14 Ekim 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Güncel

 

Bediüzzaman İzmir'i fethetti

Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı İzmir’in ilçelerindeki seyahatini tamamlayarak Bornova’da Dördüncü Bölge finalini muhteşem bir şekilde yaptı.

Ödemiş’ten yola çıkan TIR'ımız önce Bayındır’a, ardından Torbalı’ya uğradıktan sonra, Bornova’ya geçerek muhteşem bir tanıtım programı gerçekleştirdi. Böylece bir günde İzmir’in üç farklı noktasında faaliyet gerçekleştiren TIR'ımız, İzmir gündemine damgasını vurmuş oldu. Sabah saatlerinde Bayındır ilçesine varan TIR'ımızı burada Nur Talebeleri karşıladı. Bayındır’ın ilçe merkezinde konaklayan TIR'ımız, yağan yağmur altında kısa bir tanıtım programı gerçekleştirmek üzere hazırlıklarına başladı. TIR'ımıza Ödemiş’ten bu yana mihmandarlık ve evsahipliği yapan eski milletvekili Mehmet Özkan, Bayındır’da gazete, broşür ve kitap dağıtımını organize etti. Burada ilk olarak İslâm Yaşar kısa bir konuşma yaparken, TIR'ımızın ziyaret ettiği bugünün Bayındır’ın tarihine parlak bir gün olarak kaydedildiğini ifade etti. Bayındır’da yıllarını Risâle-i Nur’un intişarına vakfetmiş insanların bulunduğunu vurgulayan Yaşar, bugün bu insanların fedakârlıklarının semerelerinin toplandığını ifade etti. Daha sonra sözü devralan Mehmet Özkan da, Bediüzzaman’ın gerçek bir cumhuriyetçi olduğunu ve Türkiye’nin demokratikleşmesine en büyük katkıyı Said Nursî’nin yapmış olduğunu ifade etti.

Öğleden sonra Torbalı’dan kafileler halinde tekrar yola çıkan TIR'ımız, bu sefer bugünkü son durağı ve aynı zamanda 4. Bölge’nin de son programının yapılacağı Bornova’ya doğru yola çıktı. Bornova’ya varmadan önce İzmir içinde uzun zaman hareket edip, bir nev'î şehir turu atan TIR'ımız, Bornova Cumhuriyet Meydanı’na alkış, tezahürat ve anonslar eşliğinde geldi. TIR'ımızın meydana çıkması için bir süre trafik akışı durdurulurken, TIR'ımızın meydana giriş yapmasıyla birlikte yeniden bir alkış tufanı koptu. Cumhuriyet Meydanı’nda uçuşan güvercinler bu heyecana ve tezahürata kanat çırpışlarıyla eşlik ederken, meydanda tam bir şenlik havası yaşanmaktaydı. Bir yandan TIR'ımızı ziyaret edecek binlerce kişi için lokma tatlısı ikram edilirken, öte yandan meydanın dört bir yanında erkek ve bayan görevliler gazete, kitap ve broşür dağıtımı gerçekleştiriyordu. Yeni Asya Neşriyat standının da yer aldığı meydanda oldukça kalabalık bir izleyici kitlesinin TIR'ımıza ilgi gösterdiği dikkatlerden kaçmadı. TIR'ımızı bekleyen insanların gözlerindeki heyecan ve sevinç, TIR'ın görünmesiyle birlikte gözyaşlarıyla karışık tebessüme dönüşürken, semadan da hafif hafif rahmet yağmurlarının yağması bu anlara ayrı bir mânâ katıyordu.

TaşcI: 8000 km yol kat ettİk

Kalabalığın toplanmasıyla birlikte tanıtım programına geçilirken, ilk konuşmayı Yeni Asya Medya Grup Genel Müdürü Recep Taşcı gerçekleştirdi.

Taşcı, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “17 Eylül’de Edirne’den başlayan, İzmir’e gelinceye kadar da yaklaşık 8 bin kilometre yol kat eden TIR'ımızın, yaklaşık bir hafta daha devam edecek yolculuğu İstanbul Beyazıt Meydanı’nda yapacağı final programıyla son bulacaktır. Bu hizmet kervanının sadece Nur Talebelerine değil, Türkiye ve dünya insanlığına hayırlı ve mübarek olmasını diliyorum.”

Daha sonra “Mukaddes bir gayeyle yola çıktı TIR'ımız / Tüm ülkeyi dolaşmak, alınan kararımız / Edirne’den başladık, bu hizmet seferine / Sebep oluruz belki, Nurların zaferine” diye başlayan ve Eyüp Otman’ın kaleme aldığı şiiri izleyicilerle paylaşan Taşcı, konuşmasına şöyle devam etti: “Sevincimiz odur ki, TIR projemiz kamuoyunda kısa süre içinde kabul görmüş; adeta bizden çıkarak kamuoyunun projesi haline gelmiştir. Projelerimiz hız kesmeden devam edecek. Bediüzzaman’a ve Risâle-i Nur’a hizmet için, bu muhteşem değerleri tanıtabilmek için elimizden gelen, gücümüzün yettiği herşeyi yapmaya azimliyiz. Sizlerin de duâlarıyla bize destek olmanızı bekliyoruz.”

İslÂm Yaşar: TIrImIz sevgİ taşIyor

Daha sonra sözü devralan Araştırmacı Yazar İslâm Yaşar ise, Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ının bir TIR dolusu sevgiyi İzmirlilere getirdiğini ifade etti. İzmirlilerin Bediüzzaman’a olan sevgileriyle birleşen bu sevginin birleşerek arşa yükseldiğini anlatan Yaşar, Bediüzzaman Hizmet TIR'ıyla Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, Kur’ân sevgisi ve Bediüzzaman Sevgisi gibi manevî hisleri insanların kalbine yerleştirmek gibi bir gaye taşıdıklarını ve bunu en iyi temsil eden aracın, büyüklüğüyle bir TIR olabileceğini söyledi. TIR'ımıza gösterilen ilgi ve sevginin, gözlerde yaşlara dönüştüğünü gördüğünü belirten Yaşar, bunun da Bediüzzaman’a duyulan hasret ve sevginin bir tezahürü olduğunu sözlerine ekledi.

