Kara Kuvvetleri Komutanlığını, Genelkurmay Başkanlığına atanan Orgeneral İlker Başbuğ’dan devralan Orgeneral Işık Koşaner’in devir teslim töreninde yaptığı konuşmayı okuyunca, iki şey düşündüm:
Birincisi, neden bu askerler yekten ve doğrudan ‘demokrasiye’ taraf olmazlar?
İkincisi, çok ciddi kavramsal yanlışlarla dolu, ayrıca da nezaketsiz bu konuşmaları acaba kimler yazar?
* * *
Toplum ‘Demokrasi kültüründen’ nasibini almamışsa, ‘yetkililer’ de nazik olamıyor.
‘Kendi gibi düşünmeyeni’ çok ağır ifadelerle ve anında suçluyor.
Orgeneral konuşmasındaki şu pasaja bakın: ‘Bu kapsamda etnik kimlikçilik, cemaatçilik, kültürel farklılık gibi alt kimlikleri ön plana çıkaran girişimlerle ulus devlet yapısı dağıtılmaya çalışılmaktadır.
Küresel güçler tarafından kurgulanan ve ülke içi medya, bazı akademik ve sermaye çevreleri ile sivil toplum örgütleri içine yuvalanan postmodern bir tabakanın oluşturduğu propaganda ve etki ağı; ulusal birlik, ulusal değerler ve güvenlik parametrelerinin zayıflatılması ve çözülmesi yönündeki gayretlerini sürdürmektedirler.’
Amacım Türkiye’deki üslup ve içerik sefaletinden yakınmak olmasa, kendi gibi düşünmeyenleri ‘küresel güçler tarafından kurgulanmakla’ suçlayan Orgeneral Işık Koşaner’e, kimsenin ne olup bittiğini pek de bilmediği ‘İncirlik Askeri Üssü’ konusundaki fikrini sorardım.
Ama sormayacağım.
Sadece bazen insan kendinin de ‘yanılmakta olduğunu’ veya ‘kendisinden farklı düşünmenin de’ mümkün olabileceğini düşünmesini tavsiye edeceğim.
Konuşma öncesi, AB’nin 2000 yılında kabul ettiği ‘Temel Haklar Şartı’na göz atılmış olsaydı, ‘alt kimliklerin’ bölücülük değil, ‘insan odaklı’ yeni demokrasi anlayışının da özü olduğu görülürdü... O nedenle bu konuşma AB üyesi hiç bir ülkede yapılamaz, yapılırsa da komik olur.
Kendini ‘doğru ve sabit’ diğerini ‘kurgulanmış’ olarak suçlamak demokratik de değil, nazik de değil.
* * *
Tarihsel değişim sürecinde kaçınılmaz olarak feodalitenin yerini merkezi imparatorluklar, imparatorlukların da yerini ulus-devletler alırken, bu süreçte imparatorluklara sahip çıkmak ne ise... Bugün yeni Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yaptığı da o.
Hâlbuki yukarıdaki örneklerin de gösterdiği gibi sosyal yapı değiştiği için, başta ‘ulus-devleti’ inşa eden Fransa olmak üzere dünya, küreselleşmenin rüzgárında ‘yeni bir sosyal örgütlenme modeli’ arıyor... Sınırların, ulusal para birimlerinin tarih olduğu AB yeni bir ‘örgütlenmeden’ başka nedir zaten?
Sosyal yapı değişince, toplumsal örgütlenme de değişir.
Bunları yok sayıp...
‘Tarihin temposunu’ ve ‘zamanın ruhunu’ idrak edenlere ‘küresel güçler tarafından kurgulanmış’ demek, bir hoca olarak benim açımdan, çok eksik bilgi ve yeryüzünde olup biteni çok yetersiz okuma anlamına gelir.
Askerlik başka, bilim başka.
Herkesi asker yapmaya, asker gibi düşünmeye, daha da öte, yanlış düşünmeye zorlamanın ne anlamı var ki?
* * *
Bir cümle daha...
‘Türk Silahlı Kuvvetleri ulus devlet, üniter devlet ve laik devletin korunmasında her zaman taraf olmuş ve olmaya devam edecektir.’
Önce bir kavram hatası...
‘Üniter devlet,’ bir yönetim biçimi... Bunun alternatifi ‘federasyon’... ABD, Almanya, İsviçre bu tip ülkeler.
Bunun ‘toprak bütünlüğü’ ile hiç bir ilgisi yok... ‘Üniter’ kavramı ‘merkezden yönetim’ anlamına kullanılmakta.
‘Üniter’ kavramı eğer, ‘toprak bütünlüğü’ anlamına kullanılıyorsa, kavramsal hata.
Yok, eğer doğru olarak ‘merkezi devlet’ anlamına kullanılıyorsa, bu da demokratik hata... Çünkü yönetimin üniter ya da federal olup olmayacağına karar vermek ‘askerin’ değil, parlamentonun işi...
* * *
Ayrıca da...
TSK neden ‘demokrasiden’ yana taraf değil?
Demokrasi zaten laikliği kapsıyor... Ama laiklik demokrasiyi kapsamıyor... Unutmayın ki Saddam da laikti...
AB’yle müzakare yürütüyoruz ama TSK ulus-devlet’ten yana.
AB’yle müzakere yürütüyoruz ama TSK demokrasiden değil, Diyanet işi laiklikten yana.
AB’yle müzakere yürütüyoruz ama ‘üniter’ kavramını ‘toprak bütünlüğü’ sanıyoruz. AB’yle müzakere yürütüyoruz ama ‘yönetim metoduna’ parlamento değil, askeriye karar veriyor.
* * *
Tartışılacak bir cümle daha...
‘Cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak iç siyasetle ilgili değildir.’
Madem siyaset değil, neden ‘demokrasinin temel niteliklerine’ sahip çıkmıyorsunuz?
Siyaset değil ise, ‘Tek parti rejimini biçimlendiren Kemalist Cumhuriyet yerine neden demokratik cumhuriyet şiarını benimsemiyorsunuz?’
‘Cumhuriyet’in temel niteliklerinde’ ısrarlı olmak, ‘ben Kemalistim’ demek... Ayrıca ‘altı ok’çuyum’ demek... Orada da ‘demokrasi’ olmadığına göre ‘varsın olmasın’ demek.
* * *
Uzatmaya gerek yok ama insan üzülüyor...
Koşaner kimseleri suçlamadan ‘Demokrasiden, küreselleşmenin nimetlerinden ve AB standartlarından’ yana taraf olduklarını söylese, konuşması mı ‘anlamsızlaşacak’ veya ‘küresel güçler tarafından kurgulanmış’ sayılacaktı?
Yoksa daha çağı özümseyen, tarihe karşı durmak yerine onun aktığı istikamette toplumun zenginliğini ve özgürlüğünü savunan daha hatasız bir metne mi imza atmış olacaktı?
* * *
Demokrasiye...
Küreselleşmeye...
Ve AB’ye karşı bir militer zihniyet, Türkiye’ye haksızlık olmuyor mu?
STAR, 29 Ağustos 2008
|