Haberler |
DARBELER DE SOSYAL VE EKONOMİK AFETLERE YOL AÇTI |
Sakarya’daki başörtüsü eylemlerinin 205. haftasında yapılan açıklamada “Sadece fizikî değil, ruhî yaralar da açan ve onarılması zor travmalara sebep olan 17 Ağustos depremin izleri hayatlarımızdan silinmiyor; tıpkı yıllardır ülkemizde sosyal, siyasî, ekonomik afetlere sebep olan darbeci zihniyet gibi. Nasıl depremi unutmadık diyorsak; darbecileri, yasakçıları, halk kesesinden çalanları, fişlemecileri de unutmadık, unutmayacağız” denildi. ‘ONE MINUTE’ ÇIKIŞININ KEFARETİ BÖYLE Mİ ÖDENİYOR?
“İsrail ve ABD'nin kara ve deniz kuvvetleri bu yıl Türkiye'de üçlü bir tatbikat düzenlerken, İsrail askerleri tarafından felç bırakılıp Türkiye’de tedavi gören Hamas üyesi İslâm Asayla ise sınırdışı edilerek İsrail’e teslim edilmek isteniyor. ‘One minute’ çıkışının kefareti böyle mi ödeniyor?” diye sorulan açıklamada, gündemdeki “demokratik açılım”ın, sorunun kaynağı olan resmî ideolojinin çizdiği sınırlarda bırakılmaması istendi.
Aradan on yıl geçmesine rağmen 17 Ağustos depreminin yol açtığı tahribat ve acılar hâlâ unutulamadı. Depremi ciddiye almıyoruz İSTANBUL Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü’nce hazırlanan rapora göre, Türkiye nüfusunun yüzde 45’i, havaalanlarının yüzde 40,9’u ve enerji sektörünün büyük bölümü birinci derece deprem bölgesinde bulunuyor. Alınan bilgiye göre, İTÜ Maden Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Yer Fiziği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Eyidoğan danışmanlığında jeofizik mühendisi Caner Uysal tarafından ‘’Türkiye’de nüfus ve çeşitli sektörlerin deprem riskinin incelenmesi’’ konulu rapor hazırladı. Rapor, Türkiye’nin 71 milyon 517 bin 100 olan nüfusunun yüzde 45’inin birinci, yüzde 26,6’sının ikinci, yüzde 14,6’sının üçüncü, yüzde 12,3’ünün dördüncü ve yüzde 1,5’inin beşinci derece deprem bölgesinde yaşadığını ortaya koydu. Deprem bölge derecesi 5’ten 1’e doğru inerken nüfusun da arttığına dikkat çekilen raporda, ‘’Bir ülkede deprem riskinin asgari düzeyde tutulabilmesi için yerleşim alanlarının ve nüfusun, deprem tehlikesinin mümkün olduğu kadar uzağında planlanması gerekirken Türkiye’de bunun tam tersi olduğu gözlenmiş, deprem tehlikesinin arttığı yerlerde nüfusun ve yerleşim merkezlerinin de arttığı belirlenmiştir’’ denildi. Sağlık Bakanlığı’nın 2006 yılı verilerine göre, ülke genelindeki hastahanelerin yatak kapasitesinin 166 bin 951 ve toplam hekim sayısının 68 bin 460 olduğu bildirilen raporda, bu rakamlara göre, Türkiye’de herhangi bir acil durumda 428 kişiye bir yatak düşeceği belirtildi. İstanbul’da muhtemel bir depremde can kaybının Türkiye’deki toplam hekim sayısından fazla olacağı, olası yaralı sayısının ise 100 bin kişiyi geçebileceği ifade edilen raporda, ‘’Bir deprem durumunda sağlık merkezi ve personelinin yetersizliği kendini en ağır şekilde hissettirir. Acil müdahalenin en gerekli olduğu bu tip durumlarda yetersizliklerden dolayı kurtarılabilecek hayatların kayıplara dönüşebileceği gerçeği önümüzde durmaktadır’’ görüşüne yer verildi. HAVAALANLARININ DURUMU Raporda, havaalanlarının, muhtemel deprem ve çeşitli afetler durumunda özellikle deniz çıkışı olmayan ve karayolu bağlantıları kesilen bölgelerde yurt içinden ve dışından gelecek personel, tıbbi malzeme, beslenme ve çeşitli alanlarda yardım sağlayabilecek kritik değere sahip merkezler olduğu vurgulandı. Türkiye’de 47 ilde bulunan 66 havaalanının da incelendiği raporda, havaalanlarından 27’sinin (yüzde 40,9) birinci, 23’ünün ikinci, 9’unun üçüncü ve 7’sinin dördüncü derece deprem bölgesinde olduğuna, beşinci derece deprem bölgesinde ise havaalanı bulunmadığına işaret edildi. ENERJİ DE DEPREM RİSKİ ALTINDA Raporda, elektrik üretim ve dağıtım tesislerinin enerjiye daha çok ihtiyacı bulunan İstanbul, İzmir, Ankara gibi nüfusu ve ekonomik gücü yüksek büyük şehirlerde, havagazı üretim ve dağıtım tesislerinin ise İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeyi ve doğusu, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgesi’nin ortasında bulunan illerde yoğunlaştığı belirtildi. Raporda, enerji üretimi, gaz dolumu ve depolanması, su sağlanması ve dağıtımı alanlarında hizmet veren sektörlerin birinci derece deprem bölgesi içerisinde kalan illerde yoğunlaştığının görüldüğü ifade edildi. İstanbul / aa “HASSASİYET GÖSTERİLMİYOR’’ RAPORUN sonuç bölümünde, Türkiye’de yerleşim alanı ve sektörlerin kurulduğu merkezler konusunda yeterli hassasiyetin gösterilmediği vurgulandı. Türkiye’de büyük ve hasar yapıcı deprem tehlikesinin her zaman yüksek olduğu kaydedilen raporda, şöyle denildi: ‘’Bu sebeple deprem bizi vurmadan, ona karşı hazırlıklarımızı yaparak kayıplarımızı, dolayısıyla deprem riskini azaltma imkânımız bulunmaktadır. Deprem riskinin azaltılması için bir devlet politikası oluşturulmalı, kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler belirlenmeli. Bu politikanın ve stratejilerin hazırlanması ve uygulanmasında üniversitelerin de içerisinde olacağı bir bilim danışma ve izleme heyeti kurulmalı. Yatırımların, göç yönlerinin ve endüstriyel sektörlerin deprem tehlikesinin düşük, ama nüfusun az ve iş imkanının olmadığı yerlere kaydırılması gerekir. Şu anda birinci derece deprem bölgesinde bulunan nüfus ve firma sayısının azaltılması, olası bir yıkıcı deprem durumunda can kayıplarını ve ekonomik zararları azaltacaktır.’’ |
16.08.2009 |