Görüş |
Pilava gel pilava
Sabahleyin siyah kedinin çığlığıyla uyandım. Ama ne iyi! Bu saatte de insan uyandırılmaz ki. Zaten cillop gibi 1 aylık tatil göz açıp kapamakla bitti. Asabım fena halde bozuk. 1 ay boyunca İran ellerinde bırak gündemi takip etmeyi, ‘gazete oku’ sitesine bile giremedim. Bir ara internete girme teşebbüsüm oldu. Ama fiyaskoyla sonuçlandı. Çünkü yarım saat külüstür bilgisayarın açılmasını bekledim. Uzun uğraşlar, dualar, üfürmeler neticesinde zatıâlileri açıldı. Pek umutlu değildim. Lâkin başka çare de yoktu. İlla ki ülkemdeki entrikaları bilmek istiyordum. Erdoğan ve Baykal arasındaki söz düellosunu öğrenmeden işlerimin yoluna gireceğine inanmıyordum.
365 gün boyunca birbirlerine lâf atmakta mahir, ama iş görmekte kısır döngüye çarpan iki parti başkanını dinlemeden olmazdı. Yanımdaki Kazakistanlı gencin internet bağlantısı kesik sesiyle irkildim. Burada bir saat internet bekleyen biri için bu söz bulunmaz Hint kumaşı gibiydi. Baktım şansım yaver gitmiyor. Pes etmekten başka çarem kalmadı. 1 ay boyunca artık elimi o meret alete sürmedim. Memlekete dönünce ‘’iyi ki internete bakmamışım’’ diye içimden geçirdim. Çünkü tartışıp durduğumuz konular aynı ve bir gıdım yol bile almamışız. Kürt sorunu aynı kıvamda, darbe yapanlar yargılanmamış, Gülsüm inek hâlâ sürgünde, tasfiye edilmesi gereken köşe paşaları hâlâ yerlerinde. Söyleyin ey ahali, bir ay boyunca ne yaptınız siz? Bakıyorum da hep tabu haline gelen konulara takılıp kalmışsınız.
Aah! Minnoş, neden beni harikalar diyarından uyandırdın! 3 gün boyunca otobüsle yol kat etmiş birisinden ne istiyorsun? Derdin yemekse söyle. Zaten bir ay boyunca başınıza talih kuşu konacak. Emine Teyze poşetler dolusu et getirecek size. Çok ballısınız ha. Bense köşede bön bön size bakacağım.
Bir ay boyunca İran’da bol miktarda et ve pilav yedim. Mübarekler 30 gün boyunca kahvaltı hariç hemen her gün pilav yedirdiler bize. Yahu el insaf. Pilav vacip değil ki. Paso servis ediyorsunuz. Bir ara bizim ülkede neredeyse kilide vurulan olan pirinç, İran’da gözde yemek. Rejim yapmayı eskiden hayal bile etmeyen ben; şu anda pilav sayesinde aldığım kiloları vermeyi düşünüyorum. Mazotun ucuzluğunu görünce, kümeste mazotsuzluktan can çekişen bizim traktörün haline acıdım. Zavallı, hayatı boyunca hiç deposunu dolu görmedi. Hep kıt kanaat geçindi. Şu anda son günlerini yaşıyor. Babam çok yattığına kanaat getirip satmayı düşünüyor. Kaç defa babama çaktırmadan sürmeye çalıştım, ama bizimkinin yerden kalkacak mecali kalmamış. İran’daki arabaların çoğu yamulmuş. “Bunun sebebi hikmeti ne?” diye sormayın, çünkü trafik ışıkları yok. Hasarsız araba bulmak biraz zor orada. Karşıdan karşıya geçmek için ya birisi acıyıp duracak, ya da bir kadının geçmesini bekleyeceksiniz. Yoksa orda put gibi bekleyip, geçen arabalara saygı duruşunda bulunacaksın. Ben hep ikinci seçeneği tercih ettim, çünkü daha sağlıklı olduğuna kanaat getirdim. Ne zaman bir bayanın karşıya geçeceğini görsem hemen gölgesine sığınıp karşıya geçiyordum. Bu benim İran maceramdı. Bu gün mönüde pilav var!
