"Gerçekten" haber verir 22 Ekim 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Aile

Meme kanserinde erken teşhis bir telefon kadar yakın

Meme kanseri, kadınlarda ölümle sonuçlanma ve erken teşhisle tedavi edilebilme oranı en yüksek olan kanser türü.

Emzirmeyenlerde, erken adet olanlarda, geç menopoza girenlerde, hiç doğum yapmamışlarda, ilk doğumunu geç yaşlarda yapanlarda, yağlı yiyeceklerle (kızartma) beslenenlerde daha sık rastlanan meme kanseri çoğunlukla 50 yaş üzeri kadınlarda görülüyor. Meme kanseri hakkında toplumun bilinçlendirilmesi faaliyetleri son yıllarda Ekim ayı içerisinde düzenleniyor. Çağımızın en önemli hastalıkları arasında yer alan bu iki kadın hastalığının tedavi edilebilmesi için en önemli faktör ise erken teşhis...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık ve Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı Sağlık Hıfzıssıhha Müdürlüğü tarafından 2004 yılında hayata geçirilen Kadın ve Aile Sağlığı hizmetlerinde bugüne kadar toplam 565 bin kadına ücretsiz sağlık taraması yapıldı. 32 Kadın ve Aile Sağlığı ile 5 Görüntüleme merkezinde yapılan tetkiklerde bugüne kadar toplam 2 bin 571 kadına rahim ağzı ve meme kanseri ön teşhisi konuldu. Kanser ön teşhisi konulan kadınlar, ileri tetkikleri yapılmak üzere tam teşekküllü devlet hastanelerine sevk edildi.

Kadın ve Aile Sağlığı Hizmetleri çerçevesinde, ön teşhis konulan ve hastanelere sevkleri yapılan maddî durumu yetersiz ve herhangi bir sosyal güvencesi olmayan hastaların bütün tedavi masrafları da İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanıyor.

İstanbullu kadınlar, İstanbul’un çeşitli yerlerinde bulunan Kadın ve Aile Sağlığı Merkezlerinde; dijital mamografi, meme ultrasonografisi ve dexa cihazlarındaki tetkik ve çekimlerini ücretsiz olarak yaptırabiliyor.

İstanbul’dakİ 32 KadIn ve Aİle SağlIğI Merkezİ

Arnavutköy, Bağcılar, Yedikule, Eyüp, B.çekmece, Pendik, Ümraniye 2, Zeytinburnu, Kâğıthane, Sarıyer, Kadıköy, Beşiktaş, Şişli, Bayrampaşa, Sultanbeyli, Esenyurt, Esenler, Yakuplu, Gaziosmanpaşa, Tuzla, Fatih, K.Çekmece2, Bahçelievler, Beykoz, Bakırköy, Maltepe, Kartal, Beyoğlu, Üsküdar ve Sarıgazi.

22.10.2008


Telefon alırken radyasyonuna dikkat etmiyoruz

SAKARYA Üniversitesi (SAÜ) Elektik Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Çerezci, kullanıcıların bilinçli hareket edebilmeleri için vücudun emdiği elektromanyetik enerjiyi ifade eden ‘’Specific Absorbation Rate’’ (SAR) değerlerinin cep telefonlarının üzerinde yer alması gerektiğini söyledi.

Prof. Dr. Çerezci, cep telefonlarının beyinle doğrudan temasa geçmesi sebebiyle, insan sağlığı açısından tehlikeli olduğunu ifade etti.

Elektromanyetik dalgalara maruz kalma durumu için SAR değeri olarak 2 watt/kilogramlık sınır değer verildiğini kaydeden Çerezci, ‘’SAR değeri, elektromanyetik dalgalar vücudumuza geldiğinde söz konusu dalganın, vücudumuzun kütlesi başına emeceği miktardır. Saniyede dalganın insan vücuduna ulaştırdığı güç yoğunluğu 2 birim olmalıdır’’ diye konuştu. Tüketicilerin bilinçsizce cep telefonlarıyla uzun süre görüşmelerinin sağlık açısından olumlu sonuçlar doğurmayacağını vurgulayan Prof. Dr. Çerezci, şunları söyledi:

‘’Tüketiciler cep telefonlarını teknik özelliklerine göre beğenerek alıyor. Fotoğraf çekme özelliği ve mp3 özelliklerine göre tercihlerinde karar kılıyorlar. Oysa ki ne kadar elektromanyetik radyasyon yaydığıyla ilgilenmiyorlar. Tüketicilerin daha bilinçli hareket edebilmeleri için elektromanyetik radyasyon değerini ifade eden SAR değerlerinin cep telefonlarının üzerinde yer alması gerekiyor. Tüketiciler teknik özelliklerinin yanı sıra cep telefonunun ne kadar elektromanyetik radyasyon yaydığını da görebilmeli. Bu yapılırsa vatandaşın tercihi için de kolaylık sağlanmış olur. Firmaların bunu uygulaması için tüketicilerin bilinçli hareket ederek SAR değerlerini tercih sebebi olarak göstermeleri gerekiyor. Aynı firmanın farklı modellerinde farklı SAR değerleri ortaya çıkacaktır.’’

