Röportaj |
|
Devlet bize sahip çıkmadı |
Yolculuk esnasında kendilerinin yalnız bırakıldığını savunan Şahiner "O gemide neden bir hükümet yetkilisi yoktu. Bizi almaya uçak gönderdiklerini söylüyorlar. O uçaklar benim devletimin malı. Benim uçağımı getiriyorlar bir de ‘Yardım ettik’ diye övünüyorlar" dedi. UÇAKLARIMIZ HAVALANSAYDI, İSRAİL BİZE DOKUNAMAZDI
"Devlet bize sahip çıkmadı" diyen Şahiner "İsrail askeri bizi katletti, ama bizim devletimiz masumları koruyamadı. İdarecilerimiz İsrail’i arayıp ‘O gemilere zarar verirsen ben de savaş uçaklarımı gönderirim’ deseydi İsrail mümkün değil bize dokunamazdı.
Bize psikolojik işkence yaptılar
Gemide neler yaşadınız?
Hiç hak etmediğimiz şeyler yaşadık. Şehit olabilmek için kınalarımızı yaktık gittik, ama Rabbim bizi lâyık görmedi. Diğerlerini daha ayık gördü. İnşallah bir dahaki sefere biz de şehit oluruz.
Size nasıl muamele ettiler?
Bayanların içinden yakalanan bir tek benim. Diğer bayan arkadaşlar erkeklerle bir aradaydı. O gün ben sorumluydum, dışarıda nöbet tutuyordum. Dışarı çıkınca İsrail askeri üzerime saldırdı. Hepsi dev gibiydiler. 1.90 üzerinde boyları vardı. Beni teslim aldılar. İçeri giremedim. İki buçuk saat boyunca insanlarımızı öldürdükleri yerde, kanlar üzerinde, işkence yaptıkları diğer arkadaşlarımızın seslerini dinlettiler. Ben dışarıda iki buçuk saat kaldığımı bile fark etmedim. Tekrar dönüp yukarıya beni çıkarttıkları zaman bir de baktım ki salonda bulunanların hepsi orda. Hepimizi tek tek kelepçelediler. Kelepçeler o kadar sıkıydı ki kan gitmiyor ellerimiz şişiyordu. Özellikle güneşin altında biz beklettiler. Ele geçirdikleri günden itibaren acayip işkence metotları uyguladılar… Bir bayan olduğum halde, İsrailliler yakaladılar. Yaklaşık 2 buçuk saat boyunca her an sayısı değişen askerler, başıma silâh dayayarak etrafımı iki çember halinde sardılar. Diğerlerini normalde geminin güvertesine götürürken beni ön tarafa götürdüler. Orda şehit edilen insanlarımızın kanlarının yanında beni tuttular. Her gelen başıma silâh dayayıp beni öldürmek istedi. Daha sonra tutuklayıp demirden araçların içine koydular. Aşırı sıcak ve aşırı soğuğa maruz bıraktılar. Bize değişik işkenceler yaptılar. Tuvaletlerimizde kameralar vardı. Erkek askerler kamera görüntülerini izliyordu. Biz kendimizi kapatarak örtüyle tuvalete girmeye çalışıyorduk. Askerler bize bunun için kızıyorlardı. Götürdükleri yerde dev gibi köpekleri yanımıza getirdiler bizi ısırmaları için. Ben köpekleri yanımıza getirdikleri zaman ısırtmak istediklerini o an anlayamadım. Zannettim ki üzerimde bomba aratıyorlar sonra öğrendim ki diğer arkadaşlarımızı ısırmış o köpekler. Benim başıma gelmedi, ama kadınlarımızı, kızlarımızı çırılçıplak soymuşlar. Bize psikolojik işkence yaptılar. Çünkü fiziksel işkence gördükten sonra gidip rapor alacağımızı biliyorlardı. Benim başımda darb var. Gidip adlî rapora tesbit ettirdim. Ben bu kıyafetimle askerlerin yanındaydım. Puşimle birlikte tutuklandım. Hiç çıkamadım. 100 tane askerin içinde tek başıma bir bayan olarak kaldım. Tek damla gözyaşı dökmedim hepsinin gözünün içine baktım. Bana istedikleri işkenceyi yapsınlar. Ben sadece şuna ağlıyorum Filistin’de bu işkenceyi her gün yaşıyorlar. Biz devletimize kızsak da döndük buraya geldik. Ben belki bugün gece uyuyacağım, ama o insanlar hiçbir gece uyuyamayacaklar. Bir de bizi götürdükleri hapishane Filistinlileri götürdüklerinin yanında düzgündü. Bize soracak olursanız tuvaletinde kamera olan, bizi azarlayan bağıran hakaret eden, en ufak bir olayda kafanıza silâh dayayan insanların bulunduğu dehşet verici bir yerdi. Hiçbirinden korkmadık o bizim için şerefti. Hâlâ da korkmuyorum. Bir de sahipsiz Filistinlileri, onlara neler yapıldığını düşünün.