Kösmene: Bedİüzzaman

bİzlere seslenİyor

Daha sonra ise İzmirli İlahiyatçı ve Yeni Asya Yazarı Süleyman Kösmene de bir konuşma yaptı. Kösmene şunları söyledi: “Bediüzzaman Kur’ânı asrımızın idrakine sunan son müceddiddir. Onun tefsir metodunun bir benzeri Asr-ı Saadet’ten sonra günümüze kadar henüz gelmemiştir. Bediüzzaman din ilimleri ile fen ilimlerini kardeş kılmıştır. Keza Bediüzzaman bu ülkenin doğusunu ve batısını da kardeş ilân etmiştir. Bu topraklarda 1000 yıldan beri yaşayan bu insanları kardeş ilân etmiştir. Irkçılığı red etmiştir. Irkçılığa dayalı sistemleri red etmiş, buna karşılık din birliğini esas almıştır. Bu toprakların İslâm dini ile yükseleceğini ifade etmiştir. Bediüzzaman kendi çağında kendisini dinlemeyen aşiret reislerine demokrasiyi anlatıyordu. O en büyük hürriyetçi, demokrat ve cumhuriyetçiydi. Asr-ı Saadet’in bir cumhuriyet uygulaması olduğunu ve halifelerin bir nev'î reis-i cumhur olduğunu ifade ediyor, demokrasiyi ve cumhuriyeti ön plana alan mesajlar veriyordu.”

Bediüzzaman’ı o zamanlar dinlemeyen ve anlamayanlar bulunduğunu hatırlatan Süleyman Kösmene, Üstad’ın “O zaman başını atiye doğru çevirim” diyerek 100 sene sonra gelecek olan nesle seslendiğini ve kendisine “Sadakte” yani “doğru söylüyorsun” denmesini istediğini ifade etti. O anda meydanda bulunan herkesin Üstad’a “sadakte” demiş olduğunu ifade eden Kösmene, Üstad’ın da bu topluluğa mezarından “Heniyen lekum”, yani “Tebrikler sizlere” dediğini söyledi. Bu ifadeler üzerine konuşması alkışlarla bölünen Kösmene, konuşmasını “Bayramınızı kutlarım” sözleriyle sonlandırdı. Süleyman Kösmene daha sonra yazarımız İslâm Yaşar’a İzmirli kız öğrencilerin hazırladığı resmi hediye etti.

UMUT YAVUZ/İZMİR

14.10.2010


 

Üstad’ın tebessümü ile Nurcu oldu

BayIndIr’da görüştüğümüz 82 yaşındaki Necati Şanlı, 1951 yılında Risâle-i Nurları tanıdığını ifade etti.

Isparta’da askerlik yaptığı yılda Bediüzzaman’ın Isparta’ya bir gün geldiğini ve burada Üstad’ı gördüğünü belirten Şanlı, hikâyesini şöyle anlattı: “Bir gün Isparta’da asker arkadaşımla oturuyoruz, çay içiyoruz. Bir araba geldi, durdu ve bir kaç dakika içinde arabanın etrafını yüzlerce insan sarıverdi. Arkadaşıma dedim: “Mehmet arabadan bir hoca indi, o kimdir?” O, “Bediüzzaman” dedi. “Ne demek o?” diye sordum... İlk defa duymuştum bu kelimeyi. Arkadaşım da, “Sen uyuyorsun her halde. O asrımızın müceddididir. Sen nasıl duymazsın?” dedi. Ben de o zaman merak ettim, fırladım yerimden. Hızlı adımlarla o kalabalığa doğru yürüdüm. Bütün o cemaat bana bakıyordu. Asker kıyafetim var diye birşey yapacağım sanmışlardı. Yanaştım iyice. Ama içeri girmeye cesaret edemedim. Şimdiki evinin olduğu sokağa girdiler. Ben takip ettim. Birden Bediüzzaman ile yüzyüze geldik. Tebessüm etti. Sonra içeri girdiler. Sonra gittim o arkadaşıma anlattım bunu. O da, “Sen kesin Nurcu olursun artık” dedi. Ben de o zaman “Nurcu da ne demek?” diye sordum”... O gün bugündür gerçekten de Nurcu oldum..

14.10.2010


 

BEDİÜZZAMAN TIRI NE GÜN, NEREDE?

14 EKİM 2010 PERŞEMBE,

Saat: 11:00, Eskişehir.

Odunpazarı Meydanı

15 EKİM 2010 CUMA,

Saat: 11:00, Sakarya.

Kent Meydanı

14.10.2010


 

ERAÇIKBAŞ GÖREVİ ÖZDABAK'A DEVRETTİ

İzmİr’İ fetheden Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı böylece 4. Bölge turunu tamamlayarak, 5. ve son bölge turuna başlamış oldu.

4. Bölge boyunca Kayseri’den İzmir’e kadar TIR'ımızı başarılı bir şekilde koordine eden Yeni Asya gazetesi Yayın Koordinatörü Abdullah Eraçıkbaş, görevini gazetemizin karikatüristi İbrahim Özdabak’a devretti. Görevi teslim eden Eraçıkbaş’a TIR ekibi adına teşekkürlerimizi sunarken, TIR'ımızı son bölgede koordine edecek ve İstanbul Beyazıt Meydanı’ndaki büyük finale götürecek olan İbrahim Özdabak’a muvaffakiyetler diliyoruz.

14.10.2010


 

Torbalı’da sürpriz program

TorbalI’da, Torbalılılar tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan TIR'ımız, daha önceden hazırlanan üzeri kapalı otoparka tanıtım programı yapmak üzere yanaştı.