Düşük SAR değerli cep telefonları kullanmanın insanları yanılgıya düşürmemesi gerektiğini belirten Çerezci, beyinle olan elektromanyetik radyasyon temasının asgarî düzeye indirilmesi için uzun süreli görüşmelerde sabit telefonların tercih edilmesi gerektiğini ifade etti.

ÇİFT SİM KARTLI TELEFONLAR

Cep telefonuyla ilgili çalışmaların Türkiye’de yeni yapıldığına dikkati çeken Çerezci, Telekomünikasyon Kurumu bünyesindeki laboratuvarlardaki çalışmaları olumlu bulduğunu kaydetti. Telekomünikasyon Kurumunun belirlenen sınır değerlerin üzerinde radyasyon yayan bazı çift sim kartlı telefonların toplatılması kararının olumlu bir gelişme olduğuna işaret eden Çerezci, şöyle konuştu:

‘’Gelişmiş ülkelerde bu konuda ülkemize göre daha ciddî yaptırımlar var. Cep telefonları üzerinde çalışmalar daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Cep telefonlarının ciddî problemler doğuracağında herkes hem fikir. Sadece çift sim kartlı cep telefonları sağlığa zararlı diye düşünülmesin. Diğer bütün telefonlar da sağlığa zararlıdır. Tek kartlı olanlarda da bu olay ortaya çıkabilir. Bu araştırma yeni yapılıyor. Belki biraz daha derinlemesine araştırma yapılırsa daha neler çıkacak kim bilir. Şu anda yapılan çalışmaları çok yararlı görüyorum. Bu çalışmalara devam edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Üniversitelerde de bu tür çalışmalar yapılabilir. Bizim de imkânımız olsa biz de bu çalışmaları yapabiliriz.’’

22.10.2008


"Cipslere sağlığa zararlı ibaresi yazılmalıdır"

TÜKETİCİ Hakları Merkezi (TÜ-MER) Gıda Komitesi Başkanı Veteriner Hekim Muhammet Efe, cipslere de sigara paketlerinde olduğu gibi sağlığa zararlı ibaresinin yazılması gerektiğini savundu.

Efe, yaptığı yazılı açıklamada, terör örgütlerinden daha sinsi ve daha tehlikeli terör mekanizmasının “gıda terörü” olduğunu ifade etti. Cipslerin özellikle çocuk tüketici kitlesini hedef seçen ancak diğer yaş gruplarının da ilgisini çekmeyi başaran bir tüketim maddesi olduğunu kay-deden Efe, “her zararlı ancak bir şekilde satıcısı için kârlı olan ürün gibi bu ürünün de tüketiciye cezbedici bir şekilde sunulduğunu” dile getirdi. Efe, şöyle devam etti: “En önemli konu içerdikleri trans fat yağlardır ki bu yağlar doğal olarak çok az bulunabilen, ancak gıda sanayinde kullanılan hidrojenizasyon tekniğine bağlı olarak özellikle margarin ve diğer bir çok üründe bulunmaktadır. Bu yağlar oldukça riskli bir ara madde olup dünyanın birçok yerinde yasaklanmıştır. Trans yağlar maalesef ülkemizde bisküviden cipse, hazır keklerden gofretlere, margarinlerden krakerlere yüzde 30’lara kadar değişen oranlarda bulunduğu/kullanıldığı bilimsel deneylerde ortaya çıkarılmış bir gerçektir. Cipsler özellikle gıdalardaki istenmeyen tat duyularını bastırmak veya mamulü daha lezzetli göstermek amacı ile kullanılan glutamatlar da içermektedir.’’ TÜ-MER’in, son günlerde duyarlı sivil toplum örgütleri tarafından gündeme getirilen cipsler için sigara paketlerinde olduğu gibi ‘’sağlığa zararlıdır’’ ibaresinin yazılması çağrısını desteklediğini bildiren Efe, ancak temel çözümün insanların sağlıklı ve tabiî beslenmeyi teşvik etmek, katkılı ve sanayi ürünlerinden mümkün mertebe uzak durmak gerektiğini aşılamak, üreticileri de bu yönlü bir üretime teşvik etmek olduğunu kaydetti.

22.10.2008


Türkiye dişlerine bakamıyor

TÜRKİYE'DE ağız ve diş sağlığına gereken önem verilmiyor. Bu konuda titiz olan vatandaşların büyük çoğunluğu ise istedikleri tedaviye ulaşma imkânından yoksun.

