Güncel |
Yargı, darbelere karşı duramadı |
Demokrası ve Özgürlük İçin Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Demokrat Yargı) Eşbaşkanı Osman Can, darbelerin doğurduğu sistemin bir parçasının da yargı sistemi olduğunu ifade ederek, “Darbelere karşı bir duruş sergilediğine ilişkin tarihimizde tek bir örnek gösteremeyen ‘Yüksek Mahkemeler ve Kurullar’, Yassıada, 12 Mart ve 12 Eylül ve devam ede gelen yargı kültürüne imkân vermiştir” dedi. Demokrat Yargı 1. Olağan Genel Kurulu, Dikmen Hakimevi’nde yapıldı. Divan Başkanlığına seçilen faili meçhul cinayete kurban giden Savcı Doğan Öz’ün eşi Hatice Sezen Öz, askerî darbelerin statükoyu doğurduğunu dile getirerek, faili meçhul cinayetlerin ülke üzerinde kara bir leke olduğunu ve bunun silinmesi gerektiğini belirtti. İnsana karşı suçlarda zaman aşımının kaldırılmasını isteyen Öz, geçmişle yüzleşmenin şart olduğunu vurguladı. Toplumsal Bellek Platformu üyesi olduğunu anlatan Öz, karanlıkların aydınlatılması için çalıştıklarını ifade etti. Babalarını kaybeden çocukların büyüdüğünü ve hesap sormaya başladığını dile getiren Öz, devletin kendilerine bir cevap verememesini aileler olarak kaldıramadıklarını ifade etti.
CAN: YARGIDA DEMOKRATLAŞMA SORUNU VAR Demokrat Yargı Eşbaşkanı Osman Can ise yargıda demokratlaşmanın gerekliliğinden önce, ‘yargıda demokratlaşma’ diye bir sorunu görmeye başladıklarının altını çizdi. Can, çoğulculuğu sağlanmamış bir yargının, bütün maddî hukuk normları özgürlükçü olarak inşa edilmiş olsa dahi, bunları hayata geçirmeme azmi içinde davranacağını, özgürlük ve demokrasi taleplerini ‘tehdit’ olarak göreceğini, kendi içinde demokrasi karşıtı bir ideolojiyi koruyucu bir kültür veya gelenek üreteceğini görmeye başladıklarını söyledi. Cübbe giymeyle yargıç olunamayacağını, yargıçlığın yalnızca yasalar çerçevesinde toplumsal adalet beklentilerine cevap vermesi gereken bir kamu hizmeti olduğunu, hiçbir şartta toplum üstünde kutsiyet iddiasındaki bir mercii olamayacağını anlatan Can, “Türkiye yargı bürokrasisinde hukuk ve demokrasi dışı müdahalelere karşı bir direniş geleneğinin bulunmadığını, aksine militarizm ve askeri müdahalelerin gerekçeleriyle ideolojik ortaklığa sahip olması dolayısıyla esasen çoğu zaman desteklemekten kaçınmadığını görmesi ise yapılabilecek saptamalardan yalnızca bir kaçını oluşturmaktadır. Kuşkusuz Demokrat Yargı’nın demokrat bir kamuoyunu yaratmadaki başarısının sırrı, mensuplarının her türlü baskı ve gelecek kaygılarına rağmen ülkenin demokratik bir geleceğine yönelik inançlarında yatmaktadır. Farklı görüş ve yaşam tarzlarına, farklı siyasal veya felsefi duruş veya inançlara sahip olmakla birlikte, demokrasi ve özgürlük ortak paydasında bir araya gelme erdemine sahip, bu insanların Türkiye’nin yüz akı, Türkiye’nin ortak paydası, Türkiye’nin geleceği olacağına inanıyoruz.” dedi.
“DARBELERİN BİR PARÇASI DA YARGI SİSTEMİDİR” Can, Türkiye’nin çok ciddî ve esaslı bir dönüşüm süreci yaşadığını anlatarak, eskiye ait yargısal, hukuksal ve siyasal kabullerin temelinin sarsıldığını, dünyanın çok merkezli olmaya başladığı gibi Türkiye’nin yargısal ve hukuksal yapısında da çoklu merkezler veya perspektifler ortaya çıktığını belirtti. “Anayasası ve temel hukuk düzeni darbe ürünü olan bu ülkede bu sonucun yalnızca utanç kaynağı olacağını, Cumhuriyet değerlerinin darbe değerlerine indirgemenin bu utancı yalnızca paylaşma amacına hizmet edeceği bilinmelidir” diyen Can, bireylerden, toplumdan ve onun meşrû temsilcilerinden darbe anayasalarına sadakat beklemenin erdem ve utanç kavramlarıyla ilgili ciddî bir kafa karışıklığına işaret edeceğini kaydetti. Can, şunları ifade etti: “Darbelerin yarattığı sistemin bir parçası ise yargı sistemidir. Darbenin oluşumunda öncü roller üstlenen, içinde olan, sonrasında darbe sisteminin taşıyıcısı rolünü üstlenen, darbelere karşı bir duruş sergilediğine ilişkin tarihimizde tek bir örnek gösteremeyen ‘Yüksek Mahkemeler ve Kurullar’, diğer yandan Yassıada, 12 Mart ve 12 Eylül ve devam ede gelen yargı kültürüne imkân vermiştir. Bu kültür, Adnan Mendereslerin, Deniz Gezmişlerin, Erdal Erenlerin katledilmesinden doğrudan doğruya sorumludur.
“KATİLLERİN BULUNAMAMASINDA YARGI SİSTEMİNİN KATKISI VAR”
Yargının, Savcı Doğan Öz’ün, Ümit Kaftancıoğlu’nun, Abdi İpekçi’nin, Hrant Dink’in ve pek çok değerin yok edilmesinde çok temel roller üstlendiğini ileri süren Can, Türkiye’yi darbe şartlarına sürükleyen bu olayların katillerinin neden ve nasıl bulunamadığı incelendiğinde, orada yargı sisteminin katkısının görüleceğini söyledi. Doğu ve Güneydoğu’da 2, 3 ile başlayan faili meçhul cinayetlerin, darbe ürünü bu militarist yargı sistemi olmasaydı 17 binlere çıkamayacağını vurgulayan Can, “Darbe ve militarizm açısından sorun yaratan uygulamalara karşı hızlı bir refleks ile tepki gösteren ‘Yüksek Mahkemeler ve Kurullar’, siyasî ve faili meçhul bir cinayet karşısında aynı tepkiyi göstermiş olsaydı, bugün farklı bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. Muhtemel ki bir çocuktan katil yaratan sistem olmayacaktı ve Türkiye karanlıkları yaşamayacaktı.” |
07.06.2010 |