Güncel |
İHA’dan sonra İDA da göreve hazır |
TÜRK mühendisler, insansız hava araçlarının (İHA) ardından, bu kez de tasarımı, dizaynı ve yazılımı tamamen özgün ve yerli olan Türkiye’nin ilk insansız deniz aracını (İDA) üretti. İnsansız araçların geliştirilmesi konusunda faaliyet gösteren Global Teknik A.Ş. mühendisleri, TÜBİTAK’ın da desteğiyle 4 yıl önce başlattıkları projeyi tamamladı. Yaklaşık 3 milyon dolara mal olan projenin sonunda 30 knot hız yapabilen, uydu vasıtasıyla dünyanın her tarafından sevk ve idare edilebilecek, üzerine radar, sonar, su altı kamerası, robot kolları, hafif makineli tüfek sistemleri gibi cihazların monte edilebileceği İDA ortaya çıktı. Global Teknik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Karalar, yaptığı açıklamada, testlerden başarıyla geçen 4 metre uzunluğundaki İDA’nın kullanıma hazır olduğunu, şimdiden yurt içi ve yurt dışından taleplerin geldiğini söyledi. |
03.07.2010 |
CEMAAT VE TARİKATLAR BU ÜLKENİN SOSYOLOJİK BİR GERÇEĞİ |
Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, Çiğdem Anad'ın sunuculuğunu yaptığı “NTV soruyor” programına katıldı. Siyaset bilimcisi Prof. Dr. Doğu Ergil, emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, gazeteci-yazar Yazgülü Aydoğan, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Antrapoloji Bölüm Başkanı Tayfun Atay'ın da konuk olarak katıldığı programda Kutlular, cemaatlerin iç tehdit olmadığını belirterek, tarikatların bu ülkenin bin yıllık bir gerçeği olduğunu söyledi. DARBE YAPAN ORDU DEMOKRATİK REJİME TEHDİT DEĞİL Mİ?
E. Tuğgeneral Solmaztürk'ün cemaat ve tarikatların Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde, rejimin özüne tehdit teşkil ettiği için iç tehdit olarak yer aldığını savunması üzerine Kutlular, "Madem bu kadar demokratik bir rejim vardı. Neden bu ülke yıllarca tek parti hükümetiyle yönetildi? Neden bu halkın hür iradesiyle seçtiği hükümetlere darbe yapıldı? Darbe yapan ordu demokratik siyasî rejime tehdit değil midir?" sorularını yöneltti.
Asıl tehdit darbeciler
Gazetemİz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, cemaatlerin tehdit olmadığını belirterek, asıl tehdidin darbeciler olduğunu vurguladı. Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Kutlular, Çiğdem Anad’ın sunuculuğunu yaptığı “NTV soruyor” programına katıldı. Siyaset bilimcisi Prof. Dr. Doğu Ergil, emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk, gazeteci-yazar Yazgülü Aydoğan, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Antrapoloji Bölüm Başkanı Tayfun Atay’ın da konuk olarak katıldığı programda Kutlular, cemaatlerin iç tehdit olmadığını belirterek, şunları söyledi: “Cumhuriyetin ilânı ile iç tehdit sayılmaya başladı. Bizdeki cemaatler ve tarikatlar radikal değildir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti kurulurken iki tane tehdit öngörülüyor. Bir irtica diğeri ırkçılık. Osmanlı’da Türktü, ama Türkçü değildi. Bu anlayış ile Şeyh Said ile Kürtleri de iç tehdit olarak gördüler. Bir diğeri de irtica. Cumhuriyet kurulurken din bir tarafa bırakılmış, sonrada iç tehdit olarak görülmüş. Dolayısıyla sonra irtica korkusu ile bizleri yani cemaatleri ve tarikatları da iç tehdit olarak gördüler. Tarikatlara gelince, bin senedir vardır. Nefis terbiyesine dayanır. Çok büyük insanlar da yetiştirmişlerdirler.” Kutlular, iç tehdit algısının çıkış yerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin dine olan yanlış bakışı olduğunu kaydetti. Kutlular, bu algının değişmesinin de hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini belirtti. Cumhuriyet kurulurken bazı cemaatlere ve tarikatlara karşı mücadele olduğunu kaydeden Kutlular, “Devlet dine tavır almadıysa, neden medresesini kaldırdı? Eğer Türkiye dediğiniz mânâda lâik bir cumhuriyet ise ne dinsize ne dindara karışmaz “ dedi. Mehmet Kutlular, lâikliğin din ve vicdan hürriyetinin teminatı olduğunu vurgulayarak, “Ben Müslümanım istediğim gibi yaşarım, o Müslüman değilse istediği gibi yaşar. Ama burada lâiklik Müslüman’a karışıyor. Bu noktada demokratikleşememe lâikliği de genel evrensel değere göre kullanamamadan geçiyor” diye konuştu. Emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk’ün cemaatlerin ve tarikatların Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde iç tehdit olarak görülmesinin, demokratik siyasî rejimin özüne tehdit teşkil eden hareketler olmasından ötürü meydana geldiğini savunması üzerine Kutlular, “Madem bu kadar demokratik bir rejim vardı. Neden bu ülke yıllarca tek parti hükümetiyle yönetildi? Neden bu halkın hür iradesiyle seçtiği hükümete darbe yapıldı? Darbe yapan ordu demokratik siyasî rejime tehdit değil midir?” sorularını yöneltti.
