28 Şubat 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR Mobil İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

darbe.jpg

Türkiye’nin kalbine saplanan postmodern darbe

Son 3 yıldır, e- muhtıra, darbe ve darbe planlarını konuşan Türkiye, 28 Şubat sürecinin demokrasi ve sosyal hayatta açtığı yaraları da halen saramadı. Aradan geçen 13 yıllık sürede sürekli e-muhtıra, ‘Kafes’, ‘Balyoz’ ‘Sarıkız’ ve ‘Eldiven’ gibi darbe eylem planları gündemi işgal etmeyi sürdürüyor.

‘Benim darbem’, ‘senin darben’ tartışması hep süre gelse de demokrasiyi kesintiye uğratan, sosyal hayatta onarılmaz yaralar açan darbelerin yıkıcı şiddeti bir şekilde her ocakta iz bırakıyor. 12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili rakamlar, darbelerin nasıl yıkıcı sonuçlara yol açtığını gözler önüne seriyor. Bunun etkilerini rakamlar çok daha iyi açıklıyor.

Türkiye’de yönetim şeklinin değiştiği, siyasî partilerin kapatılarak demokrasinin kesintiye uğratıldığı son darbe 12 Eylül 1980’de, yani tam 30 yıl önce yaşandı. Darbenin ardından 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 210 bin dâvâda 230 bin kişi yargılandı. Bu yargılamaların 71 bini Türk Ceza Kanunu’nun 141, 142 ve 163. maddelerinden yapıldı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmaktan yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. Bunlardan 517’sine idam cezası verildi. 50 siyasî tutuklu idam edildi. 299 kişi cezaevlerinde öldü. 144 kişi kuşkulu bir şekilde ölürken; 14 kişi açlık grevlerinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu, 95 kişi çatışmada öldü. 73 kişiye tabiî sebeplerden ölüm raporu verilirken, 43 kişinin intihar ettiği açıklandı. 171 kişinin de işkence sebebiyle vefat ettiği belgelendi.

DARBE ÖNCESİ ZEMİN HAZIRLANDI

Her darbede olduğu gibi 28 Şubat sürecinde de hazırlayıcı olaylar ve karanlık eller devreye girdi. Türkiye, bir Şubat günü, postmodern olarak adlandırılan yeni bir süreç başladı. Bu sürecin tohumları, 1990’lı yıllarda atılmaya başlandı. Ülkede peş peşe garip olaylar meydana geldi. 1992 yılıyla birlikte Türkiye bir dizi kaza, terör olayı ve faili meçhulle karşı karşıya kaldı.

Turgut Özal’ın Adnan Kahveci’ye hazırlattığı Kürt Raporu, düğmeye basılmanın ilk sinyali oldu. Bu rapordan yaklaşık 1 yıl sonra Kahveci ailesi şaibeli bir kazada vefat etti. Doğu ve Güneydoğu’da PKK terörü arttı, sansasyonel eylemler yapıldı. Bu eylemlerde asker ve sivil yüzlerce insan vefat etti.

Sansasyonel cinayetler serisi 1993 yılında da ara vermeden devam etti. 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu bir suikast sonucu ölürken, bu suikastle ilgili detaylar yıllar sonra Ergenekon zanlısı Veli Küçük’ün evinden çıktı. Bu acı olaydan birkaç gün sonra dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağı kalkışından hemen sonra düştü.

Aynı günlerde atılan bir başka manşet haberde “Olağanüstü hal kalkıyor” deniliyordu. Haberin devamında Tansu Çiller’in demokratikleşme kararı aldığından söz edilmekteydi. Ancak süreç bu sefer Gazi Mahallesi’nde uygulamaya konulan senaryo ile kesintiye uğradı. Bir taksiyi gaspeden teröristler, Gazi Mahallesi’nde 3 kahvehaneyi otomatik silâhla taradı. Olayda 1 kişi can verirken, 20 kişi de yaralandı. Fitil ateşlenmişti. 12 Eylül öncesi yaşananlar tekrar ediliyordu. Habere göre kanlı baskını “Türk İntikam Tugayı” adlı aşırı milliyetçi bir örgütle aşırı dinci İbda-C üstlenmişti.

Gazeteler her ne kadar “Bu hain tuzağa düşmeyeceğiz, karanlık güçler yıllar önce yaptıkları gibi toplumumuzun en duyarlı yerine yine kurşun sıktı. Ama Türk toplumu kurulan tertipleri bu kez demokrasi ile bozacak” dese de ok yaydan çıkmıştı. Gaziosmanpaşa’da kahvelerin taranmasından sonra bazı militanların kışkırttığı halk, sokaklara döküldü. 2 günde 17 kişi ölürken, 117 kişi yaralandı.