Bu sırada belediye hoparlörlerinden Bediüzzaman Hizmet TIR'ının Torbalı’ya geldiğine dair anonslar yapıldı. Burada gazete, broşür ve kitapçık dağıtımı yapılırken, normal şartlar altında tanıtım programı yapılması planlanmayan Torbalı’da karşılaşılan yoğun ilgiden ötürü geniş bir tanıtım programı yapıldı. Açılış konuşmasını gerçekleştiren Abdullah Eraçıkbaş, Torbalılılara Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ının ziyaretinin maksadını anlatan bir konuşma yaptı. Daha sonra kısa bir konuşma yapan İslâm Yaşar, Torbalılılara Bediüzzaman’ı ağırladıkları için oldukça şanslı olduklarını hatırlattı. Yaşar, Bediüzzaman’ın şahs-ı manevîsiyle Torbalı’yı bu ziyaretinin çok manidar olduğunu da sözlerine ekledi. Torbalı temsilciliğimiz adına konuşan İsmet Sözder ise, Yeni Asya Medya Grubu’na bu hizmetlerinden ötürü teşekkürlerini ifade eden bir konuşma gerçekleştirdi.

Konuşmaların ardından TIR ekibimize bir çiçek takdimi yapıldı ve TIR'ımızın önünde toplu olarak hatıra fotoğrafı çekildi.

14.10.2010


 

Hapishanede evlendiler

1947 doğumlu Abdullah Çetiner, 1961 yılında Risâle-i Nurlar ile tanışmış. “O zaman Bayındır’a gelen gazetelerde hep Nurcular ile ilgili yazılar çıkardı.

Biz de merak ederdik” diyen Çetiner, daha sonra bir arkadaşı vasıtasıyla Risâle-i Nurlar ile tanıştığını ifade etti. Şu anda halen evli olduğu eşiyle 1973’te yıldırım nikâhıyla hapis oldukları sırada evlendiklerini anlatan Çetiner, o zaman nişanlı oldukları eşinin bir baskında göz altına alındığını ve sırf yanına çağrılmak için Bekir Berk’in tavsiyesiyle gardiyanlar gözetiminde yıldırım nikâhıyla evlendiklerini ifade etti.

Bayındırlılar, Bediüzzaman Tanıtım ve Hizmet TIR'ı ekibi adına yazarımız İslâm Yaşar’a da bir buket çiçek takdiminde bulundular. Bayındır’da, yağmur altında, lise öğrencileri kitap ve broşür dağıtırken, Işık Doğudan Yükselir adlı sinevizyon gösterimi yapıldı.

14.10.2010


 

HASAN ŞEN'DEN TIRIMIZA ŞİİR

Konuşmaların ardından Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu üyesi ve Yeni Asya İzmir temsilcisi Hasan Şen büyük bir alkış ve tezahürat eşliğinde sahneye çıktı ve TIR'ımıza “Hoşgeldin” mânâsı içeren kendi yazdığı şiiri dinleyicilerle paylaştı ve TIR ekibimize İzmir’e geldikleri için teşekkür etti.

Daha sonra Hasan Şen, TIR ekibimiz adına Yeni Asya Medya Grup Genel Müdürü Recep Taşcı’ya bir buket çiçek takdim etti. Taşcı bu çiçeği bütün Nur Talebeleri adına aldığını ifade etti.

14.10.2010


 

Bediüzzaman Eskişehir’de

Bundan yetmiş beş yıl önce askerî bir kamyonla Eskişehir’e maznun ve mağdur olarak gelen Bediüzzaman, bugün devasa bir TIR’la, muzaffer olmuş büyük bir kumandan haşmetiyle geliyor.

Bediüzzaman Hazretlerinin tasarrufunun bugün de devam ettiğini bilen kadirşinas Eskişehir halkı, Üstadlarını hoşâmedi ile karşılıyor ve bağrına basıyor.

Eskişehir’e ilk gelişi, bundan yetmiş beş yıl önce olmuştu. Yıl 1935, aylardan Nisan. Elleri kelepçelenmiş, askerî kamyonlara doldurulmuş, yüz yirmi insan. Başlarında Bediüzzaman. Hepsi masum, hepsi mazlûmdu ama, Eskişehir’e maznun olarak sevk ediliyorlardı. Yani zanlı, yani sanık.. “Gizli cemiyet kurmak, vatana ihanet, devletin temel nizamlarını yıkmaya teşebbüs” gibi suçlarla ve kesin idam talebi ile mahkemeye verilmişlerdi. Hapishanede Bediüzzaman ve talebelerinden “idamlıklar” diye bahsediliyordu.

Aslında haklarındaki ceza çoktan kesilmiş, yargılanmadan hüküm verilmişti. İnfazları da yolda gelirken Müfreze komutanı Ruhi Bey tarafından yapılacaktı. Ama zalimlerin verdiği hüküm, Âdil-i Mutlak olan Cenâb-ı Hak tarafından temyiz edilmiş, Müfreze komutanının kalbine de bu hükmün hükümsüz olduğu ilham edilmişti. Ruhi Bey, Bediüzzaman ve talebelerinin maznun değil, mazlûm olduklarını biliyordu. Onları kanlı bir infaz ile imha etmek, yapılacak en büyük vahşet, işlenecek en dehşetli bir cinayet olacaktı. Onun için kendisine verilen kanunsuz emri değil, vicdanının sesini dinledi. Bediüzzaman ve talebelerinin kelepçelerini çözdürdü, yolda abdest alıp namaz kılmalarını sağladı.

Bediüzzaman ve talebelerinin Eskişehir yolunda imha edilmesi için Ruhi Bey’e verdikleri emrin yerine getirilmediğini görenler, onları hapishanede yok etmek için dehşetli planlar hazırladılar. İnsanların değil, şeytanların bile aklına gelmeyecek zulüm ve işkencelere başvurdular. Günlerce aç ve susuz bıraktılar. Gece gündüz karanlık koğuşlarda tutarak, zamanlarını şaşırtmak, böylece namaz kılmalarına engel olmak istediler. Tuvalet ihtiyaçlarına bile izin vermediler. Zalimlerin kalbi, Eskişehir hapishanesinin zindanlarından daha kara, taşlaşmış vicdanları koğuşların taş duvarlarından daha katıydı.

Ama Bediüzzaman’da kâinata meydan okuyacak bir iman, çelikten sağlam bir irade, talebelerinde ise, sarsılmaz bir sebat ve sadakat vardı. Hiçbir zulüm onların dünyasını karartamıyor, hiçbir işkence kendilerine tesir etmiyordu. Onlar yine namazlarını kılıyorlar, yüksek sesle Kur’ân okuyor, zikir ve tesbihatlarını yapıyorlardı. Maneviyatlarının ne kadar yüksek olduğunu göstermek için zaman zaman ilâhiler okuyor, marşlar söylüyorlardı.