İsrail basını gemide direniş olduğunu iddia ederek saldırıyı haklı göstermeye çalıştı bu konuda neler diyeceksiniz?
Karşımızdakiler İsrail askerleri vardı. Çocukları acımasızca katleden insanlardan söz ediyoruz. Namaz kılan insanları taradılar. Gemiye gelenler savaş eğitimi almış askerlerdi. Medya mensupları bile gözümüzün önünde öldürüldü. İsrailliler ne insan hakkı tanıdı ne de basın özgürlüğü… Gemide bizim yanımızda sadece Allah vardı ve bize o yardım etti.
Ne yeyip, içtiniz açlık çektiniz mi?
Evet aç kaldık. Bize sıvı olarak sarı bir madde getirdiler. İçinde ot gibi bir şeyler vardı. Biz içmedik, tabiî verdikleri yemekleri de yemedik. Sadece domates ve salatalık yedik.
Gemide bulunduğunuz süre içinde yaralılara ne yaptılar?
Helikopterle yaralı arkadaşlarımızı götürdüler. Helikopterden indirdiklerinde yaralıların kafalarına siyah poşet geçirilmişti. Yanlarında da ağzından kan akan köpekler vardı. Yaralı olanların çoğu köpekler tarafından ısırılarak ölmüştü. Demin de söylediğim gibi köpeklerin bizi ısırmasını istedikleri için yanımıza birçok köpek koymuşlardı.
Siz daha yola çıkmadan önce İsrail devleti gemilere ambargo uygulayacaklarını duyurmuştu. Bunun karşısında Türkiye devleti size bir koruma sağladı mı?
Hayır, bize Türkiye hükümeti hiçbir şekilde destek olmadı. İsrail askerleri bize saldırmadan önce 1 saat 15 dakika onlardan kaçtık. Bizi takip ettiler. SOS verdik, gemiye girmemeleri için dualar ettik. Ne kendi ülkemizden ne de diğer ülkelerden bir telefon bile gitmedi İsrail’e… Hükümet yetkilileri cenazeye gelmeyi biliyorlar, peki o gemide neden bir tane hükümet yetkilisi yoktu. Bizi almaya uçak gönderdiklerini söylüyorlar. O uçaklar benim devletimin malı. Devlet halktan vergisini alan bizim üzerimizden nemalanan geçip gidecek olan, hizmet etmek zorunda olan bir kurum. Benim uçağımı getiriyorlar bir de yardım ettik diye övünüyorlar. Devlet bize sahip çıkmadı. Benim şu anda bir devletim yok, bir askerim yok, İsraillilerin ordusu bizi İsrail halkı için katletti. Onlar kendi vatandaşları için masum olan bizleri katletti. Ama bizim devletimiz masum olan bizleri koruyamadı. Bu ordu gelip beni savunmadı. Devletimiz eğer İsrail’i arayıp “O gemilere zarar verirsen ben de savaş uçaklarımı gönderirim” deseydi İsrail mümkün değil bize dokunamazdı. Biz karşılık beklemek için oraya gitmedik. Karşılık bekleyenler bu işten nemalanmak isteyenler o gemide olmayıp uçakta olanlardı. Ben elime kına yakıp da gittim. Rabbimin rızası için yaptım. Filistinli kardeşlerim için ölmeyi göze aldım. Şu anda gemi kalkıyor desinler, İsrail’in daha beter işkenceler yapacağını bilsem 10 günlük yorgunlukla, 10 günlük açlıkla yine o gemiye binerim. Biliyorum benim sahibim Allah.
Kayıplara ne oldu?
