Anayasa Mahkemesi’nin ‘ölçülü biçili’ kararı, AKP’ye destek olan kesimlerde (örneğin Anadolu sermayesi) biriken gerilimi bir anda sıfırladı.
Halbuki karar öncesinde bu kitlenin sinirleri tel teldi. Mağduriyet duyguları, her geçen gün yoğunlaşıyordu.
Eleştiriler de ertelenmişti: Mesela ürettiği malın çoğunu ihraç eden ama döviz kurları nedeniyle sürekli kaybeden kesim dahi susmuş, bekliyordu.
Şimdi ise “Hadi bakalım, artık ekonomiyi konuşalım” diyorlar ve kendi açılarından da haklılar.
Özetle, “Hatice’ye değil, neticeye bak” anlayışı hâkim oldu. Madem parti kapatılmadı, o halde “yola devam.”
Ancak çok önemli bir nokta neredeyse unutuldu: AYM’nin, Meclis tarafından değiştirilen 10’uncu ve 42’nci Anayasa maddeleri hakkında 5 Haziran’da aldığı iptal kararı.
O karar Anayasa’ya da, demokrasiye de, cumhuriyete de aykırıydı.
Anayasa’ya aykırıydı: Çünkü AYM, Anayasa değişikliklerinde ancak ‘biçim’ denetimi yapabilir, ‘içeriğe’ bakamaz. Bu zaten kapı gibi bir Anayasa hükmü ama AYM, düpedüz suç işleyerek o kararı verdi.
Demokrasiye aykırıydı: Çünkü demokrasi bir hak ve özgürlükler rejimidir. AYM üniversiteyi kazanan türbanlı kızların eğitim ve dilediğince yaşama hakkını ellerinden aldı.
Cumhuriyete aykırı: Kuvvetler Ayrılığı ilkesi (yani; Yasama, Yürütme ve Yargının net ayrımı) modern devlet anlayışının en temel ilkelerinden biridir. AYM, Yasamanın yetki alanına müdahale ederek, o ilkeyi de çiğnedi.
Ama partinin kapatılmaması biriken gazı aldığı için, artık kimse geriye bakmayacak.
AKP’nin kurtulmasıyla birlikte o korkunç “10 ve 42 kararı” da meşrulaşmış oldu.
Yani kapatma sürecinde AYM, kendisine Anayasa tarafından çizilen sınırlara tecavüz ederek bir ‘ yargıçlar iktidarı’ (jüristokrasi ) kurdu.
Artık AYM, aklına yatmayan, üyelerinin siyaseten karşı çıktığı her türlü Anayasa değişikliğini iptal edebilecek.
Niye ‘ her türlü’ diyorum? Çünkü bizim temel Anayasal değerlerimiz ‘laiklik’ten ibaret değil. Daha bunun ‘demokrasi’si var, ‘sosyal’i var ‘hukuk devleti’ var.
5 Haziran kararından sonra, her türlü Anayasa değişikliğini, “Bu temel ilkelerden herhangi birine aykırıdır” diye iptal etmek mümkün.
Peki bu durumu geri çevirmek, jüristokrasinin yerleşmesine engel olmak mümkün müydü?
Eğer parti kapatılsaydı, 5 Haziran kararı da sorgulanır olacaktı. Örneğin seçim meydanlarında AYM mahkum edilecekti.
Daha da büyük çoğunlukla iktidara gelen bir parti, AYM’nin karşısına dikilebilecek, mesela mahkemenin kompozisyonunu ya da onu bağlayan kanunları değiştirebilecekti.
Ama artık geçmiş olsun.
AKP’yi ve onu destekleyen kitleleri, ölümü göstererek sıtmaya razı ettiler. Bu arada da kendi iktidarlarını pekiştirmiş oldular.
Bırakın AKP’yi, artık hangi parti 5 Haziran kararını halka şikayet edebilir? Hiçbiri!
Yeni bir ‘ siyasi/hukuki’ kriz çıkana kadar, AYM jüristokratik iktidarının keyfini sürecek. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin yeni Anayasa çalışmalarına ekim ayında başlayacaklarını söylemiş. Geçiniz!
1961 ve 1982 Anayasaları, ‘askeri vesayetin’ ürünüydü. Şimdiki de ‘yargı vesayetinin’ damgasını taşıyacak.
Çünkü 5 Haziran kararı orada durduğu sürece, Yasama, yani Meclis, yetkisini AYM ile paylaşmak zorunda.
Sabah, 3 Ağustos 2008
|