Işığın olduğu yerde karanlığın hükmü yoktu. Bir damlacık nur, bir batman zulümata galip geliyordu. İşkenceyle, istibdatla, insandaki idrak ve iradeyi ortadan kaldırmak mümkün olmuyordu. İmanlarının verdiği metanetle zulme boyun eğmeyenler, zindanda bile kendilerini hür hissediyorlardı. Namık Kemal’in "Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet. / Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten” diye zulme meydan okuması, Eskişehir Hapishanesinde, Bediüzzaman ve talebelerinin şahsında bir kere daha tezahür ediyordu.

Bediüzzaman Hazretleri, bu sıkıntılı durumda da telif, vazifesine ara vermeden devam etti. Birinci Şuâ, İkinci Şuâ ve Otuzuncu Lem’a, Eskişehir

Hapishanesinin meyvesi olarak ortaya çıktı.

BİR Cuma günü, hapishane müdürü ile kâtip otururlarken, bir ses duyarlar:

-Müdür Bey, Müdür Bey, benim bugün mutlaka Ak Cami’de olmam lâzım.

Hapishane müdürü dönüp bakar, kendisine yüksek sesle ve âmirane hitap eden kişi Bediüzzaman’dır. Bu talebi ciddiye almaz ve geçiştirmeye çalışır.

-Peki Efendi Hazretleri.

Müdür sonra da kendi kendine söylenir: “Her halde Hoca Efendi kendisinin hapiste olduğunu ve dışarıya çıkamayacağını bilmiyor” diye söylenir ve odasına çekilir.

Öğle vakti, Bediüzzaman’ın gönlünü alayım, Ak Cami’ye gidemeyeceğini izah edeyim düşüncesiyle Üstadın koğuşuna gider. Koğuş penceresinden bakar ki, Bediüzzaman içeride yok! Hemen jandarmaya sorar.

-Hoca Efendi nerede?

-İçerideydi Efendim, üzeri de kilitli.

Derhal camiye koşar. Bediüzzaman’ın ileride, birinci safta, mihrabın sağ tarafında namaz kıldığını görür. Namazın sonlarında Bediüzzaman’ı yerinde göremeyip, hemen hapishaneye döner; Hazret-i Üstadın “Allahü Ekber” diyerek secdeye kapandığını hayretler içerisinde görür. (Bu hadíseyi bizzat o zamanki hapishane müdürü anlatmıştır.)

Ama böyle kerâmetler de karanlık düşünceli kafaları aydınlatmaya, taşlaşmış yürekleri yumuşatmaya yetmez. Ebu Cehillere gösterilen yüzlerce mu'cize onların kalplerinin mührünü açmadığı gibi, Üstad Hazretlerinin bu kerâmeti de o günkü zulüm âbidelerinde bir tesir bırakmamıştır.

14.10.2010


 

Bediüzzaman’ı ağlatan kızlar

BEDİÜZZAMAN’IN hayatı, çile ve ıztırap içinde geçiyordu. Kendi ifadesiyle, “çekmediği eza, görmediği cefa” kalmamıştı.

Ama hiçbir zaman kendi derdini kendine dert edinmedi. O hep başkalarını düşündü, başka insanların ebedî hayatlarını kurtarmak için gayret etti. Başkalarına acıdı, onlar için gözyaşı döktü.

Eskişehir Hapishanesinde kendisini ağlatan bir olayı, kendi ifadesinden okuyalım:

“Bir zaman, Eskişehir Hapishanesinin penceresinde, bir Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. Karşısındaki lise mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raksediyorlardı. Birden, mânevî bir sinema ile elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım.” (On Birinci Şuâ, Üçüncü Mes’ele)

Evet, “Ben, cemiyetin îmanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahretimi de” diyen şefkat ve rahmet âbidesi Bediüzzaman, alın terini de, gözyaşını da cemiyetin iman selâmeti ve ahiret saadeti için dökmüştür.

14.10.2010


 

Bediüzzaman Eskişehir için duâ ediyor

1956 yılında Eskişehir ve çevresi, hafif ve orta şiddetli depremlerle sarsılıyordu.

Bediüzzaman da her gün sabah namazından sonra Emirdağ’ından Eskişehir yakınlarına, Kanlıpınar denilen mevkie geliyor, orada uzun uzun duâ ediyor, tekrar Emirdağ’ına dönüyordu. İhsan Çalışkan Ağabey’in hatıralarında, bu geliş gidişlerin yirmi yedi gün devam ettiği ifade edilir. Yirmi yedinci gün daha uzun bir süre duâ eder. Tam kalkacağı sırada, Eskişehir üzerinde bir toz bulutu meydana gelir. Şiddetli bir deprem olmaya başlar. Üstâd Hazretleri, ayağa kalkar ve “Allah’ın izni ile hafif atlatıldı, manevî bir el muhafaza etti” der.

O depremin şiddeti, 6 büyülüğündedir. Eskişehir ve civarında ciddî bir hasar ve can kaybı meydana gelmez. Halbuki, Ladikli Ahmet Ağa olarak bilinen veli bir zâtın ifşâ etmesiyle anlaşılmaktadır ki, Üstâdın duâsı olmasaydı, Eskişehir’de taş üstünde taş kalmayacaktı.

Bundan yetmiş beş yıl önce askerî bir kamyonla maznun ve mağdur olarak gelen Bediüzzaman, bugün devasa bir TIR’la, muzaffer olmuş büyük bir kumandan haşmetiyle Eskişehir’e geliyor. Bediüzzaman Hazretlerinin tasarrufunun bugün de devam ettiğini bilen kadirşinas Eskişehir halkı, Üstadlarını hoşâmedi ile karşılıyor ve bağrına basıyor.

14.10.2010


 

Yangın ihtimali ile kibritler imha edilir mi?

BEDİÜZZAMAN Hazretleri kesin idam talebi ile yargılandığı Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 11 ay hapis cezasına çarptırılır.