“DİNDAR BİR CUMHURİYETÇİYİZ”
Mehmet Kutlular, “Parti liderlerinin cemaatlerin oylarını alabilmek için birebir siyasi tercihlerini değiştirdiği oluyor mu? Cemaatlerin bu kadar etkisi oluyor mu?” şeklindeki soruyu ise şu şekilde cevaplandırdı: “Buradaki değere şöyle bakmamız lâzım: Cemaatlerin dinî inançları baskı altında veya elinden hakları alınmışsa, elbette bir parti bu hakkı size vereceğim diyorsa büyük ölçüde oy alabilir. Çünkü bazı noktalarda devlet bazı noktalarda kendisine ait olmayan işe karışıyor. Eğer Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlet ise o sadece burada tarafsız kalır. İnançlıya da karışmaz, inançsıza da karışmaz. Esas laiklik dünyada budur. Bizde laiklik dine karşı kullanılıyor. Benim dinim başörtüsünü emrediyorsa devletin bunu alma hakkı yoktur. Ama bizde alınıyor. Yasaklanıyor. Benim inancım bu. Bizim Üstadımız Said Nursî demokrat misyona sahip çıkmıştır. Çünkü Türkiye 27 sene tek partiyle gelmiştir. Baskı vardır. Onun kalkması lâzımdır. Zamanında inkılâplar yapılmış. Bir milletin bin senelik Osmanlıca tarihi silinmiş, harf inkılâbı ile bir millet cahil halde bırakılmış. Neden? Hangi sebeple? Dinî noktaya gelince medrese tekke bozulmuşsa ıslâh edilir imha edilmez. Dindarların tabi hakları elinden alınmaz. Eğer demokratik bir cumhuriyetse... Evet. Biz samimî olarak cumhuriyetçiyiz. Dindar bir cumhuriyetçiyiz. Çünkü bunun İslâm’a ters olmadığına inanıyoruz. ” “TOPLUM ÇEŞİTLİLİĞİYLE KABUL EDİLMELİ”
Programın son bölümünde ise Prof. Dr. Doğu Ergil, artık askerin dinden ve dini cemaatlerden devlet sistemine ve rejime tehlike algılamadığın ifade ederek, “Aksi halde hükümetin Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’ni tek başına ve yeterli otoriteyle değiştirebileceğini var saymak olur ki. Bu da zaten mümkün değil. Biz hep homojen bir toplum oluşturacağız diye, bir eğitim sistemi, hukuk sistemi ve idarî sistem meydan getirdik. Ama bunun artık toplumun ne refahına, ne adalet anlayışına, ne gönencine fazla hizmet etmediğini anladık. Bugün toplum var olan çeşitliliğiyle kabul edilmeli ve o çeşitliliğin yönetilmesine uygun bir idare bir siyaset tarzına kavuşmalı ve hukuk buna uygun olmalı. İşte o zaman hiçbir toplum kesimi devlet için tehlike olmayacaktır. Devlette onları tehdit olarak görüp üzerine gidip baskı uygulamayacaktır” diye konuştu.
