"Gerçekten" haber verir 06 Eylül 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Şimdi artık tahliye bekliyorum

Ne Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yarın gerçekleşecek olan tarihsel Erivan ziyareti...

Ne de Türkiye’nin büyük övgü aldığı Şam’daki Ortadoğu gündemli 4’lü ‘istikrar için diyalog’ zirvesi...

Ben müstakbel ‘İkinci Şemdinli’ Vaka’sındayım... Önce bizim gibi ‘hukuksuzluğun’ esas olduğu bir ülkede hukuk adına küçük ve masum bir sorum var...

Önceki gün...

Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamada, ‘3 Eylül 2008 günü saat 11.30’da Kocaeli ili Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi, Kandıra Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunan Emekli Orgeneral Şener Eruygur ile Emekli Orgeneral Hurşit Tolon’u ziyaret etmiştir’ denildi.

O sırada aklıma gelmedi...

Ama sonra hatırladım...

Eğer söz konusu hukuk ise ‘sanık iki orgeneralin ziyaret edilememesi’ gerekirdi... Çünkü ‘ziyaret yasağı’ vardı... İlk delinen bu ‘ziyaret yasağı’ oldu...

* * *

Biz çabuk unutuyoruz...

O nedenle 22 Ağustos tarihli ‘Hurşit Tolon ve Eruygur’a Ziyaretçi Yasağı’ başlıklı haberi bir daha anımsatayım:

‘Ergenekon davası kapsamında tutuklanan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur ve İstanbul eski Birinci Ordu Komutanı emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un milletvekilleri tarafından ziyaret edilmesi savcılık kararıyla yasaklandı.

Edinilen bilgilere göre, CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Nur Serter, avukat eşliğinde geçtiğimiz hafta Tolon ve Eruygur’u ziyaret etmek için tutuklu bulundukları Kandıra’ya gitti. Prof. Dr. Serter’in Eruygur ve Tolon’la görüşme talebini Cezaevi Savcısına ileten avukatına ‘olumsuz’ yanıt verildi. Savcı, Tolon ve Eruygur’un avukatları dışında milletvekilleri de dahil ziyaretçi yasağı uygulandığını bildirdi.’

* * *

Dün Radikal Gazetesi’nde okudum: Tutuklu ve hükümlülerin kimler tarafından ziyaret edilebileceği konusu Cezaevleri Tüzüğü’yle düzenleniyormuş...

Cezaevindekileri ziyaret etmek için arada kan bağı bulunması gerekiyormuş...

Eğer kan bağı bulunmuyorsa, Cezaevleri Tüzüğü’nün 128. maddesine göre Cezaevi Savcısı’na dilekçe vermesi gerekiyormuş...

Ayrıca... Bu dilekçeye, görüşecek kimsenin neden görüşmek istediğini ayrıntılı bir biçimde yazması gerekiyormuş...

Cezaevi Savcısı’nın izin vermesi halinde görüşme gerçekleşiyor.

Burası Türkiye olduğu için...

Herkes gülümsemeyle de karşılasa ortada bir yasak ve tüzük var... Bunlar herhalde ‘çiğnensin’ diye imal edilmedi?

* * *

Daha önce cezaevi savcısı görüşme taleplerine, görüşme yasağı nedeniyle ‘olumsuz’ yanıt verirken, görüşmeci korgenerale neden ‘izin’ verdi?

Cezaevleri tüzüğü ‘kan bağı bulunmuyor’ ise görüşmeye cevaz vermiyor... O halde, ‘görüşmeci korgeneral’ dilekçe yazdı mı, yazdıysa ‘görüşme nedeni’ neydi? Hukuk ya var, ya yok... ‘Bazen var, bazen yok’ olur ise, ne olur? Dün söyledim, ‘İkinci Şemdinli’ olur...

* * *

Bu arada ‘terörle’ mücadeleyi ilk hedef alan TSK’nın, ‘Ergenekon Terör Örgütü’ sanıklarını ziyarete gönderdiği ‘ziyaretçinin’ adı ilk ‘Kutlu Cinayeti’yle duyulmuş’...

Hürriyet’in haberi şöyleydi:

‘Korgeneral Galip Mendi, Özel Kuvvetler’de uzun yıllar görev yaptı.

1992-1994’de Özel Kuvvetler Komutanlığı Okul Komutanlığı yaptıktan sonra 1996’da KKTC’de Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı’na atandı.

Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı, 23 Mart 1996’da yazdığı bir yazıda ‘St. Barnabas baskınını gerçekleştirenlerin kullandığı beyaz Renault Toros’un Sivil Savunma Teşkilatı’na ait olduğu doğru mudur?’ sorusunu yöneltti.

Sivil Savunma Teşkilatı’na eleştirilerini sürdüren Adalı, 6 Temmuz 1996’da Lefkoşa’da evinin önünde öldürüldü. Bu cinayetle ilgili suçlamalar yöneltilen Mendi, Türkiye’ye döndükten sonra 1997’de Özel Kuvvetler Komutan yardımcılığı yaptı, sonra da tuğgeneralliğe terfi etti.

Mendi, 2003 yılında Ledra Palas’ta özel bir oturum gerçekleştiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) bir heyetin Kutlu Adalı cinayeti ile ilgili sorularını yanıtladı.

Cinayetle ilişkisi olduğu iddialarını reddeden Mendi, 2002’de Türkiye’ye döndü.

Mendi, sürekli terfi alarak korgeneralliğe yükseldi.

AİHM Türkiye’yi, ‘Kutlu Adalı cinayetini yeterli ve etkin biçimde soruşturmadığı’ gerekçesiyle 95 bin Euro ödemeye mahkûm etmişti.’

* * *

Aslında, yazının bu noktasına geldiğimde... Yazının da, yazıyı uzatmanın da ‘manalı’ olmayacağı kanaatine vardım...

‘Terör’ mücadelesinden ‘Ergenekon Terör Örgütü’ davası sanıklarına kurumsal destek...

Savcı’nın ‘ziyaret yasağının’ delinmesi... Cezaevi Tüzüğü’nün de muhtemelen yok sayılması...

Parlamento üyesine çıkmayan ‘ziyaret izninin’, bu kez TSK üyesine çıkıvermesi... ‘Korgeneral ziyaretçinin’ kimliğiyle ilgili basındaki şaibe haberleri...

Denetimindeki bir bölgedeki Kutlu Ada cinayeti ‘iyi araştırmadığı’ için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkûm olan bir devlet...

* * *

Bu tablodan hoşnut olan var ise beri gelsin... Şimdi ben ‘cezaevindeki orgenerallere’ tahliye bekliyorum... Çünkü buralara yaraşan ‘evrensel hukuk’ değil...

Düpedüz ‘Şemdinli’...

* * *

Tüm sanıkları, emekli olmuş askerler başta olmak üzere tahliye edin... Hatta Şemdinli türü yeniden bir üst rütbeden geri döndürün... Hem de takdirname verin...

Savcıyı da meslekten men edin... Bizim ‘devlet geleneğine’ yaraşan budur... Kutlu Adalı Cinayeti’ni aydınlatmadığı için evrensel hukukun mahkûm ettiği zihniyetin Ergenekon’a nasıl bakmasını istiyorsunuz ki?

Star, 5 Eylül 2008

Mehmet Altan

06.09.2008


 

TSK’nın yargıya müdahale skandalı

Düşünebiliyor musunuz? İki emekli orgeneral, terör örgütü mensubu, hattâ yöneticisi olmak ve anayasal düzen aleyhinde darbe teşebbüsünde bulunmak suçlarından sanık olarak tutuklanıyor. Mahkeme, tutuksuz yargılanma taleplerini kabul etmiyor. Tutuklandıktan iki ay geçtikten sonra bu terör ve darbe sanıkları, bir korgeneral tarafından ziyaret ediliyorlar. Üstelik bu ziyaretin TSK adına yapıldığı açıklanıyor.

Bu olaya en hafif tâbiriyle bir ‘skandal’ demez de ne dersiniz?..

Bu ziyaretin ‘insanî’ maksatlarla yapıldığına aslâ inanmıyorum.

Yargılama sona ermiş bulunsaydı ve generaller mahkûm edilmiş

olsalardı, ‘TSK adına’ olmamak şartıyla kendilerine yapılacak ziyaretler insanî amaçlı sayılabilirdi. Ancak, henüz tutuklu sanık durumunda bulunan terör ve darbe zanlısı generallerin, TSK adına olduğu vurgulanarak ziyaret edilmeleri, yargıya açıkça müdahaleden başka bir anlam taşımaz.

Önceki Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa, böyle bir ziyareti akıl edememiş miydi? ‘Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır’ demeyiniz. Bu ziyaretin TSK adına gerçekleştirilmesi, hukuka ve demokrasiye meydan okumak demektir ve ‘yiğitlik’ değil ‘ocakçılık’tır.