ÇETİN KASKA [email protected]
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ |
28.02.2010 |
Türkmesinya’da bir gün
Harikalar diyarı Türmesinya’nın kahramanı Mavi Başlıklı Kız… Yani Alice Sultan. Kısaca ben. Güneşli bir Şubat günü… Kabaktan yapılmış arabama atlayıp tavşanın peşinden sanal dünya ile gerçek dünyanın birbirine karışmış sınırlarına daldım. Hep dalarım bu dünyanın içine… Kimi zaman fare, kimi zaman yalancı kaplumbağa ile karşılaşır ayaküstü sohbet ederiz. Ben okuldaki hocaların zulümlerini anlatıp dert yanarım. Onlar da hasta ziyaretini gerçekleştiremeyen Polyannamine’nin içlenip ağlayışını, kat sayıların ağırlığı altında ezilip sonsuz katlı binadan atlayarak intihar eden öğrencilerin dramını anlatır bana. Hüzünlenirim. Kimi zaman komik hikâyeleri vardır anlatacak; peruğu rüzgâra âşık olan Yeşil Başlıklı Kız. O gün bugündür bütün arama kurtarma çalışmalarına, geri dönmesi için vaat edilen milyonlarca dolara rağmen geri dönmemiş aklı havada kızıl peruk... Hâlâ gökyüzünde uçtuğunu görür gibiyim.
Bugün iki ortağa takılmadan tek başına gezmenin keyfini çıkarırken etrafımda bir gariplik olduğunu fark ettim. Arabacıyı durdurup, internet meydanındaki kalabalığa baktım.
Facebook sathında gençler birkaç güruh olmuş adam topluyorlar, sözlük bölgesinde bir sürü “entry”ler giriliyor, köşe yazarları harıl harıl ellerinde kalem gazetelere yazı yazıyorlar…
-N’oluyoruz arabacı?
-Hanımım, 28 Şubat yuhalamaları var…
Hiii! Nasıl unutmuştum bu mübarek günü. Oldu olacak en gösterişsiz kıyafetimi giymiş, Paker Sarmine markalı başörtümü de sallandırmamışım arkadan… Bir tanıdık görmesin diye hemen Hotmail’deki eve gittim. Havasına göre kışları hotmail’de, yazları da gmail’de otururum. Kapıdan içeri girerken posta kutumda bir mektup… Açtım baktım Kaf dağının ardındaki Mürteci Sözlük’ün müdürü Hatipzade’den bir ihbar.
“Kendimizi ihbar ediyorum. Neden bizi de fişlemediniz?”
Yine ne yaptı bu müdür diye kara kara düşünürken merakla mektubu okumaya devam ettim.
“Bu ülkede kafasını başörtülülere, alnında secde izi olanlara takanlar darbe yapmayı bir meziyet bildi. Başı sıkışan, daha doğrusu canı sıkılan bu ülkenin ne evlâdına, ne imajına, ne maddî kaynaklarına acımadan bütün varlığıyla, laikliği koruma kılıfında darbe sevdalısı olageldi. İnananları ‘mürteci’ diye yaftalamak, başörtüsünün kamusal alana giremeden köşke girmesini kabullenememek dolayısıyla darbe hülyalarına dalmak bir güruhun hobisi halini aldı. Ancak artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; hem inançlı hem vatanperver biz gençler postal seslerine, tanklara geçit vermeyeceğiz. Mürteci, özüne dönen demek aslında; biz Mürteci Sözlük olarak inanıyoruz ki, her şey aslına rücû edecek.”