ERGİL: DİN, DEVLETİ VE SİYASETİ TEHDİT ETMEZ
Sİyaset bilimcisi Prof. Dr. Doğu Ergil, “Eğer şu ana kadar cemaatlerin iktidarı tehdit edecek bir siyasal akımın öncülüğünü yapmadığını tesbit edersek, irtica tehdidi bu belgeye neden koyuldu? Neden çıkarılıyor? Sorusuna yetkililer yanıt vermek durumundadırlar “ dedi. “Bu siyasal iktidarlara göre değişen bir şey midir?” sorusu üzerine ise Prof. Dr. Ergil, şunları söyledi: “Millî Güvenlik Siyaset Belgesi sadece siyasal iktidarın yaptığı bir şey değildir. Daha önce askerin ağır bastığı Millî Güvenlik Kurulu’nda yapılırdı. Şimdi ise daha dengelenmiş gene bir Millî Güvenlik Kurulu’nda yapılıyor. Sırf hükümet değiştiği için değil, her halde zihniyet değiştiği için böyle bir değişikliğe gidiliyor. Din, devleti ve siyaseti tehdit etmez. Osmanlı’da da tehdit etmedi. Cumhuriyette de eğer dinden kaynaklanan bir tehdit algısı varsa. Din bir inanç olduğuna göre bu inançtan kaynaklanan korku değildir. Dini belirli bir siyasal ideoloji haline getiren veya onu öyle kullanan toplumsal kesimlerin belirli siyasal sistemime ve o siyasal sistemin iktidar bloğuna olan rekabetidir.” Prof. Dr. Doğu Ergil, Cemaatlerin gönüllü bir hareket olduğunu hatırlatarak, ortaklaşa benimsenen değerlerin toplumun birey olarak karşılanamayan sorunlarına onunla baş edilemeyen zorluklarına karşı insanların hayatını kolaylaştıran, belki mevcut duruma uyumlarını sağlayan olgu olduğunu söyledi. Cemaatin, geleneksel toplumlarda da olduğunu, modern toplumlarda da bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Doğu Ergil, “Hatta modern toplumlar bir cemaatler birliğidir denebilir” dedi.
“ORDU KIŞLASINA ÇEKİLMELİDİR”
Kutlular, bugüne kadar yapılan anayasaların ihtilâl anayasası olduğunu belirterek, “İhtilâl anayasasının demokratik olması mümkün değildir. Esas demokratik ülkelerde olduğu gibi ordu kışlasına çekilmelidir. Siyasî noktalardan uzak kalmalıdır” dedi. Kutlular, “Millî Güvenlik Kurulu’nda bir uzlaşma bekliyor musunuz?” sorusuna “Uzlaşma olsun olmasın. Hiçbir siyasî noktaya menfi müsbet tesiri olmayacaktır. Çünkü o bitmiştir. İşlemez olmuştur. Ordu bizim ordumuzdur. Asker bizim askerimizdir. İhtilâllere müdahalelere girmemelidir” karşılığını verdi. |
YASİN ÖKSÜZ / İSTANBUL 03.07.2010 |
Akkuyu’ya santral komisyondan geçti |
TBMM Dışişleri Komisyonunda, Türkiye ile Rusya arasında Akkuyu’da nükleer güç santrali kurulması ve işletilmesine ilişkin anlaşmanın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun tasarısı kabul edildi. Komisyonda, Akkuyu’da kurulacak nükleer santral anlaşmasının yanı sıra 4 uluslar arası anlaşma daha kabul edildi. Bu anlaşmalar şöyle: Nükleer Enerjinin Barışçıl Amaçlarla Kullanımına Dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Nükleer Bir Kazanın Erken Bildirimine ve Nükleer Tesisler Hakkında Bilgi Değişimine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, Türkiye Cumhuriyeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Arasında Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı. |
03.07.2010 |
Evde mühimmat bulundu |
kartal'dakİ bir evde yapılan aramada, 5 adet eğitim amaçlı boş el bombası ile 75 adet G3 mermisi ele geçirildiği bildirildi. Alınan bilgiye göre, Çavuşoğlu Mahallesi Çobanyıldızı Caddesi’ndeki 2 katlı kullanılmayan evin bahçesinde yapılan aramada 5 adet eğitim amaçlı boş el bombası, 50’si boş olmak üzere 75 adet eğitim amaçlı G3 mermisi, 15 adet fünye grubu, 9 milimetrelik ve 22 kalibrelik az sayıda mermi bulundu. Polis, arama yapılan evde yaklaşık 7 ay öncesine kadar kiracı olarak oturan Nazım Aydilek’in de bilgisine başvurdu. Gazetecilerin de sorularını cevaplayan Aydilek, söz konusu evde yaklaşık 8 yıl kiracı olarak oturduğunu, üst kattan dairesine su aktığı için taşındığını, mühimmata ilişkin bilgisinin olmadığını söyledi. Emekli bir askere ait olduğu öne sürülen evdeki aramanın, çöplerden kağıt toplayan bir kişinin mühimmatı görerek polise ihbar etmesi üzerine başlatıldığı öğrenildi. |
