Güncel |
CEMAAT VE TARİKATLAR BU ÜLKENİN SOSYOLOJİK BİR GERÇEĞİ |
Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, Çiğdem Anad'ın sunuculuğunu yaptığı “NTV soruyor” programına katıldı. Siyaset bilimcisi Prof. Dr. Doğu Ergil, emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, gazeteci-yazar Yazgülü Aydoğan, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Antrapoloji Bölüm Başkanı Tayfun Atay'ın da konuk olarak katıldığı programda Kutlular, cemaatlerin iç tehdit olmadığını belirterek, tarikatların bu ülkenin bin yıllık bir gerçeği olduğunu söyledi. DARBE YAPAN ORDU DEMOKRATİK REJİME TEHDİT DEĞİL Mİ?
E. Tuğgeneral Solmaztürk'ün cemaat ve tarikatların Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde, rejimin özüne tehdit teşkil ettiği için iç tehdit olarak yer aldığını savunması üzerine Kutlular, "Madem bu kadar demokratik bir rejim vardı. Neden bu ülke yıllarca tek parti hükümetiyle yönetildi? Neden bu halkın hür iradesiyle seçtiği hükümetlere darbe yapıldı? Darbe yapan ordu demokratik siyasî rejime tehdit değil midir?" sorularını yöneltti.
Asıl tehdit darbeciler
Gazetemİz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, cemaatlerin tehdit olmadığını belirterek, asıl tehdidin darbeciler olduğunu vurguladı. Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Kutlular, Çiğdem Anad’ın sunuculuğunu yaptığı “NTV soruyor” programına katıldı. Siyaset bilimcisi Prof. Dr. Doğu Ergil, emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, gazeteci-yazar Yazgülü Aydoğan, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Antrapoloji Bölüm Başkanı Tayfun Atay’ın da konuk olarak katıldığı programda Kutlular, cemaatlerin iç tehdit olmadığını belirterek, şunları söyledi: “Cumhuriyetin ilânı ile iç tehdit sayılmaya başladı. Bizdeki cemaatler ve tarikatlar radikal değildir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti kurulurken iki tane tehdit öngörülüyor. Bir irtica diğeri ırkçılık. Osmanlı’da Türktü, ama Türkçü değildi. Bu anlayış ile Şeyh Said ile Kürtleri de iç tehdit olarak gördüler. Bir diğeri de irtica. Cumhuriyet kurulurken din bir tarafa bırakılmış, sonrada iç tehdit olarak görülmüş. Dolayısıyla sonra irtica korkusu ile bizleri yani cemaatleri ve tarikatları da iç tehdit olarak gördüler. Tarikatlara gelince, bin senedir vardır. Nefis terbiyesine dayanır. Çok büyük insanlar da yetiştirmişlerdirler.” Kutlular, iç tehdit algısının çıkış yerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin dine olan yanlış bakışı olduğunu kaydetti. Kutlular, bu algının değişmesinin de hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini belirtti. Cumhuriyet kurulurken bazı cemaatlere ve tarikatlara karşı mücadele olduğunu kaydeden Kutlular, “Devlet dine tavır almadıysa, neden medresesini kaldırdı? Eğer Türkiye dediğiniz mânâda lâik bir cumhuriyet ise ne dinsize ne dindara karışmaz “ dedi. Mehmet Kutlular, lâikliğin din ve vicdan hürriyetinin teminatı olduğunu vurgulayarak, “Ben Müslümanım istediğim gibi yaşarım, o Müslüman değilse istediği gibi yaşar. Ama burada lâiklik Müslüman’a karışıyor. Bu noktada demokratikleşememe lâikliği de genel evrensel değere göre kullanamamadan geçiyor” diye konuştu. Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk’ün cemaatlerin ve tarikatların Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde iç tehdit olarak görülmesinin, demokratik siyasî rejimin özüne tehdit teşkil eden hareketler olmasından ötürü meydana geldiğini savunması üzerine Kutlular, “Madem bu kadar demokratik bir rejim vardı. Neden bu ülke yıllarca tek parti hükümetiyle yönetildi? Neden bu halkın hür iradesiyle seçtiği hükümete darbe yapıldı? Darbe yapan ordu demokratik siyasî rejime tehdit değil midir?” sorularını yöneltti.
“DİNDAR BİR CUMHURİYETÇİYİZ”
Mehmet Kutlular, “Parti liderlerinin cemaatlerin oylarını alabilmek için birebir siyasi tercihlerini değiştirdiği oluyor mu? Cemaatlerin bu kadar etkisi oluyor mu?” şeklindeki soruyu ise şu şekilde cevaplandırdı: “Buradaki değere şöyle bakmamız lâzım: Cemaatlerin dinî inançları baskı altında veya elinden hakları alınmışsa, elbette bir parti bu hakkı size vereceğim diyorsa büyük ölçüde oy alabilir. Çünkü bazı noktalarda devlet bazı noktalarda kendisine ait olmayan işe karışıyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet ise o sadece burada tarafsız kalır. İnançlıya da karışmaz, inançsıza da karışmaz. Esas laiklik dünyada budur. Bizde laiklik dine karşı kullanılıyor. Benim dinim başörtüsünü emrediyorsa devletin bunu alma hakkı yoktur. Ama bizde alınıyor. Yasaklanıyor. Benim inancım bu. Bizim Üstadımız Said Nursî demokrat misyona sahip çıkmıştır. Çünkü Türkiye 27 sene tek partiyle gelmiştir. Baskı vardır. Onun kalkması lâzımdır. Zamanında inkılâplar yapılmış. Bir milletin bin senelik Osmanlıca tarihi silinmiş, harf inkılâbı ile bir millet cahil halde bırakılmış. Neden? Hangi sebeple? Dinî noktaya gelince medrese tekke bozulmuşsa ıslâh edilir imha edilmez. Dindarların tabi hakları elinden alınmaz. Eğer demokratik bir cumhuriyetse... Evet. Biz samimî olarak cumhuriyetçiyiz. Dindar bir cumhuriyetçiyiz. Çünkü bunun İslâm’a ters olmadığına inanıyoruz. ” “TOPLUM ÇEŞİTLİLİĞİYLE KABUL EDİLMELİ”
Programın son bölümünde ise Prof. Dr. Doğu Ergil, artık askerin dinden ve dini cemaatlerden devlet sistemine ve rejime tehlike algılamadığın ifade ederek, “Aksi halde hükümetin Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ni tek başına ve yeterli otoriteyle değiştirebileceğini var saymak olur ki. Bu da zaten mümkün değil. Biz hep homojen bir toplum oluşturacağız diye, bir eğitim sistemi, hukuk sistemi ve idarî sistem meydan getirdik. Ama bunun artık toplumun ne refahına, ne adalet anlayışına, ne gönencine fazla hizmet etmediğini anladık. Bugün toplum var olan çeşitliliğiyle kabul edilmeli ve o çeşitliliğin yönetilmesine uygun bir idare bir siyaset tarzına kavuşmalı ve hukuk buna uygun olmalı. İşte o zaman hiçbir toplum kesimi devlet için tehlike olmayacaktır. Devlette onları tehdit olarak görüp üzerine gidip baskı uygulamayacaktır” diye konuştu.
ERGİL: DİN, DEVLETİ VE SİYASETİ TEHDİT ETMEZ
Sİyaset bilimcisi Prof. Dr. Doğu Ergil, “Eğer şu ana kadar cemaatlerin iktidarı tehdit edecek bir siyasal akımın öncülüğünü yapmadığını tesbit edersek, irtica tehdidi bu belgeye neden koyuldu? Neden çıkarılıyor? Sorusuna yetkililer yanıt vermek durumundadırlar “ dedi. “Bu siyasal iktidarlara göre değişen bir şey midir?” sorusu üzerine ise Prof. Dr. Ergil, şunları söyledi: “Millî Güvenlik Siyaset Belgesi sadece siyasal iktidarın yaptığı bir şey değildir. Daha önce askerin ağır bastığı Millî Güvenlik Kurulu’nda yapılırdı. Şimdi ise daha dengelenmiş gene bir Millî Güvenlik Kurulu’nda yapılıyor. Sırf hükümet değiştiği için değil, her halde zihniyet değiştiği için böyle bir değişikliğe gidiliyor. Din, devleti ve siyaseti tehdit etmez. Osmanlı’da da tehdit etmedi. Cumhuriyette de eğer dinden kaynaklanan bir tehdit algısı varsa. Din bir inanç olduğuna göre bu inançtan kaynaklanan korku değildir. Dini belirli bir siyasal ideoloji haline getiren veya onu öyle kullanan toplumsal kesimlerin belirli siyasal sistemime ve o siyasal sistemin iktidar bloğuna olan rekabetidir.” Prof. Dr. Doğu Ergil, Cemaatlerin gönüllü bir hareket olduğunu hatırlatarak, ortaklaşa benimsenen değerlerin toplumun birey olarak karşılanamayan sorunlarına onunla baş edilemeyen zorluklarına karşı insanların hayatını kolaylaştıran, belki mevcut duruma uyumlarını sağlayan olgu olduğunu söyledi. Cemaatin, geleneksel toplumlarda da olduğunu, modern toplumlarda da bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Doğu Ergil, “Hatta modern toplumlar bir cemaatler birliğidir denebilir” dedi.
“ORDU KIŞLASINA ÇEKİLMELİDİR”
Kutlular, bugüne kadar yapılan anayasaların ihtilâl anayasası olduğunu belirterek, “İhtilâl anayasasının demokratik olması mümkün değildir. Esas demokratik ülkelerde olduğu gibi ordu kışlasına çekilmelidir. Siyasî noktalardan uzak kalmalıdır” dedi. Kutlular, “Millî Güvenlik Kurulu’nda bir uzlaşma bekliyor musunuz?” sorusuna “Uzlaşma olsun olmasın. Hiçbir siyasî noktaya menfi müsbet tesiri olmayacaktır. Çünkü o bitmiştir. İşlemez olmuştur. Ordu bizim ordumuzdur. Asker bizim askerimizdir. İhtilâllere müdahalelere girmemelidir” karşılığını verdi. |
YASİN ÖKSÜZ / İSTANBUL 03.07.2010 |