Mühim bir sorunumuz var. Biz bina yapmasını bilmeyen bir toplumuz. Koca bir millet olarak son 50 yılda bina yapmasını komple unuttuk. Bina adını verdiklerimiz insanı kanser hastası yapacak kadar çirkin bir takım tuğla ve beton yığıntıları sadece. Ne dayanıklı, ne de güzel. Acıklı bir takım üst üste, yan yana hücreler. Ama kesinlikle bina değil.
Mağara devri adamına ver aynı malzemeyi, o da aşağı yukarı bu kadar çirkin ve entipüftü şeyler yapmayı becerir. Bu ülke nasıl oldu da bu kadar geriledi insan inanamıyor. Zira çok uzak değil bundan yüz yıl öncesine kadar bu ülke insanı “gerçek” binalar yapmayı beceriyordu. Hem güzel hem dayanıklı olan sivil mimari örneklerinin üç beş arta kalanını memleketin her köşesinde görmek mümkün. Çayelili de yapabiliyormuş, Bursalı da yapabiliyormuş, Mardinli de Konyalı da... Bu topraklar gerçek bina nedir biliyor yani. Üç kuşak öncesi, zengin değildiyse bile bir görgüye sahipti ve haysiyetli, estetik ve dayanıklı binalar yapabiliyor, yaptırabiliyordu. Başka türlüsü düşünülemiyordu bile.
Ama şimdi tümüyle unutmuş durumda. Sadece 100 yıl içinde 10 bin yıl geri gidebilmiş bir ülkeyiz. Açıklamalara şiddetle muhtaç bir durum.
Ben açık söyleyeyim apartmanlara zaten ama gökdelenlere falan da güvenmiyorum. Sadece boyu çok uzatılmış gecekondular gibi geliyor bana onlar. Zira ultra modern bir alışveriş merkezinde yağmur yağdığında camlardan içeriye şakır şakır su aktığını görmüş bir insanım ben. Yalıtımda bu kadar özensizlik varsa temelde niye olmasın? Yalıtımı da temeli de aynı adamlar yapıyor, aynı mühendisler denetliyor zira. Planlar pek güzel, pek doğru, pek depreme dayanıklı çizilmiş olabilir (şimdi durduk yerde Mühendisler Odasının protestolarını üzerimize çekmeyelim) ama uygulayan da bakalım o kadar özenli mi?
Kaçak Kur’an kursu patladı, 18 yoksul kızcağız öldü, aileleri perişan oldu şimdi millet kaçak Kur’an kurslarına taktı.
Takalım tamam ama patlayan Kur’an değil ki! Patlayan ne Kur’an ne kurs. Patlayan bina. Yani Konyalı da olsa, Çayelili de olsa, Mardinli de olsa Türklerin (ve Kürtlerin) yapmayı beceremedikleri o “şey”. Ne temelini, ne planını, ne tesisatını, ne çatısını, ne giderini, ne fosseptiğini ne bahçesini becerebildikleri o “şey”.
Bundan bir iki hafta önce hatırlarsanız bu ülke köpük faciasını da yaşadı. Otelin birinde birkaç kişi saçma bir tesisat hatası yüzünden hayatını kaybetti. Turizmi sorgulayan oldu mu?
Söz konusu binada diyelim fen dersleri, matematik dersleri ve hatta inkılap tarihi dersleri verilseydi durum değişecek miydi? Matematik öğrencileri hayatını kaybetseydi suçlu matematik mi olacaktı? Çağdaş, laik, demokratik eğitim veren okulların tesisatlarına, temellerine, çatılarına güveniyor musunuz yoksa siz?
“Bu analar babalar nasıl insanlardır, nasıl evlatlarını buraya terk edebilmiş? Bu nasıl bir dini gözü dönmüşlüktür? Kur’an kurslarının hepsini derhal yasaklayalım” diye feveran etmiş bir okur. (Okurlar karışıyor böyle arada..)
Üniversitedeki ilk yılım korkunç barakalarda geçti. Zira binası henüz olmayan üniversiteleri eğitime açmak gibi saçma bir huyumuz vardı. (Halen var mıdır bilmiyorum) Ana binanın inşaatı devam ederken bizleri de barakalara tıkmışlardı. Çok soğuk günlerde aynı kampus içindeki Atatürk Eğitim Fakültesi’nin sınıflarında ders görürdük zira barakalarımıza ısıtma tertibatı yapmak kimsenin aklına gelmemişti. (Burası Antalya ya! Veya bizler kutup ayısıyız ya...) Biraz daha güvendeyiz derken rüzgarlı bir günde iki sıra arkamdaki kızın başına çerçevesi ve camıyla birlikte komple pencere düşmüştü. Dehşet verici bir şeydi. On on beş dikiş atılmıştı kızın başına. Kur’an kursunda değildik, siyasi bilimler dersindeydik.
Bu durumda ne diyeceğiz? “Bunlar nasıl analar babalardır, bu nasıl bir ‘fenni’ gözü dönmüşlüktür? Üniversitelerin hepsini yasaklayalım” mı?
Resmi veya sivil, okul binalarımız da çok kötü, iş yerlerimiz de çok kötü, evlerimiz de çok kötü... Kur’an kursu olarak kullanılan bina da tabii ki kötü.
Bina yapmasını bilmeyen toplumlar ilkel toplumlardır. Binalarına bakıp zihni gelişmişlikleri hakkında bir fikir sahibi olabilir insan.
Türkiye topraklarını fazlasıyla gezmiş biri olarak söylüyorum ki manzara feci.
Vatan, 4 Ağustos 2008
|