“Bu hurmaları al da, ailene yedir!” |
BİR Ramazan günüydü. Sevgili Peygamberimiz (asm), arkadaşlarıyla bir arada sohbet ediyordu. Derken, yanlarına bağrına vura vura, saçlarını yola yola bir adam geldi. Adamcağız: “Ey Allah’ın Resulü, helâk oldum!” dedi. Allah Resulü (asm): “Sana ne oldu ki?” diye sordu. Adam: “Ben oruçlu olduğum halde, hanımımla ilişkide bulundum!” diye cevap verdi. Allah Resulü (asm): “Azad edip, hürriyetine kavuşturacak bir köle bulabilir misin?” buyurdu. Adam: “Yok, bulamam!” diye cevap verdi. Allah Resulü (asm): “Öyle ise ara vermeden iki ay oruç tutmaya gücün yeter mi?” dedi. Bir ay Ramazan orucunu bile kazasız belâsız tutmayı beceremeyen adamcağız: “Yok, buna da gücüm yetmez!” dedi. Allah Resulü (asm): “Altmış yoksulu doyurabilir misin?” dedi. Adam, pek fakir bir kimse idi: “Yok, onu da yapamam!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz (asm) bir süre bekledi. Az zaman sonra kendisine içi hurma dolu bir sepet getirdiler. Allah Resulü (asm): “O adam nerededir?” diye sordu. Adam: “Buradayım!” diyerek ayağa kalktı. Allah Resulü (asm): “Bu hurmaları al da yoksullara sadaka olarak dağıt!” diye emretti. O fakir adamcağız, hurma sepetini görünce: “Benden daha fakir olana mı vereceğim ey Allah’ın Resulü!” dedi. “Vallahi şu Medine’de benim ev halkından daha fakiri yoktur!” Bu söz üzerine Sevgili Peygamberimiz (asm) dişleri görünecek kadar güldü. Sonra da, orucunu bozduğu o tek günü kaza etmesini emretti ve: “Haydi bu hurmaları al da, ailene yedir!” buyurdu.
AÇIKLAMA: Bu hadiseye sırtını dayayıp, “Madem öyle ben de canım istediğinde orucumu bozayım. Nasıl olsa bir hal çaresi var!” demek olmaz. Her şeyden önce o fakir adam, yaptığının fena bir hata olduğunu çok iyi bilmektedir. Sevgili Peygamberimizin (asm) huzuruna, “Helâk oldum!” diye koşması da bunu gösterir. Üstelik bu işi bile isteye, düşüne taşına, “Nasıl olsa Peygamber Aleyhisselâm beni bu durumdan kurtarır” diyerek yapmış da değildir. Adam bir hata etmiştir, pişmandır, Allah’tan korkmaktadır ve Allah Resulü’nün (asm) huzuruna kendisine verilebilecek her türlü cezaya razı olarak gelmiştir. Peygamber Efendimiz de (asm) ona, böyle bir hatanın bedeli olan bütün cezaları bir bir sıralamış; ancak adamcağızın bunların hiçbirine güç yetiremeyecek olduğunu gördüğü için, onun şartlarına göre bir hüküm vermiştir. O adam, bu kadar fakir ve düşkün bir kimse olmasa idi, elbette söz konusu edilen cezalardan kurtulamazdı. Kölesi varsa, azad edecekti. Devesi varsa kurban edecekti. Malı varsa, fakirleri doyuracaktı. Gücü yetecek durumda olsaydı, hata edip bozduğu bir güne karşılık, altmış gün ara vermeksizin oruç tutacaktı. O bir sepet hurmayı alıp kendi ev halkına götürmesi de söz konusu olmazdı. Bu ilginç hadise, Allah Resulü’nün, “kolaylaştırınız zorlaştırmayınız” hadisinin kendi hayatındaki çok güzel bir tatbikîdir. Yoksa, Ramazan Orucu’nun kıymetini takdir edemeyen, hastalık gibi, yolculuk gibi.. İslâm’ın izin verdiği gerçek bir özrü olmayan; dinde lâkayt bir takım tembellere, ruhsat vermek kapısı değildir.
(Selim Gündüzalp, Bir Gül Demeti, s.102) |
06.09.2010 |