03.07.2010 |
Karanlık katliâmın 17. yılı |
Sivas olaylarının 17. yılında gerçekleştirilecek anma faaliyetine katılmak üzere Sivas’a giden Faruk Çelik, bazı milletvekilleri, sivil toplum örgütü başkanları ve kurum temsilcileri ile kol kola yürüyerek geldiği otel önünde yaptığı konuşmada, ‘’Madımak Oteli’nde yaşanan acı hepimizin acısıdır, tüm Türkiye’nin acısıdır. Bu olayın tarafı olamaz, bu olayın tarafı olmak aslında yangını söndürmemek demektir’’ dedi. Sivas, kardeşliğimizin başşehri olsun
DEVLET Bakanı Faruk Çelik, 17 yıl önce Madımak Oteli’nde yaşanan acının bütün Türkiye’nin acısı olduğunu ifade ederek, “Kurtuluş mücadelemizin temelini birlikte attığımız Sivas’ı çocuklarımıza kardeşliğimizin başkenti olarak miras bırakalım’’ dedi. Sivas olaylarının 17. yılında gerçekleştirilen anma faaliyetine katılan Bakan Çelik, 2 Temmuz 1993’ün tarihin acı günlerinden biri olduğunu belirterek, ‘’O gün sinsi odaklar, karanlık senaryolarını sahnelemek istediler. O gün hain mihraklar eti tırnaktan, tırnağı etten ayırmak istediler. O gün farklılıklarımızı istismar etmek suretiyle yüzlerce yıllık kardeşliğimizi kanla, gözyaşıyla sınadılar. Biz o günü unutmadık, hayatlarını kaybedenleri anmak için bugün hep birlikte buradayız. Madımak Oteli’nde yaşanan acı hepimizin acısıdır. Tüm Türkiye’nin acısıdır. Bu olayın tarafı olamaz, bu olayın tarafı olmak aslında yangını söndürmemek demektir. Bizim çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras kardeşliğimizdir. Birlik ve beraberliğimizdir. Kurtuluş mücadelemizin temelini birlikte attığımız Sivas’ı çocuklarımıza kardeşliğimizin başkenti olarak miras bırakalım’’ diye konuştu. |
03.07.2010 |
Laikliğin koruyucusu ordu değil, halktır |
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İngiliz The Times gazetesine verdiği mülâkatta bir çok konudaki görüşlerini aktardı. Türk ordusunun laikliğin koruyucusu olarak bilindiğinin hatırlatılması üzerine Gül, “Hayır, bu eski bir söylem artık. Laikliğin koruyucusu halktır. Bu ülke çok değişti ve ben Türkiye’nin laik bir ülke olarak kalmasından yanayım” dedi. Gül: Laikliğin koruyucusu ordu değil, halktır
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, İngiliz Times gazetesine verdiği demeçte, Türk ordusunun laikliğin koruyucusu olarak bilindiğinin hatırlatılması üzerine “Hayır, bu eski bir söylem artık. Laikliğin koruyucusu halktır” dedi. Gazetenin editörü Martin Fletcher ve yazarı Suna Erdem’in, Cumhurbaşkanı Gül ile yaptığı röportaja Times’ın dünkü sayısının dünya haberleri bölümünde iki sayfa yer verildi. Türkiye’de laikliği desteklediğini belirten Gül, laikliğin kişilerin inancına saygı duyan bir tanımı olduğunu da hatırlattı. “Eğer benim eşim başörtüsü takıyorsa, bu onun kendi inancıdır” diyen Gül, kendisinin Türkiye’de laikliğe tehdit olup olmadığı ile ilgili bir soruya ise gülerek, “Ben göreve gelmeden önce siz kesin ‘işte bu insanları geliyor’ diyerek uyarılmışsınızdır. Ama yıllardır bu ülkeyi takip ediyorsunuz. Laikliğe tehdit olduğum yönünde herhangi bir işarete rastladınız mı? Biz bu ülkeyi modernleştirmeye çalışıyoruz. Dış dünya ile bütünleşmeye çalışıyoruz. Eğer gizli bir hedefimiz olsaydı Avrupa Birliği üyeliğini ister miydik” dedi. Türk ordusunun laikliğin koruyucusu olarak bilindiğinin hatırlatılması üzerine Gül, “Hayır, bu eski bir söylem artık. Laikliğin koruyucusu halktır. Bu ülke çok değişti ve ben Türkiye’nin laik bir ülke olarak kalmasından yanayım” dedi. Gül, Türkiye ile ilgili herhangi bir şüpheye sebep olmadığını söyleyerek, “Biz Avrupa’nın parçasıyız” dedi.
