Kültür-Sanat |
Medya, İslâmı doğru tanıtmıyor |
İslÂm Dünyası STK’ları Birliği (İDSB)’nin ev sahipliğinde Dünya İslâm Birliği (Muslim World League) işbirliğiyle gerçekleşen “Basında İslâm Algısı” konulu panelde, hak din olan İslâmın basın yayın dünyasında doğru algılanması ve olduğu gibi yansıtılması için neler yapılması gerektiği üzerinde duruldu. İstanbul'da düzenlenen panelin açılışında konuşma yapan İDSB Genel Sekreteri Necmi Sadıkoğlu, bugünün en önemli konu ve sorunlarından birisinin, özellikle 11 Eylül olaylarından sonraki süreçte, bazı basın yayın kuruluşlarında, kimi zaman kasıtlı, kimi zaman da cehaletten kaynaklanan İslâmın yanlış algılanmasına sebep olacak yayınların olduğunu vurguladı. Uluslar arası kamuoyunun İslâmı doğru algılaması ve anlaması için gayret etmemiz gerektiğini ve bütün gücümüzle İslâmın doğru temsil ve tebliğ edilmesinin hepimizin en önemli vazifesi olduğunu belirten Necmi Sadıkoğlu, “vazifemizi en uygun şekilde yerine getirebilmemiz adına bu ve benzeri paneller çok önemlidir. Bununla birlikte İslâm karşıtı veya İslâmın yanlış algılanmasına sebep olan yayınlarla hukukî ve siyasî zeminde de sistemli mücadele etmek için gerekli mekanizmaları kurmamız gerekmektedir” dedi. Dünya İslâm birliğinin elli yıllık bir geçmişinin olduğunu kaydeden Dünya İslâm Birliği Genel Sekreteri Dr. Abdullah bin Abdulmuhsin el-Türki, “Medya İslâmın hizmetinde olabilecek bir vesiledir” dedi. İslâmın gerçek yapısını yansıtmayan algıların olduğunu ve bunların ortadan kaldırılması için Müslümanlara büyük görevler düştüğünü belirtti.
"MEDYA; SAVAŞIN YENİ BİR TÜRÜDÜR" Panelde bir tebliğ sunan İslâm Üniversiteleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Cafer Abdusselam konuşmasına “İslâmın en üstün dönemlerini temsil eden Osmanlı topraklarının merkezinde olmak beni şereflendirdi” diyerek başladı. İslâm âleminde direkt medyayla alâkalı olmasa da medyada faaliyet gösteren birçok sivil toplum kuruluşlarının bulunduğunu fakat bunların bazılarının faaliyetlerinin devletlerin siyasetine paralel olarak sürdüğünü kaydeden Abdusselam, "buna mukabil Avrupa’da bazı kurumlar devletlerinde üstünde güç kazanmıştırlar” dedi.
ÖNYARGILAR ZOR DEĞİŞİR Panelde yaptığı konuşmada dünyadaki İslâm algısına dikkati çeken Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Osman Özsoy, Amerika’da dünyanın en saygın üniversitelerinden birinde 20 yıl aralıklarla üç defa tekrarlanan bir araştırmadan bahsetti. Denek olarak üniversiteli öğrencilerin kullanıldığı araştırmada öğrencilere çeşitli uluslar hakkında ne tür ön yargılara sahip oldukları soruluyor. Araştırma yıllarının 1933, 1951 ve 1969 gibi çok ilginç yıllara denk geldiğini belirten Özsoy, araştırma sonuçlarını şu şekilde açıkladı: “Araştırma sonucunda birinci olarak bakılmış ki ön yargılar zaman içerisinde çok çabuk değişmiyor. İkinci olarak da farklı milletler hakkında ne tür önyargılar olduğu ortaya konulmuş. Japonlar hakkında çalışkan, Zenciler hakkında tembel, Çinliler hakkında geleneğe bağlı, Almanlar hakkında bilimsel, Amerikalılar hakkında materyalist, İngilizler hakkında soğuk, Türkler hakkında ise zalim, saldırgan, tembel, fundamantelist şeklinde önyargıların olduğu tesbit edilmiş.” Bu sonucun çok ilginç olduğunun altını çizen Özsoy, “Araştırmaların ikinci dünya savaşından sonra yapılan ayağında bu insanların Almanların zalim ve gaddar, Japonların acımasız olduğu gibi kanıya varmaları lâzımken ikinci dünya savaşının tüm vahametine rağmen bu uluslar hakkındaki algının ve yargının çok kolay değişmediği görülmüştür. Demek ki milletler hakkındaki yargılar çok kolay değişmiyor” dedi. Özsoy, ilginç olan yanın ise araştırma yapılan deneklerin hiçbirinin bir defa bile Türkleri görmemiş olduğunu, bu önyargılara kulaktan dolma sözlerle sahip olduklarını, kulaktan dolma dediğimiz şeyin de medyanın yansıttığından ibaret olduğunu söyledi. Panele konuşmacı olarak Mekke’den gelerek katılan Ümmül Kur’a Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Usame Salih el Hariri hedeflerinin gerçekleşebilmesi için neler yapılabileceğini içeren bir tebliğ sundu. Hariri, “Elimizde yetişmiş eleman yoksa bunları biz yetiştirmeliyiz. Kendimiz program yapma seviyesine çıkana kadar insana hizmeti dokunan faydalı faaliyetleri gerçekleştirenleri de desteklemeliyiz” şeklinde konuştu.
Medyanın gücü mü, gücün medyası mı?
Dünyada medya üzerinden üretilen bir hâkimiyetin olduğunu söyleyen yazar Dr. Yusuf Kaplan, “İletişim çağında yaşıyoruz, ama insanlık tarihinde iletişimsizliğin bu kadar yoğun yaşandığı bir dönem yaşanmamıştır. İletişim çağıyla birlikte dünyayı kontrol etme süreci yaşanıyor” dedi. Dünyayı ve İslâm dünyasını eş zamanlı okuyup ne söylüyorsak küresel düzlemde söylememiz gerektiğini belirten Yusuf Kaplan, “Küresel düzlemde söylenmeyen hiçbir şeyin önemi yoktur“ dedi. Tarihin öncü kuşaklar tarafından kurulduğunu dile getiren Kaplan, “İlim, irfan ve hikmet geleneklerini harekete geçirecek âlim, irfan ve hikmet tasavvuru geliştirecek ve üçünü bünyesinde barındırabilecek çapta öncü kuşaklar yetiştirmek zorundayız. Türkiye’den Bediüzzaman’ı, İslâm dünyasından İkbali, Arap dünyasından Malik bin Nebi’yi bu üç tasavvuru bünyesinde barındırmış kişilere örnek olarak verebiliriz” dedi. Doğrudan savaşa karşı tedbir alabilirsiniz, fakat dolaylı yoldan yürütülen savaşa bir şey yapamazsınız diyen Kaplan, İslâm dünyasının öncelikle büyük bir medya rejimine ihtiyacı olduğunu belirtti. Konuşmacıların tebliğlerinin ardından panel sonunda ödül törenine geçildi. |
26.10.2009 |