On beş talebesine de 6 ay hapis cezası verirler. Ama Üstâd Hazretleri bu karara itiraz eder. Zira kendileri “vatana ihanet, devletin temel nizamlarını yıkmak, ayaklanmaya teşebbüs” gibi çok ağır suçlarla itham edilmişlerdir. Böyle bir suçlamanın cezası bu kadar hafif olamazdı. “Bu ceza, at hırsızlarına ve kız kaçırıcılarına verilir” diyerek verilen cezaya itiraz ederek temyize başvurur. Bediüzzaman’ın temyiz dilekçesi tam bir hukuk manifestosudur. Hukuk tarihine geçecek bir savunmadır. İşte o savunmadan kısa bir kesit:

Ey hey’et-i hâkime!

Beni, dört-beş madde ile ittiham edip tevkif ettiler.

Birinci Madde: İrtica fikriyle dini âlet edip, emniyet-i umumiyeyi ihlâl edebilecek bir teşebbüs niyeti olduğu ihbar edilmiş.

Elcevab: Evvelâ; imkânat başkadır, vukuat başkadır. Herbir ferd, çok adamları öldürebilmesi mümkündür. Bu imkân-ı katil cihetiyle mahkemeye verilir mi? Herbir kibrit, bir haneyi yakması mümkündür. Bu yangın imkânıyla, kibritler imha edilir mi?

Ey beni bu belâya sevkedip, bu hadiseyi icad eden mülhid zalimler! Madem ve her halde manen ve maddeten beni idam etmeye niyet etmiştiniz; neden mazlûmların ve bîçarelerin hukuklarını muhafaza eden adliyenin çok ehemmiyetli haysiyetini rahnedar edecek (yaralayacak) entrikalarla, dolaplarla, adliyenin eliyle yürüdünüz? Doğrudan doğruya karşımda merdane çıkıp, “Senin vücudunu bu dünyada istemiyoruz” demeli idiniz.

Benim hapisde bütün bütün konuşmaktan men’edilmem ve bu gurbette, kimsesizlikte, hiçbir kimsenin hâlimi sormak ve selâm göndermesine meydan verilmemesi gösteriyor ki; dağ gibi bir ağaçta, nohut gibi bir tek meyve bulundurup; mânâsız, hikmetsiz, kanunsuz bir vaziyettir ki, değil Hükûmet-i Cumhuriye gibi en ziyade kanunperest ve kanunî bir hükûmet, belki hikmetle iş görmek mânâsıyla hükûmet namı verilen dünyada hiçbir hükûmetin işi olamaz. Ben Hükûmet-i Cumhuriyenin kanunlarına istinaden, hukukumu kanun dairesinde istiyorum. Kanun namına kanunsuzluk edenleri, cinayetle ittiham ediyorum. Böyle canilerin keyiflerini, elbette Hükûmet-i Cumhuriyenin kanunları reddeder ve hukukumu iade eder ümidindeyim.

Eskişehir hapsinde tecrid-i mutlakta mevkuf Said Nursî

14.10.2010


 

Türkiye’ye “füze” baskısı

ABD Savunma Bakanlığının Avrupa ve NATO politikasından sorumlu üst düzey yetkilisi Jim Townsend, “Balistik füze tehditlerinin nereden gelebileceğine baktığımızda, bize göre Türkiye çok fazla ön cephelerde yer alıyor. Dolayısıyla coğrafî açıdan Türkiye, füze savunma sisteminin bazı bölümlerine ev sahipliği yapmada iyi bir yer olabilir” dedi. Townsend, bu konuyu Türkiye ile çok fazla görüştüklerini belirterek, “Ankara’nın, füze savunma sisteminin öneminin farkında olduğunu düşünüyorum” ifadesini kullandı.

ABD Savunma Bakanlığı’nın Avrupa ve NATO politikasından sorumlu üst düzey yetkilisi Jim Townsend, füze savunma sistemine Türkiye’yi de dahil etmek istediklerini belirterek, gelecek ayki NATO zirvesine kadar cevap beklediklerini billdirdi. ABD’li yetkili Townsend, Washington’daki Dış Basın Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, Avrupa’ya kurulması planlanan füze savunma sistemi sistemine Türkiye’yi de dahil etmek istediklerini belirterek, özetle şöyle şunları söyledi: “Dolayısıyla, aşamalı uyarlanabilir yaklaşımın başlangıcından beri, planı belirginleştirip, ülkelerin sistemin işleyişi ve benzeri konulardaki sorularıyla ilgilenirken, Türkiye ve diğer ülkelerle görüşüyoruz. Konu NATO içinde de çok fazla konuşulmaya devam ediyor. Dolayısıyla ortada devam eden bir süreç var. Bu, konuları çözmede bize yardım eden, çok faydalı bir süreç. Türkiye de çok yardımcı bir rol oynadı. Türkiye ile çok iyi, derin görüşmelerimiz oldu. Şimdi Ankara bir karar verecek, hem Türkiye’nin rolü konusunda, hem de özellikle, İttifak içinde, füze savunma sistemini bir NATO kapasitesi olarak üstlenmeye dair siyasî kararla ilgili oylama olduğunda Türkiye’nin nerede duracağı noktasında.”

TÜRKİYE’NİN İSTEKSİZ

OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM

ABD’dekİ düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi’nde düzenlenen toplantıda da bir soru üzerine Townsend, Türkiye’nin, sistemin bazı unsurlarına ev sahipliği yapma konusunda isteksiz ya da kararsız olduğunu düşünmediğini söyledi. Türkiye’nin gelecek ay Lizbon’da düzenlenecek NATO zirvesinde en az iki hususun üzerinde düşünmesi gerektiğine değinen Townsend, “Birincisi, NATO’nun, füze savunma sistemini bir İttifak kapasitesi olarak üstlenmesi konusunda verecekleri oy. İkincisi de, Türkiye’nin ne tür bir rol oynamak istediği. Şurası açık ki, coğrafi konumundan dolayı Türkiye, sistemin bazı bölümlerine ev sahipliği yapmada iyi bir yer” diye konuştu.

DAVUTOĞLU: İTTİFAK İÇİNDE

BİRLİKTE DEĞERLENDİRECEĞİZ

DIşİşlerİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, füze savunma sistemleri konusunun Brüksel’deki NATO dışişleri ve savunma bakanları toplantısında da ele alınacağını belirterek, “İttifak sistemi içinde, ortak bir strateji etrafında neler yapılabileceğini birlikte değerlendiririz” dedi.

14.10.2010


 

Başörtülüler de insandır

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan hakkında, kılık kıyafetle ilgili olarak İstanbul Üniversitesine gönderdiği yazıyla ‘’anayasayı ihlâl ve halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik’’ suçunu işlediği iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada savcılık ‘’takipsizlik kararı’’ verdi. Kararda, ‘’Başörtülüler veya türbanlılar insandır. Tüm insanların okuma ve eğitim hakkı vardır. Bu hak evrensel bir insan hakkıdır. Bunun istisnası yoktur” denildi.

Yükseköğretİm Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan hakkında, ‘’başörtüsü’’ konusunda İstanbul Üniversitesine (İ.Ü) gönderilen yazıyla ‘’Anayasayı ihlâl ve halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik’’ suçunu işlediği iddiasıyla bulunulan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada, ‘’takipsizlik kararı’’ verildi. Cumhuriyet Savcısı Mustafa Şahin Tanrıöver’in dün verdiği ‘’kovuşturmaya yer olmadığı’’ kararında, Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi Osman Erbil’in, YÖK Başkanı Özcan hakkında, YÖK’ten İ. Ü’ye gönderilen başörtüsü konusundaki yazıyla ‘’Anayasayı ihlâl ve halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik’’ suçlarını işlediği iddiasıyla suç duyurusunda bulunduğu belirtildi. Erbil’in şikâyet dilekçesiyle, savcılıkta tutanağa geçen ifadelerine genişçe yer verilen kararda, şöyle denildi: ‘’Başörtülüler veya türbanlılar insandır. Tüm insanların okuma ve eğitim hakkı vardır. Bu hak evrensel bir insan hakkıdır. Bunun istisnası yoktur. Bu nedenle, başörtülüler veya türbanlılar insan olduğundan, bu insanların da diğer insanlar gibi okuma ve eğitim hakkı bulunduğundan ve bu hak evrensel bir insan hakkı olduğundan, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.’’

14.10.2010


 

İsrail yalnız kalmaya mahkûm

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Mavi Marmara baskınıyla ilgili olarak İsrail’in, Türkiye’den özür dilemek durumunda olduğunu ifade ederek, ‘’Tazminat ödemek durumundadır.

Bunları yerine getirmedikçe Orta Doğu’da yalnız kalmaya mahkûmdur’’ dedi. Erdoğan, Türk Kızılayı’nın sel felâketinden etkilenen Pakistan’ın Multan’da eyaletinde yaptırdığı Mevlânâ Evleri’nin teslim töreninde yaptığı konuşmada, Pakistan’da süratle yatırımlara başlayacaklarını söyledi. Pakistan halkına seslenen Başbakan Erdoğan, Türkiye olarak terörle bir mücadele sürdürdüklerini ifade etti. Pakistan’da da ülkenin birliğine, bütünlüğüne kast edenlerin olduğunu dile getiren Erdoğan, ‘’İnanıyorum ki Pakistan halkı olarak bu birliğinizi, bu beraberliğinizi, bu bütünlüğünüzü asla bozmayın. Bunu bozmak isteyenlere fırsat vermeyin. Pakistan’ın zayıf düşmesi Pakistan dışında birilerini sevindirir. Onlar bizim için de aynıdır sizin için de aynıdır. Onun için güçlenmeye mecburuz” diye konuştu. Aynı durumun İslâm dünyası için de geçerli olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, ‘’İslâm dünyasını bölmek, parçalamak isteyen güçleri biliyorsunuz. Bunların kimler olduğunu biliyorsunuz’’ diye konuştu. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Eğer uluslar arası sularda bir yardım konvoyuna denizden havadan birileri saldırabiliyorsa, bunlar gücü nereden alıyor? Bunu sormamız lâzım. 9 tane kardeşimizi şehit edenler belli. Cenevre’deki İnsan Hakları Komisyonu’nun verdiği karar da rapor da ortada. Bunun bir gaddarlık olduğunu da bu raporda ifade ettiler. Vahşice olduğu ortaya çıktı. 19 yaşında bir genç, aslen Türk ama ABD vatandaşı. AB üyesi ülkeler çekimser kaldılar. ABD, İsrail’in yanında yer aldı. 30 ülke rapora ‘evet’ dedi. Şu anda BM Güvenlik Konseyi’nin panel çalışmaları devam ediyor. Temenni ediyoruz ki hak yerini bulur. İsrail, özür dilemek durumundadır, tazminat ödemek durumundadır. Bunları yerine getirmedikçe Orta Doğu’da yalnız kalmaya mahkûmdur.’’

Bu arada, Başbakan Erdoğan, Pakistan’daki temasları çerçevesinde Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari, Başbakan Yusuf Rıza Gilani ve Pencap Eyalet Başbakanı Şahbaz Şerif ile İslamabad’da görüştü.

14.10.2010


 

Mehmetçiğe garsonluk yaptırmayın

Savunma sanayi uzmanı emekli Binbaşı Yakup Evirgen, aylardır ülkenin gündemini meşgul eden tek tip askerlik konusunda ilginç değerlendirmelerde bulundu. Evirgen, yapılması gereken ilk işin orduevi ve sosyal tesislerde berber, bayan kuaförü, müzisyen, garson, aşçı, resepsiyonist, çaycı, tatlıcı, lostra, kasiyer, şoför, otel kat görevlisi, ütücü, çamaşırcı, nöbet vb. daha pek çok hizmeti yürüten askerlerin kıtalarına dönmesini sağlamak olduğunu söyledi.

Savunma Sanayi Uzmanı emekli Binbaşı Yakup Evirgen, 65 bin ile 184 bin arasında değişen askerin milli savunma hizmetine doğrudan bir katkılarısının olmadığını belirterek, yapılacak ilk iş sosyal tesislerde berber, bayan kuaförü, müzisyen, garson, aşçı, resepsiyonist, çaycı, tatlıcı, lostra, kasiyer, şoför, otel kat görevi, ütücü, çamaşırcı, nöbet vb. daha pek çok hizmeti yürüten askerlerin kıtalarına dönmesini sağlamak olduğunu söyledi. Emekli Binbaşı Evirgen, aylardır ülkenin gündemini meşgul eden Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin (TSK)) üzerinde çalıştığı tek tip askerlik konusunda değerlendirmelerde bulundu. TSK’nın çalışmalarını önemsediğini belirten Evirgen, ancak daha öncelikli konunun, askere alınanların ihtiyaca uygunluk ve verimliliği olduğunu söyledi. 65 bin ile 184 bin arasında değişen askerin orduevleri, askerî gazinolar, kamplar, lojmanlar gibi sosyal tesislerde görevlendirildiğini, dolayısı ile bunların millî savunma hizmetine doğrudan bir katkılarının olmadığına dikkat çeken Evirgen, birçok devletin ordusundaki asker miktarının bile TSK’nın sosyal tesislerde görevlendirdiği rakam kadar olmadığını hatırlattı. Evirgen, “Asgarisi bile muazzam bir sayı olan bu kadar insanı yedir, içir, giydir, eğit, yatır ve daha birçok şey için masraf et. Üstelik bu binlerce insanın sevk ve idaresi için de birçok rütbeli personeli buralarda görevlendir. Sonra da terörle mücadele için asker yetmediği, askerlik süresinin fazla olmadığı ve herkesin tek tip askerlik yapmasının daha doğru olacağını savun. Önce bu israfı masaya yatırmalıyız. Millî Savunma hizmetinde insan kaynağından etkin ve verimli şekilde istifade etmek esas olmalıdır” diye konuştu.

“SOSYAL TESİSLERİN

ENVANTERİ ÇIRILMALI”

Çoğunlukla general, subay, astsubayların istifade ettiği söz konusu sosyal tesislerin envanteri çıkarılmalıdır” diyen Evirgen çözüm tekliflerini şöyle sıraladı: “Her tesisin bütün giderleri ve bu giderlerin karşılandığı kaynaklar açıklanmalıdır. Gerçekçi bir hesap yapılırsa, buralarda ‘vatan görevini’ yapan bir askerin aylık maliyetinin asgarî ücretten fazla olduğu görülecektir. Her türlü kaynak ve gayret israfını önledikten sonra, dış reel politik koşullar da dikkate alındığında, bugünkünden daha kısa bir askerlik süresi ortaya çıkacaktır. Bir de askere giden gençlerimizi olabildiğince, eğitimlerine, yeteneklerine, uygun şekilde değerlendirdiğimizde askerlikle ilgili tartışmalar asgariye inecektir. Yapılacak ilk iş sosyal tesislerde berber, bayan kuaförü, müzisyen, garson, aşçı, resepsiyonist, çaycı, tatlıcı, lostra, kasiyer, şoför, otel kat görevi, ütücü, çamaşırcı, nöbet vb. daha pek çok hizmeti yürüten askerlerin kıtalarına dönmesini sağlamaktır. Mevcut durum ve yapı içinde ihtiyaç duyulan personelin karşılanması maksadıyla alınması gereken ilk ve acil tedbir bu olmalıdır. Bu hizmetlerin sivillerden karşılanması ayrıca istihdama da katkı verecek bir çözümdür.”

14.10.2010


 

Yazar Özkök ifade verdi

Hürrİyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök, ‘’Devrimci Karargah Örgütü’’ soruşturması kapsamında ‘’mağdur’’ olarak ifade verdi.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık tarafından ‘’mağdur’’ sıfatıyla ifadesine başvurulan Ertuğrul Özkök, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Kadir Altınışık’a ifade verdikten sonra Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesinden ayrılırken basın mensuplarının sorularını cevapladı. Savcılıkta kendisine 4 ya da 5 dinleme tapesi gösterildiğini ve bunlara bakarak incelediğini belirten Özkök, ‘’Şikâyetçi olup olmadığımı sordular. Ben, bunları kimin kaydettiğini ve sakladığını bilmiyorum. Tüm hayatım boyunca illegal dinlemeler ile mücadele ettim. Ben kanunsuz dinlemelerden, özel hayatla ilgili kayıtların tutulmasından şikayetçiyim. Dolayısıyla bunları kim yaptığıysa, kim sakladıysa bulunmasını rica ediyorum’’ dedi.

14.10.2010


 

Dışişleri Bakanlığı’ndan “Saudabayev” açıklaması

DIşİşlerİ Bakanlığı Sözcüsü Selçuk Ünal, Kazakistan Dışişleri Bakanı Kanat Saudabayev’in isminin Savarona soruşturması ile birlikte zikredilmesini, maksatlı ve kötü niyetli bir yaklaşım olarak değerlendirdiklerini belirtti.

Sözcü Ünal, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Rus basını kaynaklı olarak basında bazı ‘’asılsız ve temelsiz haberlerin’’ yer aldığını hatırlatarak, bu haberlerde Kazakistan Dışişleri Bakanı’nın ismine yer verilmesinin “şaşkınlıkla karşılandığını” ifade etti. Ünal “Bakan Saudabayev’in isminin bu soruşturma ile birlikte zikredilmesini, maksatlı ve kötü niyetli bir yaklaşım olarak değerlendirmekteyiz’’ dedi. Rus basını kaynaklı bazı haberlerde, Savarona yatına yapılan baskında gözaltına alınıp diplomatik pasaportu ile serbest kalan meçhul kişinin, Kazakistan Dışişleri Bakanı Saudabayev olduğu iddia edilmişti.

14.10.2010


 

Saadet’te Konya İl Başkanı da istifa etti

Saadet Partisi Konya İl Başkanı Veli Tolu, çok sayıda teşkilat yöneticisi, kadın ve gençlik kolları yöneticileriyle birlikte istifa etti.

