Güncel |
Günümüzün sorunu ahlâk krizi |
UluslararasI Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) tarafından periyodik olarak düzenlenen Beyin Fırtınası toplantıları devam ediyor. “Medeniyet ve Değerler II” konusunda 24 Nisan 2010 Cumartesi günü gerçekleştirilen toplantıda, medeniyet ve değer kavramı ikinci kez ele alındı. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Recep Şentürk’ün yaptığı Beyin Fırtınası toplantısına farklı disiplinlerden akademisyenler, iş adamları, yazarlar ve araştırmacılar katılarak, çok boyutlu bir tartışma gerçekleştirildi.
CİDDÎ PROBLEMLERİN KESİŞTİĞİ NOKTA
Doç. Dr. Adnan Arslan yaptığı konuşmada, İslâm medeniyetinin nasıl ihya edileceği konusunda görüşlerini dile getirerek şunları söyledi: “İslâm medeniyeti düşüncesini dile getirirken bir İslâm geleneğinden bahsedebiliriz. Bunun ilmi bir tarafı vardır. İlmi gelenek tarihteki haliyle günümüzün dünyası ile aynı seviyede tutamayız. Günümüzün dünyasında o ilimler tarihi birer gelenek olarak bize kendini ifşa etmektedir. Medeniyet meselesi nihaî kertede bir ahlâk projesidir. Bugünkü ciddî problemlerin temel kesiştiği nokta ahlâk krizidir. Ahlâk aslında bizim irade ile kazanacağımız bir hadiseden çok hayatın kendi içinde sanki ekmek yer, su içer gibi bize verilen bir şeydir. Bunun mekanizması nasıl olur? İşte bu, toplum ve cemaat olarak, cemaatle birlikte kazanılabilecek bir şeydir.
İLİM GELENEĞİ CANLANDIRILMALI
Fatİh Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alparslan Açıkgenç ise, İslam medeniyetinin kurucu değerlerini açıklayarak şu tesbitlerde bulundu: İslâm medeniyetinin kurucu değerleri; ilim (iman) amel ve adalettir. İslâm’da en üst düzeyde görülen ilim vahiy ilmidir. Bu da Peygamberlere bahşedilmiştir. Gerçek ilim imanla olur. Bizim bilim geleneğimizi batıdan ayıran en önemli hususlardan birisi, ilimde İman tarafında olmamızdır. Objektif olmak demek bizde ihlâslı, samimî olmak demektir. Bir insan ihlâslı, samimî ise o kişi hakperesttir. Medeniyet krizimizin temelinde eğitim meselesi vardır. İslâm medeniyetinin ihyası için ilim geleneğinin canlandırılması lâzım. Meselâ İbn-i Sina’nın eğitimine baktığımızda, ilk önce Arapça’yı öğrenmekle başladığını, sonra en az 3000 hadis ezberlediğini, ardından kelâm ve fıkıh çalıştığını görüyoruz. Daha sonra Nahiv ve tefsir çalışmıştır. Sonrada dünya literatürüne geçen tıp çalışmalarını gerçekleştirmiştir. İbn-i Sina bu eğitimi aldığı için İbn-i Sina olmuştur. |
28.04.2010 |