İngiltere Durham Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Colin Turner Yeni Asya için yazdı: Kur'an hakikatinin son kalesi: RİSALE-İ NUR
Bir zaman biri bana dedi ki: “Senin problemin, dünyayı çok fazla arzulaman!”
Ona cevaben dedim ki, belki zahiren öyle görünüyor olabilir; lâkin hakikatte, dünyayı arzulamak mantıksızdır. Çünkü kimse hakikatte dünyayı talep edemez. Zira bütün kemalât ve mükemmellikler O’na (cc) aittir ve hakikî matlup ancak O’dur (cc). Bizim asıl meselemiz, O’nu (cc) fânî ve geçici şeylere aksettirmemiz, O’nu (cc) o fânî eşyalarda vehmedip, o şeylerin talep edildiğini zannetmemizdir. Halbuki, aslında talep edilen o eşya değil, onların ardında tecelli eden kemal ve cemal sıfatlarıdır. Fakat biz, bu sıfatları fânî şeylerde gizli zannederiz ve onlara meylederiz.
İnsanların sevdiğini düşündüğü şeyler -mal, servet, şöhret, yemek, nefsanî hazlar, büyük araba, hatta evlât ve aile- sadece O’nun (cc) güzel isimlerinin değişik tecellilerinin üzerilerine örtülen birer perdedir. Kimse yemeği sırf yemek için sevmez; ancak yediğinde hissettiği lezzet için sever. Güzel bir sima, kendi zatı için değil; uyandırdığı his ve vaat ettiği zevk için sevilir. Nasıl ki “bütün yollar Roma’ya çıkar,” yaratılan her şey de nihayetinde O’na (cc) çıkar. Eğer dünyalık şeyleri arzuluyorsan, bil ki derinlerde onlardan zannettiğin lezzet ve tatminini istiyorsun. Fakat hakikatte sana o hisleri veren O’dur (cc), peşinden koştuğun o şeyler değil.
Şunu da bil ki, Cenab-ı Hakk’ın isimlerini ve sıfatlarını sevmekte bir beis yoktur; lâkin onları mahlûkata izafe etmemeliyiz. Meselâ Rezzak isminin tecellisi olarak bir nimeti severek yiyebilirsin; fakat o rızkı bir inek yahut gıda üreticisine nispet etmek en büyük hatadır. Dünyayı “din” ve “dünya” diye bölme alışkanlığını terk etmeliyiz. Zira hakikatte sadece O’nun (cc) Zât-ı Akdes’i vardır. Ancak biz, gaflet sebebiyle O’nu (cc) binlerce fânî perde ve putlarla örtmeye meyilliyiz.
Mü’min ile kâfirin gördüğü şeyler farklı değildir; lâkin aynı şeyleri farklı görürler. Küfrün esası, nazardaki bozukluktur; hakikate perde olan bir körlükten ibarettir.