Ülke genelindeki 330 milyon ağız ve diş sağlığı probleminin sadece 11 mil-yonuna müdahale edilmesi de bu yetersizliği ortaya koyuyor. Sorunun kaynağında ise hekim yetersizliği bulunuyor. Türkiye’de ağız ve diş sağlığı alanında yaklaşık 22 bin diş hekimi hizmet veriyor. Bunların 17 bine yakını özel muayenehanelerde, 5 bin 500’ü kamuda görev yapıyor. 4 bin kişiye bir diş hekimi düşmesi gerekirken Türkiye’de yaklaşık 32 bin kişiye bir diş hekimi düşüyor. Vatandaşların yüzde 70 gibi büyük bir bölümü sosyal güvencesi olması nedeniyle ağız ve diş sağlığı tedavilerinde kamu kurumlarını tercih ediyor. Yüzde 10’luk bölüm özel sektörden hizmet alıyor. Kamu kurumlarını tercih etmek zorunda kalan vatandaşların büyük çoğunluğunun talebine de hekim yetersizliği sebebiyle karşılık verilemiyor. Dünya genelinde diş ve diş eti rahatsızlıkları, yaygınlığı ve tekrarlama oranları nedeni ile insanların karşılaştığı en büyük sağlık sorunları arasında gösteriliyor. Çocuklardaki büyüme yetersizliği, düşük yapma ve kalp hastalığı gibi birçok hastalığı arttırıcı özelliği bulunan diş ve dişeti hastalıklarına karşı Türkiye’de yeterli mücadele yapılamıyor. Hemen hemen herkesin bir şekilde ağız ve diş sağlığı problemi yaşıyor olmasına rağmen sadece durumu acil olanlara müdahale edilebiliyor. Uzmanlar, toplumda her üç kişiden ikisinin ha-yatını çürük dişlerle devam ettirmek zorunda kaldığını ifade ediyor. Tedaviye giden hastaların ise büyük çoğunluğunun dişlerini kaybettiği belirtiliyor. Toplumun 247 milyonla en fazla dolgu şikâyeti olmasına rağmen 2007 yılında bu talebin sadece 2 milyon 559 bin 367’sinin karşılanabildiğini belirten Kural, 35 milyonluk diş çekimi ihti-yacının 4 milyon 471 binin, 39 milyon 500 binlik diş taşı temizleme ihtiyacının da ancak 3 milyon 68 bininin karşılanabildiğini açıkladı.

22.10.2008


Kış aylarında göz kurumalarına dikkat

ULTRAVİYOLE ışınların göze zarar verici etkilerinin kışın da sürdüğü, dolayısıyla bu aylarda da güneş gözlüğü takılması gerektiği bildirildi.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazmi Zengin, küresel ısınma ve ozon tabakasındaki incelme sebebiyle göz sağlığına daha fazla dikkat edilmesini önerdi. Güneşin en fazla ultraviyole ışınlarının göze zarar verdiğini ifade eden Prof. Dr. Zengin, ultraviyole ışınlarının sadece yazın değil, artık kışın da göze zarar verici etkilerinin arttığını söyledi. Prof. Dr. Zengin, bu sebeple yaz aylarında olduğu gibi kış aylarında da güneşin zararlı ışınlarından korunmasına özen göste-rilmesi gerektiğini belirterek, şöyle dedi: ‘’Ultraviyole ışınlar nedeniyle kış aylarında da güneşli havalarda güneş gözlüğü takmak gerekiyor. Bu açıdan yılın her döneminde güneşli havalarda güneş gözlüğü takma alışkanlığı kazanmakta büyük yarar var. Yazlık ve kışlık gözlük almaya gerek yok, tek gözlük yeterli olur.’’ Kışın karın da göze olumsuz etki yapacağını bildiren Prof. Dr. Zengin, kardan yansıyan ışığın güneşin zararlı etkisini arttıracağından, kayakçıların ve avcıların mutlaka güneş gözlüğü takmaları gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Zengin, kullanılacak gözlüğün camlarının polarize özellik taşımasında büyük yarar olduğunu, gözü güneşin zararlı etkilerinden koruyacak özellikte kaliteli güneş gözlüğü tercih edilmesinin yeterli olacağını belirtti. Kış aylarında dikkat edilmesi gereken bir başka konunun da göz kuruluğu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Zengin, şöyle devam etti: ‘’Kışın genelde ısıtılan ortamda bulunulduğu için göz kuruluğu riskine karşı da önlem almak gerekir. Bunun için kalorifer ya da sobayla ısıtılan yerlerde nem düzeyini arttırmak için, ısıtıcının yanına ya da üzerine su dolu kaplar konarak, kapalı ortamın nem dengesi sağlanmalıdır.’’

22.10.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır