Sözler’in Yirmidokuzuncu Söz’ünde “Hâkim-i Ezeli şu dünyayı imtihana meydan olmak için yaratmış” ifadesi yer almaktadır.
Günlük dilde ve halk arasında da dünyanın “bir imtihan dünyası” olduğundan bahsedilir. Bazı art niyetli kişiler; “Allah niçin insanları imtihan ediyor ki? Buna ne ihtiyacı var? (haşa) Zevk mi alıyor? Dünyaya beni kendi isteğimle getirmiş değil o halde niçin imtihana tabi tutuyor?” gibi vesveseye sebep verebilecek sorular üretebiliyorlar.
Tabiî mü’minlerin kayıtsız şartsız inanmaları beklenir, ama iman noktasında hepimiz aynı derecede olamayız. O sebeple bu şeytanî sorulara mantıklı cevap vermek gerekir ki aklımızdaki şüpheler izale olsun. Fakat ‘Yirmidokuzuncu Söz’de yer alan bahsi okuyana kadar ben de açıkçası kafamda bu sorulara cevap bulamamıştım, ancak şimdi bu dünyanın “bir imtihan dünyası” olduğunu fark ettim.
Evet, Hâkim-i Ezeli şu dünyayı imtihana meydan olmak için yaratmış. Çünkü imtihan gelişmeye ve olgunlaşmaya sebep oluyor. Yani ister mükâfatı ve cezası ahirette verilecek olsun, isterse karşılığı bu dünyada verilecek olsun imtihan her türü gelişme ve olgunlaşmaya yol açıyor. Okuldaki herhangi bir imtihan da iman ile ilgili bir imtihan da insanı geliştiriyor.
Üstad, istidat ile kabiliyet arasındaki farkı da daha önce hiçbir yerde görmediğim kadar açık ve net bir şekilde yine Risalelerde izah ediyor. Belki psikoloji, nöroloji eserlerinde bu fark açıklanıyordur, ama Üstadın bir asır evvel bu bilgilere vakıf olması dikkat çekicidir. İstidat insanın genlerine Cenâb-ı Hak tarafından kodlanmış olan özelliklerdir ve gizlidir. Kabiliyet ise dışarıdan bir faktörün etkisiyle bu istidatların ortaya çıkması halidir. Yani gizli olan istidadın tezahürü, kabiliyettir.
İmtihan neticesi olarak ortaya çıkan gelişme ve olgunlaşma, istidatların inkişafına sebep oluyor. O inkişaf ise kabiliyetlerin tezahürüne sebep oluyor. Kabiliyetlerin tezahürü ise hakikatlerin ortaya çıkmasına yol açıyor. Hakikatlerin ortaya çıkması da Sani-i Zülcelâl’in esma-i hüsnasının tecelliyat nakışlarını ortaya çıkarır. İşte bu imtihan ile ulvî ruhların elmas gibi cevherleri süflî ruhların kömür gibi maddelerinden tasaffi eder ayrılır.
Ahiret düşüncesi olmayan insanlarda bile imtihan sırrı gelişme ve olgunlaşmaya, o gelişme ve olgunlaşma ise istidatlara, istidatlar ise kabiliyetlerin tezahürüne sebep oluyor. Böylece ahiret düşüncesi olmayan insanlar da keşifte bulunabiliyorlar. Ancak bu insanlar kabiliyetlerin tezahürü ile ortaya çıkan hakikatleri göremedikleri için Sani-i Zülcelâl’in esma-i hüsnasının tecelliyatının nakışlarını da göremeyebiliyorlar, ama imtihan sırrının neticesi olarak Allah onları insanlığın hizmetinde, dünyanın imarında istihdam etmiş oluyor.
Yani “imtihan” neticesi sadece iman edenlerle sınırlı bir sır değildir.