DENİZ BAYKAL SAHNEDE

Olayların yatışmasının ardından rutin siyasî gündeme geri dönüldü. CHP heyecanlı günlerin arefesindeydi. Kurultayın yaklaştığı günlerde basın galibi çoktan belirlemişti. Haberde yapılan nabız yoklamasında seçilmiş 855 delegenin 571’inin oyunun Baykal yönünde olduğu vurgulanıyordu. Baykal’ın genel başkanlığının ardından DYP-CHP koalisyonu sonlandı. Yeni hükümet arayışları başlamıştı. Anketler ve sürpriz telefonlarla merkez sağdaki iki parti koalisyona zorlanıyorlardı.

DEMİREL’E SUİKAST GİRİŞİMİ

O günlerde dikkat çekici bir yorum da merhum iş adamı Sakıp Sabancı’dan geldi. Sabancı, Türkiye’de siyasî otorite boşluğu yaşandığını öne sürüyordu. Özdemir Sabancı suikastı ve 1 Mayıs olayları bunun ürünüydü. Ardından yaşanan örtülü ödenek skandalı, Tansu Çiller’i ablukaya almıştı.

Türkiye peş peşe yaşanan bu olaylarla alttan alta istikrarsızlaştırılıyordu. Bu, gizli yapının ekmeğine yağ sürmekti. Türkiye örtülü ödenek çekişmelerini yaşarken; 11 Mayıs 1996 günü Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e yapılan başarısız bir suikast girişimini yaşadı.

DSP lideri Ecevit’e göre hedef laik Cumhuriyet’ti. Bu arada gazeteler Refah Partili yöneticilerin de 19 Mayıs törenlerini izlemeye geldiğini vurguluyordu. Örtülü ödenek dolayısıyla iyice köşeye sıkışan Çiller, çareyi Erbakan’la dirsek temasında buluyordu.

GENELKURMAY’DAN İRTİCA UYARISI

Yıllar yılı propaganda kokacak yayınlar başlıyordu. Gündemde yine Taksim’e cami projesi vardı. Bu haberler ve yaşananlar gizli yapılanma ve ordu içinde şekillenen cuntalar için bulunmaz fırsattı. Köşe yazarları, daha ilk günlerden itibaren darbeyi köşelerinde dillendirmeye başlamışlardı.

Temmuz ayının tam ortasında “İşte olay anlaşma” manşetini okuduk. İmzalandığı günden beri Arap dünyasının tepkisini çeken Türkiye-İsrail askerî eğitim anlaşmasından bahsediliyordu. Haberin detayında: “Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan’ın “iktidara gelince yırtıp atacağız” dediği ve Türkiye adına Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, İsrail adına ise Savunma Bakanlığı Genel Direktörü Ivry David imzaladı” deniliyordu. Ülkenin hızla ilerlediği yön artık belli olmuştu.

Bu arada ülke bir infazla daha irkiliyordu. Kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal, otomatik silâhların kullanıldığı bir saldırıda öldü.

BASIN DARBE HAVASINA GİRİYORDU

Artık siyasî gündem ateşten günler yaşıyordu. Ağustos ayının ortalarında Başbakan Erbakan İran’a gidiyordu. 70 yıllık imajımız güme gidiyor manşetiyle verilen haberde “Erbakan, kısa başbakanlık döneminde Türkiye’nin 70 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca geliştirdiği çağdaş - Batılı imajını sarsmaya başladı” deniliyordu.

İstanbul’da Hava Harp Okulu’nun açılış töreninde ilk ders laikliğe ayrılmıştı. Bu törende yapılan açıklama çok önemliydi: “Diplomasi yoluyla soruna çözüm getirilmezse ondan sonra değişik kademeler var onlar uygulanır yani ama şimdi bakın tekrar söylüyorum, devlet milletle harp etmek istemez, harp iyi bir şey değildir. Dolayısıyla kriz yönetimi ile sorunları çözmek en iyi hal tarzı olarak düşünüyorum, ama kriz yönetimi ile çözülmezse müteakip safhalar uygulanır.”

