Bedrettin Dalan Yeditepe Üniversitesi'nde sivrisinekleri tamamen yok edecek bir proje üzerinde çalıştıklarından bahsetti. Peki ekosisteme böyle bir müdahale yapmak doğru mudur?
Yeditepe Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Bedrettin Dalan, önceki gün üniversitelerinde yaptıkları kök hücre çalışmaları ile ilgili basın toplantısında insanlık için tehlike oluşturan sivrisinekleri tümüyle yok edecek çalışmaların üniversitede tamamlandığını söylemişti. Dalan, ‘’Çalışmalar inşallah tamamen bittiğinde, insanın bir düşmanı daha yer yüzünden yok olacak. Sivrisineğin larvasını tamamen yok eden çalışmalar bakteriyel çalışma ile bitirildi’’ şeklinde konuşmuştu. Dalan’ın sivrisinekler ile ilgili yaptığı bu açıklama tam da arıların ve sineklerin birden bire kaybolmaları ile ilgili tartışmaların yaşandığı günlere denk gelince, biz de bununla ilgili bir araştırma yaptık. Gerçekten sivrisinek türü yok edilmeli miydi? Bu insanlığın yararına bir girişim midir? Yaptığımız küçük bir araştırma sonucu gördük ki, dünyada herhangi bir türün yok edilmesi tabiat dengesini baştan sona sarsacak sonuçlara yol açabilir. Zira Türkiye’nin bilim denilince ilk akla gelen kurumlarında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)’ın resmi internet sitesinde “Sivrisineklerin doğaya sağladıkları fayda nedir? Daha doğrusu böyle bir faydaları var mıdır? Onlar olması doğanın dengesi bozulur mu?” şeklinde sorulan bir soruya TÜBİTAK uzmanlarınca verilen cevapta aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Bir canlının ekosistem içerisinde tanımlanabilecek rolüne, besin ve enerji zinciri-ağları içerisinde bulunduğu yere, ilişkilerinin bütününün kendisine biçtiği işe “niş” adı veriliyor. Bir canlı türünün yok olması, eğer ekosistemde onun nişini doldurabilecek bir canlı bulunmuyorsa, kesinlikle doğal dengede aksamaya sebep olur.”
SİVRİSİNEKLER İNSANLIĞIN DÜŞMANI MI?
TÜBİTAK’ın bu açıklamasında yaratılan her türün ekosistem denilen büyük tabiat düzeninde bir görevi ve yeri olduğu anlaşılıyor. Bazı görevler kesinlikle hayati önem taşırken, bazılarının ise ikame edilebilir nitelikte olduğu görülmekte. Ancak suni bir şekilde ekosistemin herhangi bir birimine yapılacak bir müdahalenin riskleri de oldukça fazla. Zira kelebek etkisi gibi gayri fıtri küçük bir müdahale bile çok büyük felaketlere yol açabilmekte. Peki sivrisineklerin Bedrettin Dalan ve Yeditepe Üniversitesi’ndeki uzmanların belirttikleri gibi “insanlığın düşmanı” olduğu ve “tamamen yok edilmeleri gerektiği” doğru mudur? Daha da önemlisi sivrisineklerin varlığının sebep ve hikmeti nedir? Dilerseniz önce bu mikro canlıları bir tanıyalım. Bir sivrisinek basitçe, baş, gögüs, ve karın kısmından oluşur. Başının iki yanında antenleri vardır. Erkek sivrisinekler, dişileri kanat çırpma seslerinden tanıyabilirler. Göğüs kısmında kanatları ve 3 çift ayakları bulunur. Karınları ise onlara kendi ağırlıklarından fazla kan emme şansı tanıyacak biçimde esnek bir deriye sahiptir. Böylece şişerler ama patlamazlar. Kan emerek beslenen “sivrisinek” çok mükemmel bir pompalama mekanizması kullanır. “Sivrisinekler” vücutlarının altı katı kan emerler; bu 15 dakikada 300 mikrolitre kan demektir. Bu bir insanın aynı süre içinde 200 kilo su içmesine denktir.
BESİN ZİNCİRİNDE ÖNEMLİ YERİ VAR
Burada en önemlisi ise sivrisineklerin besin zincirindeki yerleridir. Ekosistemde her türün besin zincirinde bir yeri vardır bu hayati bir önem taşır. İşte böylece, kurbağalar, balıklar, kertenkeleler, bukalemunlar, kuşlar, yarasalar ve böcek larvaları sivrisinek ve larvalarıyla beslenirler.
Sivrisinekler hastalık bulaştırmada oldukça etkin olduklarından son yüzyıllarda sivrisineklerle mücadele etmek için kimyasal ve biyolojik bir çok yönteme başvurulmuştur. Yeditepe Üniversitesi’nin yaptığı çalışmada muhtemelen bu türden bir çalışmayı içermektedir.
EKOSİSTEME MÜDAHALE EDERSEK NE OLABİLİR?
Prof. Dr. Orhan Kural “İnsanlığın Bencilliği ve Ekosistem” başlıklı bir makalesinde DDT denilen sivrisinekleri yok etmek için kullanılmış bir kimyasal ile ilgili şu ilginç olayı aktarır: “DDT 1874 tarihinde bir Alman Kimyacı Othmar Zeidler tarafından bulunduktan 65 yıl sonra İsviçre’li Kimyacı Müller tarafından “böcekleri yok ettiği anlaşılmış” ve bu kişiye bir de üstüne 1948’de Nobel ödülü verilmiş. Ne de olsa her şey insan için değil mi? Bakın neler oldu DDT’nin ilerleyen yıllardaki öyküsünde! Endonezya’nın Borneo Adası’nda Dünya Sağlık Örgütü’nce 1950’li yıllarda sıtmaya karşı DDT kullanıldı. İlk yıllarda çok başarılı (?) bir mücadele ile sivrisinekler ve sıtma hastalığı kontrol altına alınmış ancak bir süre sonra veba salgını ortaya çıkmış ve sazlardan yapılan çatılar çökmeye başlamış. Bilimsel çalışmalar yapılmış ve DDT’nin tırtılların düşmanı olan faydalı böcekleri öldürdüğü anlaşılmıştır. Predatörleri ortadan kalkan tırtıllar çoğalmış, sazları yemeğe başlamışlar, evlerdeki hamamböceklerinden bulaşan DDT, beslenme yolu ile hamamböceklerinden kertenkelelere geçmiş ve onların da ölümüne neden olmuştur. Bu şekilde tüm ekosistem bozulmuş. Kedi popülasyonu azalınca bu defa adada fareler artmış ve veba salgını çıkmış... Daha sonra ise DDT hızlı bir kuş katili oldu çıktı. Sıtma hastalığı tedavi edilebilir ama ekosistem “asla”.... 30 yıl sonra önce ise DDT denen zehire Nobel ödülü veren İsveç’te, ardından da tüm dünyada kullanımı yasaklanmıştır.”
BİR DAHA DÜŞÜNÜN
İşte ekosisteme yapılan basit bir müdahalenin yol açabileceği sonuçları bir bilimadamının sözlerinden dinledik. Şimdi sormak gerekiyor, sivrisinekleri gerçekten tamamen yok etmenin doğru bir karar olduğundan emin misiniz?
|