Güncel |
İğneyle resim yapma san’atı |
Kütahya’da memur emeklisi baba ile üniversite mezunu kızının seramikte iğne ve sivri uçlu metal kalemlerle yaptığı siyah beyaz resimler, san'atseverlerin ilgisini çekiyor. İlay Tunca, 1999 yılında Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) Kütahya Meslek Yüksekokulu Seramik, Cam Çinicilik Bölümünden mezun oldu. DPÜ’de öğrenimini sürdürürken öğretim görevlisi Lokman Acar aracılığıyla ‘’seramik ve granite iğne ve sivri uçlu metal kalemlerle resim yapma san'atı’’ diye nitelendirilen sigrafitto ile tanışan Tunca, birkaç yıl önce emekli olan babası Metin Tunca’nın da bu san'ata yönelmesini sağladı. İlay Tunca ve babasının yaklaşık iki yıldır sigrafitto tekniğiyle yaptığı 53 resim, Kütahya’da düzenlenen sergide vatandaşların beğenisine sunuldu. İlay Tunca ve babasının ‘’Türkiye’de ilk kişisel sigrafitto sergisi’’ diye tanımladığı sergide, ünlü san'atçılar Cüneyt Arkın, Türkan Şoray, Orhan Gencebay’ın portrelerinin yanı sıra Kız Kulesi, nehir kenarında balık tutan çocuklar, özgün kıyafetleriyle efeler gibi objeler yer alıyor.
İLK KEZ ÇİN’DE ORTAYA ÇIKTI İlay Tunca, ilk ve ortaöğrenimini Kütahya’da tamamladığını, DPÜ’de öğrenim görürken sigrafitto san'atıyla tanıştığını söyledi. Halen mükemmel eserler ortaya koyamadığını, ancak buna yaklaştığına inandığını ifade eden Tunca, ‘’Sigrafitto tekniğinin çıkış noktasının asırlar öncesi Çin olduğunu biliyorum. Daha sonra Karluklu, Karahanlı ve Selçuklu dönemlerinde devam ettirilen bu teknik, İran ve İtalya’da yaygınlaşmış, Türk toplumlarında unutulmuş. Sigrafitto, Türkiye’de 1992 yılından itibaren yeniden canlandırılmaya çalışılıyor’’ dedi. Türklerin İslâmiyet’i kabulünün ardından Karluklu ve Karahanlı dönemlerinde kırmızı yanında beyaz çamur da kullanılmaya başlandığına işaret eden Tunca, ‘’Karluklu ve Karahanlı dönemlerinin sigrafitto eserlerinde noktalama, puntolama, taraklama gibi farklı dokular kullanılmaya başlanmış. Selçuklu döneminde en yaygın seramik türü, sigrafitto seramikleriymiş. Bu dönemin sigrafitto seramiklerinin yapılışı biraz farklıymış, sır altı çalışmalar yapılmış’’ dedi. Tunca, daha önce Türkiye’de sadece sigrafitto eserlerinden oluşan kişisel bir serginin açıldığına ilişkin bilgi edinemediklerini anlatarak, babasıyla açtıkları serginin ülkede açılan ilk kişisel sigrafitto sergisi olduğunu düşündüklerini sözlerine ekledi.
SELÇUKLU’DAN SONRAYA KESİNTİYE UĞRAYAN SAN'AT
Metİn Tunca, yaptıkları araştırmalarda, Selçuklu döneminden sonra kesintiye uğradığı için Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde 1992 yılına kadar sigrafitto san'atıyla ilgilenilmediği bilgisine ulaştıklarını bildirdi. Kızının yaptığı eserlere olan ilgisinden ve onun teşviki sayesinde bu alana yoğunlaştığını dile getiren Tunca, şunları söyledi: ‘’Kızım 10 yıl kadar önce üniversitede okurken sigrafitto eserler yapıyordu. Ben bu tür resimleri ilk önce ondan gördüm. Daha sonra öğretim görevlisi Lokman Acar’dan bu işle ilgili önemli şeyler öğrendim. Türkiye’de fazla ilgi olmadığını tahmin ettiğimiz için bu konuda eserler verip sigrafittoyu tanıtmaya çalışıyoruz. Kızımla Ankara Atatürk Kültür Merkezi ve İzmir Enternasyonal Fuarı’nda karma sergilere katıldık. Bu ilk kişisel sergimiz. Kızımla bugüne kadar 53 eser verdik. Eserlerin boyu 10 santimetreden 1 metreye kadar çıkabiliyor. Bu iş hata kabul etmiyor, telâfisi yok. Onun için uzun süre ve sabırla çalışmak gerekiyor. Biz en çok iğneyi kullanıyoruz. Zaten tonlamayı puntolama ile verebiliyoruz.’’ Tunca, gravür, portre, manzara, mozaik gibi örneklerden sigrafitto eserler ürettiklerini anlatarak, açtıkları sergiyi bu amaçla ‘’Seramikte İğnenin Dansı’’ diye isimlendirdiklerini kaydetti.
|
11.02.2010 |