Haber alamadığımız 30 kaybımız var. Ayrıca dedikleri gibi 9 ölü değil, şimdi 19 şehidimiz var. Gözlerimizle gördüğümüz denize atılan çocuklar var. Onlardan hiç haber yok. 19 şehidimiz var, ama hiçbir medya kuruluşu bunu vermiyor. Kayıpların olduğundan çok eminiz. Çünkü bize ilk gün İsrail’in kendi bakanı 12 ile 14 arasında şehit var dedi. Şu anda İsrail’in elinde olup işkence altında olanlar var, biz onlara ağlıyoruz. Biz bırakıp gelmeyelim dedik. Ben gerekiyorsa 6 ay orda kalırım dedim. İsrail benim pasaportuma ve kimliğime el koydu. Ben bir kâğıt parçasıyla giriş yaptım. Uçakta bize anons geçtiler, İsrail bir terör devletidir sizin pasaportunuzla terör eylemi yapıp sizi dünya kamuoyu tarafında mahkûm yapabilir. Bundan dolayı gider gitmez pasaportunuza el konulduğunu savcılıklara duyurun dediler. Sadece benim değil, 100 kişinin pasaportu. Devletten hiç kimse bizimle ilgilenmiyor. Benim üzerimden suç işleyebilir. Biz o gemiye 650 kişi elimize kına yakarak girdik. Saldırıya uğrayacağımızı öleceğimizi biliyorduk. Şehit olmak şereftir, kurtuluştur iki dünya için de. Ama İsraillilerin eline düşüp işkence görmek çok ağır. Bizim iki tane Gazzeli misafirimiz vardı karı koca. Onlara sahip çıkıp kesinlikle bırakmıyoruz diye mücadele vermeseydik Mossad onlar için “Ele geçirip göndermeyin” emri vermişti. Biz açlık grevleri yaptık ve kardeşlerimizi onların eline bırakmadık.
İsrail’de olduğunuz sürede nasıl bir atmosfer vardı?
Orada öyle bir atmosfer vardı ki biz kendimizi hacda gibi hissettik. O erkeklerin bize davranışı değişti, bizim birbirimize davranışımız değişti. Biraz önce konuştuğumuz insanlar ölmüş yerde yatıyor. 4 tane şehit, ağlayayım dedim mümkün değil, en ufak bir üzüntüm yoktu. Hatta sevinçten yüreğim yukarılara uçup gitti. Bütün kasvetimi attım üzerimden. İlk anda şehit olanlar böyle bir duygu verdi bize. Saatlerce o şehitlerle birlikte bizi hapsettiler. Onları aşağı soğuk hava deposuna götürmemize izin vermediler. Yaralılarımızı almadılar. Kocasının kanlı elbiselerini eline veren bir bayan vardı. Küçücük bir yer vermişler, orada kocasının kanlı elbiseleri kokmasın diye açlık grevine girerek kuruttu. Onları kucakladı.
Size nasıl işkence yaptılar?
Fiziksel olarak bize zarar verecek bir şey yapmadılar. Ben de ve birkaç kişide darp izleri var. Benim şanssızlığım tek başına olmamdı. İşkence yaptıkları insanları bana dinleterek psikolojik işkence yaptılar. İnsanlığa yakışmayacak çok farklı şeyler yaptılar. Yalnız şunu söyleyeyim. Beni tutukladılar, çıkış tarafına doğru götürdüler. Ellerim kaldırıldı, aynen şu duayı yaptım “Rabbim, bunları affet, bilmiyorlar bilseler yapmazlardı. Ben rahmet Peygamberinin ümmetiyim, o âlemlere rahmetti, ben de yaşadığım dünyaya rahmet etmeliyim. Onlara hidayet et ki bize ettikleri zulümleri anlasınlar ve bizim safımızda savaş versinler. Zannedersem bunun yüzü suyu hürmetine onlar bana işkence yapacaktı, beni öldürecekti, ama yapmadılar. Çünkü benimle birlikte tutuklanan bir Arap kayıp. “Gel onların yanına gitme seni öldürecekler” diye beni çağırıyordu, şu anda ölüsü bile kayıp. Bizim orada ne ülkemiz, ne başbakanımız, ne de ordumuz vardı. Bizi Allah korudu. Şehitlerimizi de bize Allah hediye verdi. |
05.06.2010 |