TSK’nın bu dönemde başında bulunanların sebep oldukları bu skandal, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin manevî şahsiyetini temsil edemez.

***

Bazıları, ‘Efendim herkes konuşuyor, generaller niye konuşmasın?’ derler. Generaller ‘herkes’ten farklıdır. Çünkü ellerinde, milletin onlara vatan savunması için verdiği silâhlar vardır. Onları, herkesten farklı ve güçlü yapan da budur. Ellerindeki silâhı, sırtlarındaki üniformayı çıkarırlar, siyasete girerler, istedikleri gibi konuşurlar ya da terör sanıklarını ziyaret edebilirler. Lâkin, ellerinde silâh, sırtlarında üniforma varken konuşamazlar, yargıya ve siyasete müdahale edemezler. Aksi takdirde suç işlemiş olurlar.

Genelkurmay Açıklaması’nın sonunda bir de alay eder gibi ‘TSK’nın yargıya olan saygısı ve güveni tamdır’ deniliyor. Yargıya zerre kadar saygısı olanlar, âdeta mahkemeye gözdağı verir gibi terör ve darbe sanıklarını ziyaret edip ‘TSK adına ziyaret gerçekleştirilmiştir’ cakasıyla şecaat arz ederler mi?!..

Bu talihsiz ziyaret mahkeme kararlarını peşinen şaibeli hâle getirmiştir. Henüz bu emekli generaller hakkında hazırlanan ‘Ek İddianame’ dahi açıklanmamışken TSK’nın baskısına maruz kalan mahkeme, hangi kararı verirse versin, kararı tartışılacaktır.

Bir ‘Yeniçeri dayanışması’nı andıran bu ‘ocakçılık’ gayreti, korkarım başımıza büyük gâileler açacaktır.

***

Sırası gelmişken ‘Ergenekon Çetesi’ ile TSK bağlantısının da daha iyi sorgulanması gerektiğini işaret etmeliyiz. Bütün çağrılarımıza rağmen, TSK’nın üst yöneticileri Ergenekon iddiaları ile aralarına kesin bir çizgi çizememiştir.

Eski Jandarma Genel Komutanı ve yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Koşaner Paşa, Ergenekon Dâvası üzerine söylenenlerden şikâyet ederek Jandarma’nın yıpratıldığını söylüyor. İnsaf ediniz, sadece bizim Radikal’de bir hafta boyunca manşetten yayımlanan fişleme rezaletine karşı tek kelime cevap vermeyenler, JİTEM’in yasa dışı eylemleri konusunda suskun kalanlar, nasıl olur da yıpratılmaktan şikâyet edebilirler?

Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Babaoğlu da, Ergenekon’un ne olduğunun belli olmadığını söylüyor. Ben size anlatayım Paşam; Ergenekon, içinde çok sayıda generalin, albayın ve askerin yer aldığı bir terör örgütüdür. Dâvaya tesir edip küçümsemeye kalkacağınıza içinizdeki çetecileri temizlemeye çalışınız.

***

Halk arasında sık sık şu soruya muhatap oluyoruz: ‘Bu Ergenekon Dâvası, suçluları ortaya çıkarabilir mi?’ Eğer TSK’nın başındakiler Ergenekon sanıklarını ziyarete ve himayeye devam ederlerse elbette bu dâvadan netice alınması zorlaşır. Ergenekon da Şemdinli’ye dönüşür.

Kamuoyu, Ergenekon Çetesi’nin askerî bağlantıları bakımından şüphe içindedir. Çete’nin açıklanan önde gelen sanıklarının asker olması bu şüpheyi haklı kılmaktadır. TSK’nın, bırakınız çetecileri ziyarete gitmeyi, kendi içindeki çete bağlantılarını temizlemesi gerekir. Aksi takdirde, Ergenekon Çetesi’nin hukuk dışı eylemlerinin faturası TSK’ya çıkacak ve bu önemli kurumumuz itibar kaybedecektir.

Radikal, 5 Eylül 2008

Hasan Celal Güzel

06.09.2008


 

Bir ziyaret, bir sürmanşet, bir gaflet

“Temiz” olan ve “temiz” kalmak isteyen, mensup oldukları müessesenin de kendileri gibi “temiz” kalmasını, asla suça bulaşmamasını ve eğer varsa suça bulaşanlardan temizlenmesini arzulayan subaylar ne kadar gücenseler, kızsalar yeridir.

Zira Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yeni görevinde daha “Bismillah” demeden –ya da belki “laikliğe aykırı kaçacağından” haşa böyle bir şey demeyecektir ama, ne bileyim, “günaydın”, “heyamola,” “hoş bulduk” filan demeden- yaptığı ilk icraat, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bir bütün olarak töhmet altında bıraktı.