Hatipzade yapmış yapacağını. En ateşlisinden bir konuşma, altına da sitenin en darbelisinden, tanklısından fotoğrafını iliştirivermiş. Malûm şu sıralar sözlük siteleri moda oldu. Neredeyse gündemi belirlemek için sözlük sitelerine başvuracaklar. Bizim müdür de fırsatı kaçırmamış 28 Şubat’ı yuhalayanlar güruhunun baş safında yerini almış. Merak edenler için bana da ilgili linki göstermek kalmış. Arabam kabağa dönüşmeden, saat 12’yi geçmeden tıklayın, Mavi Başlıklı Kız’ı yeni bir 28 Şubat kurdu yemeden siz de tepkinizi sanal ya da gerçek gösterin…
* www.murtecisozluk.com
SALİHA FERŞADOĞLU |
28.02.2010 |
28 Şubat darbesi
Neredeyse her gün, darbe tartışmaları ile yatıp kalkıyoruz. Ergenekon, Balyoz hareketi derken, hepimizin içini burkan baskı sistemini unutamıyoruz. Neredeyse dağa-taşa korku sinmiş. Haklarımızı ararken bile “acaba?” demek durumunda kalıyoruz. Bütün bunların altında demokrasinin oturtulamaması, her on yılda bir darbe girişimleri yatmaktadır. Bu gün de 28 Şubat 1997 “post modern darbe”sinin 13. yıl dönümü.
Başlangıcını 1960 İhtilâlinin teşkil ettiği, 1971 muhtırası ve devamında 12 Eylül 1980 İhtilâli, 28 Şubat’ın oluşmasında öncülük yapmışlardır.
RP, 1995 seçimlerinde birinci parti olarak çıkmıştı. DYP-ANAP koalisyonu sağlanamayınca, REFAHYOL koalisyonu hükümeti kuruldu. Koalisyonun kurulmasından sonra, yaşanan bazı olayların, 28 Şubat post modern darbesini tetiklediği ve hızlandırdığı hatırlanmaktadır. Bunların bazılarını (wikipedia.org’dan özetleyerek) sıralayalım:
— 2–7 Ekim 1996 tarihlerinde, Başbakan Erbakan’ın, Mısır, Libya, Nijerya ziyareti. Kaddafi ile çadırda yapılan görüşmede, Kaddafinin sarf ettiği sözlerin, muhalefet ve basın tarafından ağır eleştiriler alması.
— 3 Kasım 1996'da, Susurlukta meydana gelen trafik kazasında, mafya, polis, siyasetçi ilişkilerinin ortaya çıkması.
—Dönemin Kayseri RP’li Belediye Başkanının yaptığı bir konuşma sebebiyle 1 yıl hapis cezası alması,
—Yüksek rütbeli subayların 22 Ocak 1997’de Gölcük’te toplanarak, irticanın iktidarda olduğunu tartışmaları.
—Dönemin RP’li Sincan Belediye Başkanının, Kudüs Gecesi düzenlemesi, bu sebeple de tutuklanması.
—Sincan’da 5 Şubatta, 20 tank ve 15 zırhlı aracın geçiş yapması.
—28 Şubat 1997 MGK toplantısı 9 saat sürdü. Laikliğin ve demokrasinin, Türkiye’nin teminatının MGK olduğunun sert bir şekilde vurgulanması.
—4 Mart’ta MGK kararlarını imzalamayan Başbakan Erbakan’ın 13 Mart günü kararı imzalaması.
—21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, “Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini” söyleyerek, RP’nin kapatılması için dâvâ açtı.
—3 Haziran’da Susurluk dâvâsı 7 ay aradan sonra DGM’de başladı.
—7 Haziran’da Genelkurmay, irtica faaliyetlerini desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu.
—10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genel Kurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.
—18 Haziran’da Necmettin Erbakan Başbakanlıktan istifa etti. İstifasının sebebinin Başbakanlığı, Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.
—30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D hükümetini kurdu.
Böylece, günümüze kadar uzayan ve demokrasiye darbe indiren süreç başlamış oldu. Bin yıl devam edecek iddiaları her yeri geldiğinde vurgulanır oldu.
Demokrasiyi benimsemediğimiz sürece darbelere maruz kalırız.
Gönül isterki; memleketimizin her sınır kapısına; “Özgürlükler ülkesine hoş geldiniz” diye yazalım.
MEHMET ÇALIŞKAN
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- |
28.02.2010 |