KIYMETLİ Bursalı bir işadamı olan Eyüp Otman Beyefendi, “Kariyer” sayfasındaki yazılarıma neden devam etmediğimi sordu. Ben de “Zihin Tutulması”na dûçar olduğumu ve bu yüzden birkaç haftadır yazı yazmadığımı söylemiştim. Kendisi, “Sizin yazılarınızı muhasebecilerimle birlikte okuyoruz,” diyerek sağ olsun bizi motive ettiler.
Bu “Zihin Tutulması” da nereden çıktı diye sorarsanız, “kul” olmanın sırlarından biri olduğunu söyleyebilirim. Yani, insan cüz'î bir irade ve meyille bir şeyi yapmaya sadece karar veriyor, ama eylemleri yapan kendisi değildir. Eylemleri yaratan Allah’tır. Bizim zihnî melekelerimizin tasarlayıcısı ve çalıştırıcısı O’dur. Nitekim bir trafik kazasında hafızası silinen bir insanın eski hafızasını geri getirme gücü yoktur. Hafızayı tekrar formatlayacak olan da O’dur. Eğer benim zihinsel melekelerimi silecek olursa, benim düşünecek, tasarlayacak, okuyacak ve anlayacak; anladığımı yazacak neyim olabilir ki?
Bütün bunları derken, aklıma ünlü san'atçı Perihan Savaş’ın bir trafik kazasında içler acısı bir vaziyet alan kocası Yılmaz Zafer geldi. Önceleri oldukça zeki, yakışıklı ve becerikli olan Yılmaz Zafer, bir trafik kazası geçirince bütün bu özelliklerden mahrum olmuştu. Haberlerde, onunla ilgili oldukça ibretlik manzaralar izlemiş ve insanın ne kadar aciz olduğunu düşünmüştüm. Ancak, Perihan Savaş kocasını o halde terk etmemiş, bir çocuk gibi üzerine titremişti. İşin o tarafı da takdire şayan bir davranış biçimiydi.
Bu bağlamda, insan olarak hepimiz kendimizi bir otokontrole tabi tutmalı ve rektefe ameliyeleri yapmalıyız. Yani, benim aklımı, zihnimi, düşünce dünyamı, hafızamı vs hassalarımı veren Yüce Yaratıcıdır. O koskoca güneşi, ayla perdelediği gibi, benim zihnimi de perdeler ve ben hiçbir şeyi düşünemez olurum. Zihin tutulması, güneş tutulması gibi bir şeydir bu bağlamda. Zihnimi ve zihinsel melekelerimi “zihin tutulması” ile tutmuştu Yüce Yaratan. Yazamaz olmuştum. Aklıma hiçbir şey gelmez olmuştu. Şunu iyi anladım ki, zihnimi donatan ve açan O olduğu gibi, atıl hale getiren ve tutan da O’dur.
Biz sadece cüz'î bir meyil gösteriyoruz ve beynimizin işlem merkezleri, akson ve dentritleri muhteşem bir sistemle çalıştırılıyor. Beynimizde, bir kelimenin yazılması için, binlerce işlem yapılıyor ve ben bu işlemlerin mahiyetinin künhüne vakıf değilim. Beynimin daha ne kadarlık kısmını kullandığımı dahi bilmiyorum. Yani yapan ben değilim. Yapan da yaratan da O…
İnsan olarak haddimizi bu çerçevede değerlendirmeliyiz. Yani, bir cüz'î iradeyle pozitif veya negatif şeylerin olmasını arzu ediyoruz; meylimizi o yönde istimal ediyoruz. Gerisini yapmak bizim işimiz değil. Beynimizdeki sistemleri ve karmaşık işlemleri hatasız bir şekilde işleten Yüce Yaratıcıdır. Narsislerin boğulduğu nokta burasıdır. Her şeyi kendileri yapıyor zannediyorlar. Enaniyetlerinin ve süper egolarının istiklâliyetini ilân ediyorlar. İrtibatsız bir irade gücü ile her şeyi hallettiklerini zannediyorlar. Oysa, Yılmaz Zafer vak'asında olduğu gibi, ellerinden çıktığında geri getiremiyorlar. Demek ki, veren de O; alan da O…
Bu mülâhazalarla, tekrar sizinle buluşmaktan büyük memnuniyet duymaktayım. İnşallah benim Rabbimin izni çerçevesinde O’nun verdiği zihinsel melekelerimi işleterek size faydalı olmaya çalışacağım. Dursun Sivri Ağabeyimin dediği gibi, sorumluluk duygusuyla hareket ederek, insanlara faydalı olmayı prensip haline getirmeye çalışacağım. Sizin eleştirileri ve takviyeleriyle olgunlaşmaya ve fikir, bilgi, dayanışma gibi değerleri birbirimizle paylaşma zevkini tatmaya çalışacağım.
Tekrar sizlere merhaba demek istiyorum.
Saygılarımla..
|