Bilmem nefesin üzerinde uzun uzadıya düşünen ve duran oldu mu aramızda? Aramızda diyorum; çünkü Uzakdoğu mistisizmi nefes eğitimi üzerinde çok durmuştur, nefes alıp verme teknikleriyle kendi yöntemlerince aydınlanan yığınca insanları var.
Bir an nefes alamadığımızı düşünelim. Sonuç ölüm olmaz mı? Nefesle hayatımız arasında çok sıkı bir bağ var. Hayatımız nefes alıp vermemize bağlı. O kadar ki nefes alırsak yaşarız ve nefes alamazsak ölürüz.
Doğumumuzdan ölümümüze kadar hiç değişmeyen mekanizmamız nefes alış verişimizdir. Her yıl hücrelerimiz yenileniyor; organlarımız dönem dönem değişikliğe uğruyor. Çocuk oluruz, genç oluruz, hasta oluruz, mutlu oluruz, mutsuz oluruz, severiz, nefret ederiz, öfkeleniriz, ne olursak olalım ve ne yaparsak yapalım, yaşadığımız sürece her halimizde her an nefes alırız. Ama nefesimizde bir değişiklik olmaz. Hatta ana rahminde iken bile nefes alırdık. Ama ağız yoluyla değil, göbek bağımızla bunu gerçekleştirirdik. Ana rahminden ölünceye kadar sürekli nefes. Hayatın ayrılmaz bir olgusu…
Nefes alıp vermek de elimizde değil. Birkaç dakika nefes alıp vermesem ne olur diyemeyiz. Uykudayken, baygınken ve komadayken de nefesimiz durmaz. Hiç müdahale edemediğimiz bir şey varsa bedenimizde, o da nefesimizdir. Doğumla ölüm arasında tek değişmeyen şey. Nefesin kesilmesi ölümle eşdeğerdir. Nefes almazsak et yığını haline geliriz. Diğer taraftan nefesle hayatımız eşanlamlıdır. Bazen birinin ölümünü duyurmak için, “nefesini noktalamıştır” deriz. Nefes alıveren insan canlıdır. Bu yüzden nefese canlılık derler. Yine bu yüzden Hindistan kültüründe nefesin insanın olgunlaşmasında büyük önemi var.
İnsan, hayatını nefesine borçludur. Nefes de elimizde olmadığına göre, her an nefes mekanizmasının asıl sahibine nefeslerimiz kadar teşekkür etmek ne kadar yerindedir. Nefesin önemini astımlılar, ciğer hastaları daha çok bilir. Doya doya nefes alamadıkları için ıztırap çekenler, bolca nefes alabilecekleri iyileşme günlerini iple çekerler. Bir nefes için neler verilmez ki!
Hayatımızın bu kadar önemli mekanizmasının gelişigüzel kullanılmasının büyük israf olacağına inanıyorum. Üstelik nefeslerimiz sayılı iken. Birçok işlerimiz nefesle ilgili değil mi? Müzikle uğraşanlar ses eğitimleri yanında nefes eğitimini de alırlar. Diksiyon nefesle yakından ilgili. Bir yerimizdeki ağrıyı düzenli ve derin nefes alıp vermekle en aza indirebiliriz. İnanıyorum ki, bu mekanizma daha birçok değişimlerimize kaynaklık edebilecektir. Derinden ve düzenli nefes almak, bir ferahlık ve rahatlık sağlamaz mı? İçimizde bir sıkışma ya da bunaltı hissettiğimizde derinden nefes alıp rahatlamıyor muyuz? Diyeceğim o ki, nefes alıp vermenin de kendine göre bir tekniği var ve olmalı.
Nefes alıp vermenin ne tekniği olur diye söylenenlerimiz de olacak. Ama mademki ölünceye kadar bizden ayrılmıyor, ona daha değişik anlamlar ve işlevler yüklemede bir mahzur olmaz. Nefes teknikleri Uzakdoğu’da sıkça kullanılmaktadır. Asya’nın aşağı yukarı tamamına yakın bu teknikleri kullanmıştır. Tibet, Çin, Tayland, Seylan gibi ülke insanları kullanarak mutlu olmayı denemişlerdir. Nefes tekniği Buda ile özdeşleşmiş; Budistlerin aydınlanma aracı haline gelmiştir ve Buda “İçeri girerken ve dışarı çıkarken nefesinin farkında ol!” demekle bu tekniği özetlemiştir.
Bizim değerlerimiz elbette çok. Bu değerlerimizden azamî yararlanmak için hayatımızla özdeşleşen nefesimizi daha ölçülü kullanmamız yerinde olmaz mı? Nasıl nefes alıp verelim? İsterseniz bundan gelecek hafta söz edelim.
|