Ergenekon Davası tutuklusu emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon’u cezaevinde ziyaret ettiren ve bu ziyaretin “Türk Silahlı Kuvvetleri adına gerçekleştirildiğini” açıklatan Başbuğ’un bu girişimini, “ahde vefa” sınırları içinde algılayıp doğal karşılayan pek kimse yok.

Danıştay cinayetinde pay sahibi olmakla suçlanan bir “terör örgütü” ile ilişkili olması muhtemel iki şahsa, Genelkurmay’ın bu şekilde sahip çıkmasını “insani amaçlı” diye niteleyen Başbakan Erdoğan, bunu inanarak mı söyledi bilmiyorum ama kamuoyundaki genel kanaatin bu olmadığı bence aşikâr.

Aksine, dünkü gazetelerin birinci sayfaları, yorum sütunları ve hukukçuların değerlendirmeleri, Kandıra ziyaretinin, Taraf’ın da manşetten söylediği gibi “Ergenekon’a vefa” izlenimi yarattığını ortaya koyuyor.

* * *

Bu izlenimi paylaşmayıp paylaşanları da uyarmayı görev bilen Hürriyet gazetesi ise dünkü sürmanşetinde, Kandıra ziyaretinin, “Ergenekon’a vefa” anlamına gelmediğini kanıtlamak istercesine şöyle yazmıştı:

“Daha önce tutuklanan emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ü ziyaret etmeyen TSK, çeteleşmeye karışan eski mensuplarına destek olmayacağı mesajı verdi.”

Sağduyu sahibi her okura “nasıl yani” dedirtecek cinsten bir cümle bu...

Zira Genelkurmay’ın, Ergenekon davası konusunda bazı kesin hükümlere sahip olduğunu anlatıyor.

Hürriyet, sürmanşetinden basbayağı şunu söylüyor:

“Genelkurmay, Ergenekon sanığı Veli Küçük’ün ‘çeteleşmeye karıştığı’ kanaatinde olduğu için kendisini desteklememektedir.”

Gazete, ayrıca aynı cümlede şunu da ima ediyor:

“Genelkurmay’a göre, Hurşit Tolon ve Şener Eruygur çeteleşmeye karışmamıştır, dolayısıyla da karargâhça desteklenmektedir.”

Velhasıl, Hürriyet’e inanırsak, Genelkurmay’ın henüz görülmeyen bir davada, hakkında ağır iddialar olan bir sanığın “suçlu” olduğuna peşinen kanaat getirdiğini düşünmeliyiz; bununla beraber, aynı davanın tutuklusu, ancak haklarındaki iddianame henüz açıklanmamış iki zanlının ise “suçsuz” olduğuna, yine Genelkurmay’ın çoktan hükmettiğini anlamalıyız.

* * *

Hürriyet’in, ziyareti ve ardındaki saikleri savunup Genelkurmay’a destek vermek amacıyla sürmanşetine yazdığı bu cümle, Genelkurmay açıklamasındaki “Yargıya olan saygımız ve güvenimiz tamdır” ifadesini bir salvoyla yıkmıyor mu?

Tek başına bu cümle bile, Orgeneral Başbuğ’un “Kandıra ziyareti” kararının nasıl büyük bir gaflete tekabül ettiğini göstermiyor mu?

* * *

Genelkurmay’ın “açıklamalı Kandıra ziyareti”ndeki gafletin boyutu, hiç kuşkusuz, Şemdinli’de kitapçı bombalayan “iyi çocuklar”ı ve o “iyi çocuklar” hakkında iddianame yazdığı için görevinden olan savcıyı hafızasında taze tutanlarımız açısından büsbütün büyük.

Eruygur ve Tolon’a yapılan ziyaretin asıl hedefinin, Ergenekon Savcısı’nın dokunması gereken başka muhtemel zanlılara dokunmasını engellemek olduğunu düşünmemizin de nedeni yine hafızamız.

Savcı Zekeriya Öz’e, tıpkı Savcı Ferhat Sarıkaya’ya yapıldığı gibi, ülkenin silahlı kuvvetlerinin tepesi tarafından “Karşında biz varız” dendiği izlenimi yaratılıyor şimdi.

Yazık, gerçekten yazık...

Çünkü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, bu izlenimi yaratmakla, saygınlığına halel getirmemekle görevli olduğu bir müesseseyi tümüyle töhmet altında bırakıyor.