Savaşta bile görüşürler
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile İsrail Ticaret Bakanı Ben Eliezer’in görüşmesine ilişkin, ‘’Dışişleri bakanları, yeri gelirse savaş anında bile görüşürler’’ dedi. Gül, İstanbul Valiliğini ziyareti sırasında basın mensuplarının sorularını cevapladı. Bir gazetecinin, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile İsrail Ticaret Bakanı Eliezer’in görüşmesinin sorulması üzerine Gül, şunları kaydetti: ‘’Dışişleri bakanları, yeri gelirse savaş anında bile görüşürler. Dolayısıyla ortada sorun var. Ortadaki sorun da büyük bir sorun. Tabii çözülmesi gereken bir sorun. Beklentilerimiz var. Böyle bir talep olmuş, bu talep karşısında görüşmekte bir mahsur yok. Önemli olan görüşülürken nelerin konuşulduğudur.’’ |
03.07.2010 |
Kılıçdaroğlu çark etti |
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘’Kızlar üniversiteye türbanla gidecek’’ ifadesi kullanmadığını belirterek söylediği sözden çark etti. Kılıçdaroğlu, ‘’İktidar olursanız başörtülü kızların üniversiteye gidebilmesi için bir şey yapacak mısınız?’’ sorusuna, ‘’O konuda söyledim. O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız’’ cevabını verdiğini belirtti. Öte yandan, Kılıçdaroğlu polemik konusu olan Gediktepe’ye bir grup gazeteciyle giderek incelemelerde bulundu. Kılıçdaroğlu çark etti CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazeteye verdiği röportajda, ‘’Kızlar üniversiteye türbanla gidecek’’ ifadesi kullanmadığını bildirdi. CHP Genel Merkezinden yapılan açıklamaya göre, bir gazetede önceki gün ‘’Kızlar üniversiteye türbanla gidecek’’ başlıklı röportajının yayımlandığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, ‘’Gazetede ayrıntılı olarak yer alan sorular ve bu sorulara verilen yanıtlardan da açıkça görüleceği gibi tarafımdan ‘Kızlar üniversiteye türbanla gidecek’ ifadesi kullanılmamıştır’’ dedi. Kılıçdaroğlu, ‘’İktidar olursanız başörtülü kızların üniversiteye gidebilmesi için bir şey yapacak mısınız’’ sorusuna, ‘’O konuda söyledim. O sorunu biz çözeriz ve çözmeye de kararlıyız’’ cevabını verdiğini belirtti. Bu arada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ve Genel Sekreter Önder Sav, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner, 2. Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel ile birlikte Siirt Pervari’de çıkan çatışmada şehit olan askerlerin birliğini ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, daha polemik konusu olan Gediktepe’ye giderek incelemelerde bulundu. |
03.07.2010 |
Anayasa değişmeden Ruhban Okulu açılamaz |
Fener Rum Patrikhanesi Basın Sözcüsü Peder Dositheos Anağnostopulos, Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun mevcut anayasa hükümleri devam ederken açılması için, başka birçok sebebin yanı sıra 82 Anayasası’nın bu sebeple de değiştirilmesi gerektiğini belirtti. Anayasa değişmeden Ruhban okulu açılmasın
FENER Rum Patrikhanesi Basın Sözcüsü Peder Dositheos Anağnostopulos, Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasının önünde Anayasal engel bulunduğunu söyledi. Başka birçok sebebin yanı sıra 82 Anayasası’nın bu sebeple de değiştirilmesi gerektiğini belirten Dositheos, Ruhban Okulu’nun mevcut Anayasa hükümleri devam ederken açılması durumunda muhalefet tarafından Anayasa Mahkemesi’nde bloke edilebileceğini belirtti. Böyle bir gelişmenin durumu daha da karmaşıklaştıracağını dile getiren Dositheos, okulun Türkiye’de uzlaşı yöntemiyle açılmasının daha doğru olacağını ifade etti. Ruhban Okulu ile ilgili şu ana kadar AİHM’e gitmediklerini vurgulayan Dositheos, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile yaptıkları görüşme ve Başbakan Erdoğan’ın Büyükada ziyaretinin soruna olumlu bir hareketlilik getirdiğini ifade etti. Ruhban Okulu’nun Türkiye’de açılacağına inandıklarını belirten Dositheos, “Bu sefer de Sükut-u Hayal’e uğrarsak AİHM’e gitmeye mecbur kalırız.” dedi. |
03.07.2010 |
Vergi borçluları teşhir ediliyor |
MALİYE Bakanlığı, 2009 sonu itibariyle vadesi geçtiği halde 30 Haziran 2010 tarihine kadar ödenmeyen 150 bin lira ve üzerindeki vergi borç ve cezalarını teşhir edecek. Listeler, 15 Temmuz-15 Ağustos sürecinde vergi dairelerinde asılı kalacak, 1 Eylül 2010 tarihinden itibaren de Gelir İdaresi Başkanlığının internet sitesinde yayımlanacak Maliye Bakanlığının konuya ilişkin Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği, Resmi Gazetenin dünkü sayısında yayımlandı. Tebliğe göre, listeler hazırlanırken, 31 Aralık 2009 itibarıyla vadesi geçtiği halde 30 Haziran 2010 tarihi itibarıyla ödenmeyen vergi ve cezalar ile 1 Haziran 2009-31 Mayıs 2010 tarihleri arasında kesinleşen tarhiyatlar dikkate alındı. Hazine Müsteşarlığı Belediye Uzlaşma Komisyonu Başkanlığına takas ve mahsup başvuruları kabul edilen belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlası belediyelere ait şirketlerin, vadesi 31 Aralık 2004 tarihi ve öncesine rastlayan borçları kapsam dışında bırakıldı. Vergi Barışı Kanunu ile KOBİ’lerin Mali Sektöre Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanuna göre taksitlendirilen ve ödeme süresi henüz sona ermemiş vergi borçları da listeye dahil edilmedi. Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketince Devlet İç Borçlanma Senedi Satışı Adı Altında Toplanan Tutarların Ödenmesi Hakkında Kanun kapsamında ertelenen alacaklar da listede yer almadı. |
03.07.2010 |
İslâm Üniversitesi Türkiye’den de öğrenci kabul edecek |
Hollanda’da 1997 yılında kurulan “Rotterdam İslâm Üniversitesi” Avrupa’da tanınan ilk İslam üniversitesi olarak Türkiye’den de öğrenci kabul edecek. Konu ile ilgili olarak İstanbul Topkapı’daki Eresin Otel’de bir toplantı düzenleyen Rektör Prof. Dr. Ahmet Akgündüz ve üniversitenin kuruluş ve tanınma çalışmalarına katkı sağlayan Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş süreçle ilgili bilgi verdiler. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntan, “Adında ‘İslâm’ olan bir üniversitenin Avrupa’da, Hollanda’da tanınması kolay bir mesele değil. Ama bu üniversitenin ekibi çok çalışarak ve sabrederek bunu başardı. Bu çok önemli bir gelişmedir. Bu vesile ile başta rektörü ve çalışma arkadaşlarını tebrik ediyorum” dedi. Üniversitenin kuruluş ve resmen tanınma safhasıyla ilgili bilgi veren Rektör Prof. Dr. Ahmet Akgündüz de “Bize bu üniversitenin ancak 30 yılda tanınabileceğini söylüyorlardı. Üniversitemiz samimi olarak çalıştı ve Avrupalı yöneticileri ikna etti. Bu konuda bize destek olan herkese teşekkür ederim” diye konuştu. Akgündüz, resmen tanınmalarıyla birlikte dünyanın her yerinden öğrenci kabul edeceklerini de hatırlatarak, “Öğrencilerimiz Hollanda hükümetinden burs da alabilecek. Bundan sonra vereceğimiz diplomalar başka Avrupa ülkelerinin diplomalarından farksız. Üniversitemizde doğru İslâmı ve İslâmiyete layık doğruluğu bütün Avrupaya ve dünyaya anlatacağız” dedi. |
03.07.2010 |
Hem işsiziz, hem de vasıfsız |
İŞVERENLER, İŞKUR aracılığıyla görüştükleri işsizleri büyük bölümünü işe almak için yeterli görmedi. İşveren ve işsizler, geçen yıl İŞKUR aracılığıyla 458 bin 688 görüşme gerçekleştirdi. İşverenler, bu görüşmelerde bir araya geldikleri 349 bin 156 işçiyi, işe almak için yeterli bulmadı. İş görüşmesi başarısızlıkla sonuçlananların oranı yüzde 76’yı buldu. Bazı işsizler ise kendilerine önerilen açık işleri reddetti. Bu kapsamda 4 bin 269 kişi İŞKUR aracılığıyla önerilen işleri çeşitli sebeplerle kabul etmedi. Bunun yanında, İŞKUR, kuruma başvuran işçilerin bir bölümü için ekmek kapısını araladı. İş talebiyle kurumun kapısını çalan 24 bin 152’si kadın 105 bin 263 kişi geçen yıl işe kavuştu. |
03.07.2010 |
Albay Dursun Çiçek ifade vedi |
“İRTİCA ile Mücadele Eylem Planı” iddialarıyla ilgili aralarında Yeditepe Üniversitesi kurucusu Bedrettin Dalan ile Albay Dursun Çiçek’in de bulunduğu 7 sanığın yargılandığı davanın üçüncü duruşması dün yapıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki salonda yapılan duruşmada, tutuklu sanıklar Albay Dursun Çiçek, avukat Serdar Öztürk, Ufuk Akkaya ve Mehmet Deniz Yıldırım hazır bulundu. Savunmasını yapan Çiçek, kısa öz geçmişini anlattı. “İrtica ile Mücadele Eylem Planı”nı elinde gösteren Çiçek, planda yer alan bazı kelimelerin askeri literatüre uygun olmadığını savundu. “Genelkurmay Başkanlığının kolluk kuvveti mi var? Genelkurmay ne yapsın böyle bir planı?” diyen Çiçek, “Genelkurmay, irtica tehlikesi varsa, bunu MGK’ya götürür. 28 Şubatta böyle olmadı mı? Başbakana imzalatılmadı mı? Niye böyle bir plan yapsın?” ifadelerini kullandı. “Millete Komplo”, “İhanet Belgesi” diye haberler yapıldığını, ancak kendilerine ifade tutanaklarının bile verilmediğini dile getiren Çiçek, “Bu plan değil, pilav, iftira, komplo belgesi. Yargısız infaz belgesi. Yapanları şiddetle kınıyorum. Bana çektirdiklerinin hesabını soracağım” diye konuştu. |
03.07.2010 |
Uçaklar Kuzey Irak’ı vurdu |
GENELKURMAY Başkanlığı, Irak’ın kuzeyinde başta Kandil Dağı ve Hakurk bölgesi olmak üzere tespit edilen bölücü terör örgütüne ait hedeflerin, Türk Hava Kuvvetlerine ait uçaklar tarafından önceki gece ateş altına alındığını, icra edilen hava harekâtında, hedeflerin isabetle vurulduğunun gözlendiğini bildirdi. Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde şu ifadelere yer verildi: “Irak’ın kuzeyinde başta Kandil Dağı ve Hakurk bölgesi olmak üzere tespit edilen bölücü terör örgütüne ait hedefler, Türk Hava Kuvvetlerine ait uçaklar tarafından dün gece (01-02 Temmuz 2010) ateş altına alınmıştır. İcra edilen Hava Harekatında, hedeflerin isabetle vurulduğu gözlenmiştir. Yapılan Harekât sırasında sadece bölücü terör örgütü hedef alınmış, sivil halkın olumsuz etkilenmemesi için gerekli hassasiyet gösterilmiştir. Görevini başarıyla tamamlayan uçaklarımız emniyetle üslerine dönmüşlerdir.” |
03.07.2010 |
Lice’de çatışma |
DİYARBAKIR'IN Lice ilçesinde operasyondan dönen jandarmaya silâhla ateş açılması sonucu çıkan çatışmada, 2 kişi ölü, bir kişi de yaralı olarak ele geçirildi. Edinilen bilgiye göre, Çarşı Mahallesi’nin Ahmet Mezrası yakınlarında operasyondan dönen güvenlik güçlerine uzun namlulu silâhlarla ateş açıldı. Güvenlik güçlerinin karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada, 2 kişi ölü, bir kişi de yaralı olarak silâhlarıyla birlikte ele geçirildi. Çatışmanın çıktığı bölgede Hint kenevirinin ekili olduğu bir alan tesbit edildi. Ölü ele geçirilen iki kişinin Çektar Kanay (23) ile Ferhat Taruk (30), yaralının ise Müslüm Kanay olduğu belirlendi. Yaralı Müslüm Kanay Lice Devlet Hastanesinde yapılan ilk müdahalenin ardından sevk edildiği Diyarbakır Devlet Hastanesinde tedavi altına alındı. |
03.07.2010 |
Tatil geldi, kazalar arttı |
TÜRKİYE Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) Başkanı Fevzi Apaydın, tatille beraber kazalarda da büyük artış görüldüğünü belirterek, 2009 yılında günlük ortalama 12 kişi vefat ederken, bu rakamın 18 Hazirandan itibaren günde 24, kimi günler ise 34’e kadar çıktığını bildirdi. Apaydın yaptığı yazılı açıklamada, okulların tatile girmesi ve LYS sınavlarının bitmesiyle yazlıklarına ve memleketlerine gitmek için tatil telâşıyla aynı anda yola çıkanların, kara yollarında aşırı yoğunluğa yol açtığına işaret etti. Fevzi Apaydın, ‘’2009 yılında günlük ortalama 12 vatandaşımız ölürken, bu rakamın 18 Hazirandan itibaren günde 24, kimi gün 34’e kadar çıkması ülkemiz için büyük bir kayıptır’’ ifadesini kullandı. Yurdu etkisi altına alan yoğun yağışların kazaların artmasında etkili olduğunu vurgulayan Apaydın, şunları kaydetti: ‘’Yoğun yağışlar yollarda bozulmalara, hatta çökmelere sebep olabiliyor. Ama yağışların kazalara yol açmasının asıl sebepleri; yolların kayganlaşması ile çukur yerlerde biriken sular olmaktadır. Aracın kontrolünün kaybedilmesine yol açan bu durumla karşılaşmamak için sür'atimizi düşürmeliyiz. Ani fren yapmaktan kaçınmalıyız. Hele bu günlerde lastiklerimizi, cam suyunu ve sileceklerimizi kontrol etmeden asla yola çıkmamalıyız. Bilhassa yabancı olduğunuz yollarda giderken yeni dökülmüş mucur, ani şerit değiştirmeleri, tek şeride düşen daralan yollar kazalara davetiye çıkarmaktadır. Geceleri kaza tehlikesinin bir kat daha arttığını unutmayalım. Aracımızı kullanırken yol işaretlemelerine ve işaretçilerine dikkat etmeli, yol yapımı olan yerlerde süratimizi düşürmeliyiz. Eğer yola çıkmadan Karayolları Genel Müdürlüğü danışma merkezinden yol durumunu öğrenirsek daha tedbirli oluruz.’’ |
03.07.2010 |
Serin havalar arıları şaşırttı |
TÜRKİYE genelinde mevsim normalleri üzerinde görülen yağışlar ve hava sıcaklığı düşüşünün bal üretimini olumsuz etkilediği bildirildi. Eskişehir Arıcılar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Gürbüz Turhan, ‘’Nisan ve Mayıs aylarında iyi giden hava sıcaklıkları Haziran ayına gelindiğinde düştü. Geçen ay beklenilenin üzerinde yağışlı havayla karşılaştık. Sıcaklık ve yağış değişikliği arıların aldanmasına neden oldu.’’ Turhan, ‘’Bal rekoltesinde verim kaybı yaşanacak. Arılar, yavru verirken, bal vermeyecek’’ dedi. Artvin Arıcılar Birliği Başkanı Ahmet Necmi Yazıcı da, bölgelerinde de bitkilerin çiçek açmasındaki zamansal değişikliklerin bal üretiminin düşmesine sebep olduğunu söyledi. Yazıcı, daha önce 25 Haziran gibi başlayan bal sağımının 10 Temmuza kadar ilerlediğini kaydetti. |
03.07.2010 |
Kan dâvâsını sona erdirdiler |
DİYARBAKIR’IN Bismil ilçesinde iki aile arasındaki kan dâvâsı sona erdirildi. Bismil ilçesinde Önal ve Subaşı aileleri arasında geçen yıl meydana gelen ve Abdulaziz Önal’ın vefat ettiği olayın ardından başlayan kan dâvâsının sona erdirilmesi için AKP İlçe Başkanı Hüseyin Yağmur ile kanaat önderleri Ömer Çalın, Hasan Tanrıkulu, Feysel Merdanoğlu ve Şehmus Aslan’ın girişimleri sonucu Zal Düğün Salonu’nda barış yemeği verildi. Yemekte kan dâvâsının sona erdirilmesi için çaba gösteren iki aile fertleri tebrik edildi. Daha sonra kan dâvâlı Önal ve Subaşı ailelerine mensup bireyler, Şehmus Alan’ın havada tuttuğu Kur’ân-ı Kerim’in altında tek tek geçip, birbirlerine sarılarak kan dâvâsını sona erdirdiklerini belirttiler. Yemeğe, Tepe Beldesi Belediye Başkanı Ahmet Çelebi, Ambar Beldesi Belediye Başkanı Fehmi Kardeşoğlu ile çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. |
03.07.2010 |