Tolu, yazılı açıklamasında, bugüne kadar Saadet Partisi’nde çeşitli kademelerde görevler aldıklarını belirterek, şunları söyledi: ‘’Herkesçe malûm gelişmelerin sonucu olarak artık Saadet Partisi’nde hizmet verme imkânımız kalmamıştır. Geçmişimizi inkâr etmiyoruz. Bugüne kadar söylediklerimizi asla reddetmiyoruz. Geleceğimizin temellerinin geçmişimizde kurulu olduğunun bilincindeyiz. Aklıselimin galip gelip yolların yeniden kesişeceği ümidi ve kardeşlik hukukunun hakim olması dileğiyle kalbimiz kırık, yüreğimiz buruk şekilde Saadet Partisi’ndeki görevlerimizden ayrılıyoruz.’’ Tolu, istifa dilekçelerini Saadet Partisi Genel Merkezine gönderdiklerini bildirdi.

14.10.2010


 

Bin yıldır kardeşçe yaşıyoruz

Sİİrt Valisi Musa Çolak, “Milletimiz bin yıldan beri bu topraklarda kardeşçe yaşadı. Bu birlik ve beraberlik bozulamayacak” dedi.

Siirt Üniversitesinde, 2010-2011 akademik yılının açılışı dolayısıyla tören düzenlendi. Rektörlük binasındaki törende halk oyunlarının ardından konuşma yapan Vali Çolak, üniversitelerin kentle bütünleşmesinde üniversite, sanayi iş birliğinin büyük önem taşıdığını söyledi. Bu iş birliğinin, üniversitenin de sanayinin de gelişmesine katkıda bulunduğunu ifade eden Çolak, şöyle dedi: ‘’Biz Valilik olarak üniversitemizin gelişmesi için elimizden gelen desteği esirgemeyeceğiz. Milletimiz bin yıldan beri bu topraklarda kardeşçe yaşadı. Bu birlik ve beraberlik bozulamayacak. Bu huzuru, bu birliği, bu beraberliği kimsenin bozmasına izin vermeyin. Fitnelere kanmayın. Burada birlik vardır, burada kardeşlik vardır, burada huzur vardır. Bunu koruyacağız.’’

14.10.2010


 

THY uçağı Samsun'a zorunlu iniş yaptı

İstanbul’dan Sivas’a giden Türk Hava Yolları’na (THY) ait yolcu uçağı, Sivas’taki hava muhalefeti sebebiyle Samsun Çarşamba Havaalanı’na zorunlu iniş yaptı.

Edinilen bilgiye göre, İstanbul-Sivas seferini yapan TK 2662 sefer sayılı yolcu uçağı, Sivas’taki sağanak sonrası oluşan sis sebebiyle alana iniş yapamayınca Samsun Çarşamba Havaalanı’na yönlendirildi. Uçak, Samsun’a zorunlu iniş yaptı.

14.10.2010


 

Kıbrıs’ta 7. sınır kapısı bugün açılıyor

KIbrIs’ta liderler Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulmak için müzakerelere devam ederken, iki taraf arasında bugün yeni bir sınır kapısı açılacak.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile Kıbrıs Rum kesimi arasında geçişleri sağlayan 7. sınır kapısı olan Yeşilırmak Kapısı, bugün bölgede düzenlenecek bir törenle açılacak. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas’ın yapacağı açılışa, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle de katılacak. Yeşilırmak Kapısı’nın açılmasıyla KKTC toprağı olan, ancak KKTC’yle kara bağlantısı bulunmayan Erenköy’e karayoluyla kontrollü geçiş imkanı da sağlanacak. Ayrıca, bölgede yaşayan Rumların Lefkoşa’ya ulaşım süreleri daha da kısalacak.

14.10.2010


 

Venedik Komisyonu referandumu görüşecek

Avrupa Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren Venedik Komisyonu’nun 84. Genel Kurulu, 15-16 Ekim tarihlerinde İtalya’nın Venedik kentinde toplanacak.

Türkiye’deki Anayasa referandumu sonuçlarının de ele alınacağı toplantılara, Türkiye’den Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in de katılacağı açıklandı. Üye ülkelerdeki anayasaların, Avrupa Konseyi ilkelerine uygun olup olmadığını denetlemekle hükümlü komisyon, toplantılarda, Türkiye dışında, Gürcistan, Ukrayna, Bulgaristan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Slovakya’daki anayasa değişiklikleri de ele alınacak. Komisyon, talep geldiği takdirde üye ülkelerdeki yeni anayasa yapma hazırlıklarına yardımcı oluyor.

14.10.2010


 

Alman Eğitim Bakanı: Başörtülüyü işe alırım

Alman Federal Eğitim Bakanı Annette Schavan, İslam’ın Almanya’da gerçeğin bir parçası olduğunu belirterek, “Bakanlığımda başörtülü birini işe alırım” dedi.

Alman Bakan Schavan, iki yıl önce, içişleri bakanlığı yapan Wolfgang Schaeuble’nin söylediği, kısa bir süre önce Hessen Eyalet başbakanı Roland Koch’un tekrar ettiği, Wulff’un “İslâm Almanya’nın bir parçasıdır” sözünde neyin yanlış olduğu sorusuna “hiçbir şey” cevabını verdi. Bakan, Almanya’da 4,3 Milyon Müslümanın yaşadığını, binlerce camiinin varolduğunu, İslâm din derslerine başlandığını ve şimdilerde İslâm Teolojisi bölümlerinin açılması üzerine görüşmeler yaptıklarını söyledi. Schavan, “İslâm Almanya’da toplumsal gerçeğin bir parçasıdır” diye konuştu. İslâm tarafından tehdit ediliyor korkusu duyuyor musunuz, sorusuna Eğitim Bakanı Schavan, “Hayır” diye cevap verdi. Müslümanlardan ne bekliyorsunuz sorusuna Schavan, İslâm ülkelerinde de kiliselerin açılmasına müsaade edilmesi ve Hristiyanlığı seçenlerin takip altına alınmaması gerektiğini söyledi. Bakanlığınızda başörtülü bayan çalıştırır mıydınız, sorusuna ise Schavan, “Evet, Almanya’da başörtüsü ile çalışmak yasak değil” cevabını verdi.

14.10.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Bütün haberler

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.