Hem de Savcı Öz iddianamesini, bu töhmeti önlemeye yönelik bir özenle yazmışken...

Ergenekon çetesine ait belgeler, örgütün Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yapılandığı yönündeki ifade ve imalarla dolu da olsa, iddianamenin ilgili bölümleri, bu müesseseyi çeteden ayrı tutma gayretini gözetmişken...

Açın iddianameyi, bakın.

Çetenin dokümanlarında ne zaman “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bünyesinde faaliyet göstermekte olan Ergenekon” sözü geçse, savcılık makamınca, o cümlenin başına “sözde” kelimesinin iliştirildiğini göreceksiniz.

Ergenekon örgütünün “sözde devlet adına,” “sözde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin parçası olarak” hareket ettiği yazılı iddianamede.

Savcılık, “Hayır, devletimiz ve ordumuz cani değil, kirli değil. İçindeki birileri, sözümona devlet ve ordu adına hareket ediyor, biz onları temizlemenin peşindeyiz” mesajını vermek istemiş.

Ve yeni Genelkurmay Başkanı, verdiği ziyaret talimatıyla, bu mesajın bütün hükmünü bir çırpıda silmeyi göze alıyor.

* * *

Eruygur ve Tolon’a “Türk Silahlı Kuvvetleri adına” yapılan ziyaretin diğer vahim yönü, Ergenekon davasının bundan sonraki seyrini de töhmet altında bırakmış olmasıdır.

Bir ziyaretle, Ergenekon davası konusunda “peşin hükümlü” ve Savcılık makamına karşı “tehditkâr” olduğu izlenimini yaratan Genelkurmay, aynı zamanda dünkü Vatan’da Okay Gönensin’in mükemmel ifade ettiği gibi, Eruygur ve Tolon’a ilişkin müstakbel adli tasarrufları da peşinen gölgelemiştir.

Gönensin’in deyişiyle, “Eğer tahliye edilirlerse söylenecek olan bellidir. Herkes tahliye kararının Silahlı Kuvvetler’in ziyaretle yaptığı ‘açık baskı’ sonucu alındığını düşünecektir”.

Açıkçası Genelkurmay, “desteklediği” iki emekli orgeneralin muhtemel tahliyelerinin, hatta muhtemel beraatlarının “adil” olmayacağı izlenimini yaratmıştır.

Doğrusu, bunca başarılı bir siftahtan sonra, Orgeneral Başbuğ’a söylenecek pek söz kalmıyor.

“Suizandan kurtulmak için, töhmet yerlerinden uzak durulmalıdır” diyesim geliyor ama bunun da “laikliğe aykırı” sayılacağından emin olduğum için, burada bitiriyorum.

Taraf, 5 Eylül 2008

Yasemin Çongar

06.09.2008


 

Askerin ’kurumsal ziyareti’ doğru olmadı

ERGENEKON Davası’nın “emekli orgeneral” sıfatını taşıyan iki tutuklu sanığına Türk Silahlı Kuvvetleri adına yapılan ziyareti onaylayabilmek mümkün değil.

Söz konusu dava nedeniyle tutuklanan sanıklar, askeri darbe planları yaptıkları iddiasıyla oradalar. Ve o sanıklarla kurumsal bir ilişkinin kurulmuş olması, davanın geleceği açısından hayırlı olmayacak.

Değişik nedenlerle hapishaneye düşen arkadaşları ziyaret etmekte yadırganacak bir durum yok.

Şener Eruygur’un da, Hurşit Tolon’un da yakın arkadaşları, muvazzaf görevde olsalar bile böyle bir ziyaret yapabilirlerdi, kimsenin de buna söyleyecek bir şeyi olmazdı.

Ancak ziyaretin “TSK adına” yapıldığının özellikle vurgulanmış olması, Silahlı Kuvvetler komuta kademelerinin bu davayla ilgili tutumunu da açıklıkla vurgulamak demek.

Demokrasimizin geleceği açısından bu doğru bir tavır değil. Herkes kendi işini Anayasal sınırlar içinde kalarak yapmaya çalışmalı. Asker kendi görevini, yargı kendi görevini!

İddia makamının, iktidarın ve anamuhalefet partisinin bu davayı siyasallaştırma çabası, zaten sürmekte olan ciddi soruşturmaya zarar verici nitelikte.

Bütün bunlara bir de askerin eklenmesi gerekmiyor!

Hürriyet, 5 Eylül 2008

Mehmet Y. Yılmaz

06.09.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır