerine “Kürt siyaseti” yapan partinin önü açıldı.
Ama bu durumun Kürtler dahil hiç kimseye bir faydası olmadı. Tam tersine, bugün HDP ile temsil edilen siyasî hareket, oraya giden oyları tümüyle bloke etmenin aracı olarak kullanıldı.
Gelinen noktada adeta “cüzzamlı” muamelesi yapılan partinin eşbaşkanı dahil, birçok milletvekili tutuklu. Dışarıdakilerin de olumlu anlamda kayda değer bir etkinliğinden söz edebilmek mümkün değil. Oysa Meclis grubunda son derece nitelikli insanlar da var ve partinin Meclisteki yasama ve denetim çalışmalarında takdire şayan gayretleri oldu.
Ama çıkış noktası yanlış olunca bunların bir hükmü kalmıyor ve yaptıkları işe yaramıyor.
Keşke bu potansiyel böyle bir siyasî yapıda kümelenmek yerine, Menderes’in DP’si ile başlayıp Demirel’in AP’si ile devam eden ve ülkedeki tüm farklılıkları kucaklayan demokrat gelenek içinde kendisini ifade etmiş olsaydı...
Şeyh Said’in torunu başta olmak üzere tek parti devri mağdurlarının temsilcileri bu çizgiyle buluştuklarında hem bölge, hem ülke rahatladı. Ayrıldıklarında çıkan sonuç ise ortada.
Çok partili sistemde tek parti rejimi
12 Eylül’ün hazırladığı zeminde yaşanan 28 Şubat süreci siyaseti bir kez daha tahrip etti. Millî Görüş kadrolarına kurdurularak önü açılan AKP bu durumdan istifadeyle, girdiği ilk seçimde tek başına iktidar oldu.
16 yıldır süren bu iktidarın, başta kendilerince çok vurgulanan istikrar boyutu, bilhassa müdahalelerin yıprattığı siyasetteki uyumsuz koalisyon çalkantıları nazara alındığında elbette dikkate değerdi.
Ama, AKP’nin çok partili sistemde tek parti rejimi refleksleri verir hale gelmesi, demokrasimizi yeni bir krizle tanıştırdı:
Çok partili sistemde tek parti rejimi...
Tek parti rejimindeki tek parti iktidarı ile çok partili sistemdeki tek parti iktidarını ayıran en önemli farklar demokratlık ve çoğulculuk olsa gerek.
Tek parti rejiminde bunlar aranmaz.
Ancak çok partiye dayalı demokratik sistemde millet ekseriyetinin oyları ile kurulan tek parti iktidarı, demokrat ve çoğulcu bir anlayışa sahip olmalı ve bunu uygulamalarına da samimiyetle aksettirmeli.
“Sadece kendisine demokrat” olmaktan; dışlayıcı, ötekileştirici tavırlardan kaçınmalı ve “Herkes için demokrasi” demeli.
“Bana oy vermeyenlerin de hükümetiyim” söylemini yalnızca seçim kazandığı geceki balkon nutuklarında bırakmamalı.
Özellikle toplumun tümünü ilgilendiren temel politikalarda muhalefetin görüşlerini de dikkate alıp ona göre adım atmalı.
Kadrolaşmada partizanca değil, liyakat ve ehliyeti esas alan bir tavır sergilemeli.
Demokrasinin en önemli prensiplerinden birinin hürriyet olduğu ve gerek bireylerin, gerek kurumların hür olması gerektiği esasına her zaman bağlı kalmalı.
Parlamento, milletvekilleri, yargı, üniversite, medya, STK’lar, iş dünyası, girişimciler, sendikalar... alabildiğine hür olmalı. İktidar bunları kendisine bağımlı hale getirmeyi aklından bile geçirmemeli.
Meclis çoğunluğunun iktidar partisi yönetimine ve lidere kayıtsız şartsız biat ettiği; muhalefetin “şer cephesi ve ittifakı” olarak nitelendiği; yargıdaki yapı ve işleyişin iktidar tercihlerine göre şekillendirildiği; medya iktidar propagandisti olarak dizayn edilmek istenirken muhalif basının tasfiyesine çalışıldığı; STK’ların iktidara eklemlendiği; üniversitenin de iktidar eksenli hesap ve mülâhazalarla yapılandırıldığı bir sisteme demokrasi denilebilir mi?
Türkiye seçilmiş yönetimlerin ya darbeyle devrildiği veya asker-yargı-bürokrasi vesayetiyle sıkboğaz edildiği devirleri yaşadığı için, bunların yol açtığı travmaların etkisinden hâlâ kurtulabilmiş değil.
Seçimle gelen sivillerin de bir vesayet rejimi oluşturabileceklerini bu yüzden henüz tam olarak fark edemiyor. Bunu ve yol açacağı sıkıntıları görebilmesi için, bilfiil ve bizzat yaşayarak görmesi gerekiyor.
Nitekim hayli zamandır bu süreç yaşanıyor. Ve toplumun çok partili sistemde sergilenen tek parti rejimi reflekslerini fark etmeye başladığını gösteren işaretler çoğalıyor.
YARIN: AKP’NİN MAĞDURİYETTEN MAĞRURİYETE GEÇİŞ HİKÂYESİ