ACZMENDİLER ORTAYA ÇIKTI

Artık Türkiye’de bir Aczmendi gerçeği vardı. Ve Deniz Baykal’a göre hükümetten güç alıyorlardı. Aralık ayının son günlerinde “Böyle basıldılar” manşeti öne çıktı. Haberin detayında “Aczmendilerin aylardır firarda olan lideri Müslüm Gündüz, müridinin 24 yaşındaki kızıyla bir evde yarı çıplak durumda polis tarafından basıldı” deniliyordu. 1997 yılı Susurluk ifadeleri, Aczmendiler ve protestolarla başladı. Ancak o günlerde en iyi reyting Fadime’nin günlüğündeydi. Bunu ne yazık ki köşe yazarları dile getiriyor, bazı şeyler sürekli ısıtılıp okuyucunun önüne getiriliyordu. Aczimendi gerçeği ise yıllar sonra başlatılan Ergenekon soruşturması kapsamında ortaya çıkıyordu.

Peşi sıra Başbakan Erbakan’ın iftar yemeği gündemin ilk sırasına oturdu. “Tarikat Saltanatı” başlıklı haberde, “Cumhuriyet tarihinde ilk kez, sarıklı cübbeli tarikat liderleri, Erbakan’ın iftar konuğu olarak Başbakanlık konutunda bir araya geldiler. Tarikatçılar, süper lüks otolarıyla dikkat çektiler” ifadelerine yer verilmişti.

9 Ocak 1997 tarihinde hükümet tarafından; “Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği” çıkarıldı. Bu yönetmelik, 28 Şubatçıların sivil siyaseti yönlendirme konusunda oldukça rahat hareket etmelerini sağlayacaktı. Hükümetin kuruluşundan 3 ay gibi kısa bir süre sonra böyle bir yönetmeliğin çıkarılmış olması bir hayli ilginçti.

İlginçlikler bununla da kalmayacaktı. Başbakan Erbakan 31 Ocak 1997 tarihli gizli bir emirle Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterine önemli yetkiler verdi. Bunlara dayanarak ordu içinde “Batı Çalışma Grubu” adıyla meydana getirilen oluşum, mevcut hükümeti düşürecek bir dizi operasyonu adım adım gerçekleştirecekti.

SİNCAN’DA TANK GEÇİDİ

1997 Şubat ayının ilk günlerinde Sincan’da düzenlenen Kudüs Gecesi fitili ateşleyecekti. Bu olaylar üzerine bir askerî kaynak; “Türkiye karanlık bir uçuruma sürükleniyor. Ancak siyasî çıkar ve hesaplaşmalar nedeniyle bu gidişe dur denemiyor” diyordu.

Süreç ilerliyordu. Sincan’da tank sesleri duyuldu. Yenikent tatbikat alanına giden 15 tank ve 20 kariyerin sesleri Sincanlıları yataklarından fırlatmıştı.

Sincanlılar bu manzarayı korku ve hayretle karşılarken, Başbakan yardımcısı Tansu Çiller “Densizlik” yorumunu yapıyordu. Sincan Belediye Başkanı’na görevden el çektiriliyor ve Filistin Büyükelçisi’nin ülkesine dönmesi isteniyordu. Bu gelişmeler üzerine konuşan Eski Genelkurmay Başkanı, DYP Kilis milletvekili Doğan Güreş, “Tanklar infilâkı önledi, Asker’in sabrını zorlamayın” diyordu.

Aynı günlerde iç sayfalara sıkıştırılan bu haber çok ilginçti. “Askerler darbeyi sivillerden bekliyor” başlığıyla verilen haberde; “Türk Silâhlı Kuvvetleri” Refahyol’un uygulamalarından duyduğu aşırı rahatsızlığını sivil toplum örgütlerine de aktararak; “Bu gidişe dur demek için üzerinize düşeni yapın” mesajını verdi.

Sivil toplum örgütlerini harekete geçirmek amacıyla gizli toplantılar yapan askerlerin, bu temaslarını sürdürecekleri ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin görüşlerini çeşitli platformlarda açıklayacakları öğrenildi” ifadelerine yer verilmişti.

MGK TOPLANDI, BİLDİRİ YAYINLANDI

26 Şubat tarihli gazetelerde ‘Gözler Cuma’da” manşeti atılıyordu. Sonunda 28 Şubat sürecine imza atılmıştı. Olay sadece bir Millî Güvenlik Kurulu bildirisi değildi hiç şüphesiz. Yaşananlar ve yaşanacak olanlar, basına yansımayan ayrıntılarıyla oldukça önemli. Bir koalisyon hükümetini düşüren, millî eğitimden sağlığa kadar ülkedeki bir çok dengeleri alt üst eden bir süreç 28 Şubat.

Hayali bir düşmanla yapılan savaşın Türkiye’ye maddî bilânçosuysa korkunçtu. En iyi ihtimalle 50 milyar dolardan bahsediyordu. 1 Mart tarihli gazetelerde manşet “Tarihi karar” şeklindeydi. “Millî Güvenlik Kurulu’nun 9 saatlik tarihi toplantısında Atatürk ilke ve inkılâplarının ödünsüz uygulanması kararı verilmişti.

2 Mart günü, Millî Güvenlik Kurulu’nda askerin istediklerini öğreniyorduk manşetten. Ertuğrul Özkök “Maksat Hasıl Oldu” başlıklı yazısında yaşanan sürece onay verir gibiydi. 5 Mayıs 1997 tarihli “kişiye özel” belgede “konu” Batı Çalışma Grubu’nun bilgi ihtiyaçları olarak yer aldı.

İSTH: 3429-1-9 / İKK.S. (307) sayılı yazıda; 1-Batı Çalışma Grubu’nun faaliyetlerine yönelik olarak, ilgi ile gönderilmesi istenen bilgi ve raporlara ilâve olarak, aşağıda belirtilen bilgilerin de derlenmesi ihtiyacı doğmuştur. İl ve ilçelerdeki;

a- Tüm dernekler, vakıflar, meslek kuruluşları, işçi ve işveren sendikaları ve konfederasyonları,

b- Yüksek öğretim kurumları (fakülte, yüksekokul ve enstitüler),

c. Yurtlar (Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı, kurum kuruluşlara bağlı özel yurtlar),

d- Üst düzey yöneticiler (vali, kaymakam, Büyükşehir belediye başkanları, belediye başkanları) ile diğer mülki rakamlarda bulunan görevlilere (müdür, daire başkanları) ait biyografiler, anılan şahısların siyasî görüşleri / yönleri,

e- İl genel meclis ve belediye meclis üyeleri,

f- Siyasî parti il ve ilçe teşkilâtları yönetim kadroları,

g- Yerel tv, radyo, gazete, dergi ve diğer basın-yayın kuruluşları,

2- Anılan bilgilerin derlenmesinde gizliliğe azamî dikkat gösterilecek, gerektiğinde bölgedeki diğer askerî makamlar ile işbirliği yapılabilecektir.

Temin olunan bilgiler 12 Mayıs 1997 tarihine kadar Ek’te belirtilen formatlara uygun olarak bilgisayar ortamında hazırlanarak, yazılı ve disketlere kayıtlı olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na GİZLİ / KİŞİYE ÖZEL gizlilik derecesinde gönderilecektir. Bu tarihe kadar temin edilemeyenler; teminini müteakip bekletilmeksizin aynı usûllerle gönderilecektir. Arz/rica ederim. Deniz Kuvvetleri Komutanı namına/emriyle. İmza: Aydan Erol, Koramiral Kurmay Başkanı

ERBAKAN 5 GÜN SONRA İMZALADI

Bu arada Erbakan’ın Millî Güvenlik kurulunda alınan kararların bazıları için yumuşama istediğini okuyorduk manşetten.

Artık refahyol hükümetinin sona yaklaştığı ortaya çıkmıştı. MGK’daki kararlara direnen Başbakan Erbakan; “MGK yasa dayatamaz” diyor, MGK Refah-yol’a bir ay süre tanıyordu. Ve baskılara dayanamayan Erbakan kararları 5 gün gecikmeli olarak imzalıyordu. Ardından Genelkurmay başkanının ültimatom gibi sözleri geliyordu. “Bu kararlara tam uyulacak.”

Gerilim artıyor ve diğer siyasî aktörler de gerilimi arttırıyorlardı. Nisan sonunda Çiller yakın çevresine hükümet bitiyor mesajı vermişti. Sonunda brifingler süreci de başlıyordu. Bu brifingler de “irtica ve bölücülükle mücadelenin, rejim için dış düşmandan çok daha önemli hale geldiğini” açıklıyordu. Ülkede gayri resmî bir darbe ortamı oluşmuştu.

HÜKÜMET KURMA GÖREVİNİ YILMAZ’A

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi’nin “ülkeyi iç savaşa sürüklediğini” söylüyordu.

Genelkurmay’da 10 Haziran’da düzenlenen brifingde hükümet direkt olarak suçlanıyordu. Refah Partisi’nin planlı irticai faaliyet içinde olduğu iddia ediliyordu. Ülkede 28 Şubat’ın bütün etkileri görülüyordu. Cumhurbaşkanı Demirel, hükümet kurma görevini Mesut Yılmaz’a veriyordu. Mesut Yılmaz hükümet kurma çalışmalarında ilk ret cevabını Çiller’den alıyordu.

Bu ret cevabına rağmen Yılmaz hükümeti kuruyordu. Aynı günlerde dinleme dâvâsıyla ordu-polis arasında ciddî bir gerginlik yaşanıyordu.

Artık 28 Şubatçılar ne derse o oluyordu. Ülkede bir askerî vesayet olduğu aşikârdı.

BALANS AYARI YAPILMIŞ OLDU

Ülke balans ayarı sayesinde alt üst olup, bütün dengeleri mahvolmuşken, yeni kurulan hükümette 28 Şubatçıları tatmin etmeyecekti. Türk basınının bir kısım kalemleri bu durum karşısında neredeyse zil takıp oynayacaktı. Bu arada o günlerde adı geçen Batı çalışma grubunun gazetelere yansımadığını görüyoruz.

TBMM tarihî bir çalışmayla 12 gün 10 gece çalışarak 8 yıllık kesintisiz eğitim yasasını kabul ediyordu. Yarı uyur yarı uyanık çalışan Meclis’in bu tavrı görülmeye değerdi. Bu arada 28 Şubatçıların endişelerini Yılmaz hükümeti de dindirememişti. Yılmaz’ın bu duruma verdiği tepki ilginçti. Refah-yol hükümetinin devrilmesine rağmen giderilemeyen endişeler neticesinde, Batı Çalışma Grubu günde 2 kez toplanır olmuştu.

Ancak Başbakan Mesut Yılmaz aynı görüşte değildi. Yılmaz “Batı Çalışma Grubu’nun hukukî ve siyasî gereğinin kalmadığını söyleyerek, faaliyetlerin sona erdiğini vurguluyordu. Refah Partisi’nin kapatılması dâvâsında konuşan Savcı Vural Savaş, “Dünyada kapatılan hiçbir parti, Refah Partisi kadar kapatılmayı hak etmemiştir” diyerek ilginç bir yorum yapıyordu. Aynı günlerde toplanan Millî Güvenlik Kurulu 28 Şubat kararlarının devamı niteliğinde kararlara imza atıyordu.

Ve hayretle okuduğumuz bir haber yer alıyordu ekonomi sayfalarında. TÜSİAD 3 üyesi vasıtasıyla Genelkurmay’a brifing veriyordu. Konu ekonomik durum ve uygulanması gerekenlerdi. Ülkede bir hükümet olduğu ve bir Meclis’in çalıştığı pek de umursanmıyordu. Bu trajikomik manzaranın en önemli ayrıntısı bu toplantıya Jandarma Komutanlarının da katılıyor oluşuydu.

16 Ocak 1998 günü Anayasa Mahkemesi aldığı 9’a 2’lik kararla Refah Partisi’ni kapatıyordu. Bu arada kılık kıyafet yönetmeliğini uygulamayan yöneticilere ceza yağıyordu. Ancak ilginçtir yeni kurulan hükümet de 28 Şubatçıları tatmin etmemişti. Genelkurmay başkanı “Bize hakaret edildi” diyecekti.

28 Şubat’la başlayan süreç her anlamda etkileri görülen yıkıcı bir süreç olmuştu.

Eğitimden sağlığa, sosyal hayattan ticarete derin ve yıkıcı etkileri olmuştu. Ülke ne yazık ki normalleşebilmek için 10 yıldan fazla bir süreyle uğraşmak zorunda kalacaktı. Bu arada 28 Şubat’ın baş mimarlarından Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı “üstün hizmet madalyasıyla ödüllendiriliyordu.

YARIN: MAĞDURLAR KONUŞUYOR

darbe.jpg

28.02.2010

 
Sayfa Başı  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (14.02.2010) - Yakın istikbalin hür ülkesi Türkıye’ye hoşgeldınız

  (13.02.2010) - İslâm, her türlü kolaylığı tanır

  (12.02.2010) - ‘Yeni Asyabizim için çok önemli’

  (11.02.2010) - Din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı yok

  (10.02.2010) - YAŞAYAN FOSİLLER ÜLKESİ

  (09.02.2010) - Devlet vatandaşın ayağına gidiyor

  (08.02.2010) - İslâm derneklerinden büyük hizmet

  (07.02.2010) - İnanç özgürlüğü işliyor

  (06.02.2010) - Hür olduğu kadar adil ülke

  (05.02.2010) - İslâm hasletleri ile yaşıyorlar

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu

Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.
Kurumsal Linkler: Risale-i Nur Kongresi - Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim oktay usta yemek tarifleri Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl