|
|
|
İDDİANAMENİN SONUÇ BÖLÜMÜNDEN |
* “Ergenekon terör örgütünün amacına ulaşabilmek için Danıştay suikastını gerçekleştirdiği gibi birçok suikastı da planladığı, ele geçirilen belgeler, iletişim tesbit tutanakları, bir kısım şüpheli ve tanık beyanlarından anlaşılmıştır.”
* “Örgüt TSK’da gizlice yapılanmış, devletin birçok birimine de sızmaya yönelik amaç ve faaliyetlerde bulunmuştur.”
*“Örgütün, cebir şiddet kullanmak sureti ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren ortadan kaldırmaya teşebbüste bulunduğu anlaşılmıştır.”
DDİANAMENİN SONUÇ BÖLÜMÜ
İddianamenin sonuç bölümünde de dosyada mevcut tüm delillerin değerlendirilmesi sonucu ‘’Ergenekon terör örgütü’’ yapılanması adı altında oluşturulan örgütün bir çok alanda örgütlenmesini tamamladığı belirtildi. İddianamede ‘’Örgütün yönetici kadrolarının toplumda ve devlet kademelerinde önemli görev ve mevkilerde bulunan kişilerden oluştuğu, amaçlarına ulaşmak için her türlü kanun dışı yolları kullanmayı prensip edindikleri, amaçlarına ulaşmak için gerekli silah mühimmat ve diğer malzemeleri kolaylıkla temin edebildikleri gibi devletin çok gizli belgelerini de ele geçirdikleri ve örgütün amaçları doğrultusunda kullandıkları, bir çok şüphelide devlete ait gizli bilgi ve belgelerin bulunduğu ortaya konulmuştur’’ denildi.
|
27.07.2008
|
|
|
ZAMANI GELMEDİĞİ İÇİN AÇIKLANMAMIŞ |
İddianamede, Türk Ortodoks Kilisesinde bulunduğu belirtilen “Derin Ergenekon' belgesinin içeriği hakkında bilgi verilirken, belgede “Özel Kuvvetler Komutanlığının Ergenekon'un gözbebeği olduğu, hatta Atatürk'ün dahi kendi örgütlerinin tarikatvari ve dinî yapısının içerisinde olduğu, ancak bunun henüz açıklanmasının zamanı gelmediğinden açıklanmaması gerektiği şeklinde ibarelerin bulunduğu” ifade ediliyor.
ASKERî GÖREVLİ ŞAHISLARLA İRTİBAT
“Ergenekon terör örgütünün yönetimindeki sivil toplum kuruluşları yönetici ve üyelerinin birçok askerî görevli şahıslarla irtibatlarının bulunduğu anlaşılmaktadır” denilen iddianamede, ele geçirilen patlayıcı maddeler, suikast silâhları, el bombaları ve silâhlardan yeterli sayıda örgüt elemanının silâhlı olduğunun anlaşıldığı tesbitine yer veriliyor.
Ergenekoncular: Atatürk de bizden
ERGENEKON DÂVÂSI İDDİANAMESİNDE, TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ’NDE YAPILAN ARAMADA, ELE GEÇİRİLEN BİR BELGEDE, ÖRGÜT MENSUPLARININ “ATATÜRK’Ü DAHİ KENDİ ÖRGÜTLERİNİN TARİKATVARİ VE DİNÎ YAPISININ İÇERİSİNDE OLDUĞUNA YÖNELİK” İFADELERE RASTLANDIĞI BELİRTİLDİ.
İSTANBUL 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen ‘’Ergenekon’’ davası iddianamesi birçok faili muçhul olaya ışık tutacak nitelikte gözürüyor. İstanbul Cumhuriyet Savcıları Zekeriya Öz, Nihat Taşkın ve Mehmet Ali Pekgüzel tarafından hazırlanan ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 2 bin 455 sayfalık iddianame kapsamında 86 sanık, ‘’silahlı terör örgütüne üye olmak’’, ‘’silahlı terör örgütüne yardım etmek’’, ‘’cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs’’, ‘’Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı halkı silahlı isyana tahrik’’, ‘’patlayıcı madde bulundurmak, atmak ve bu suçları azmettirmek’’, ‘’Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesine patlayıcı madde atmak suçlarına azmettirmek’’, ‘’devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek, kişisel verileri kaydetmek’’, ‘’askeri itaatsizliğe teşvik’’, ‘’halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’’ ve benzeri suçlamalar kapsamında yargılanacak.Son operasyonlarda yakalanan ve soruşturması süren şüphelilere ilişkin ek iddianame düzenlenebilecek.
İddianamenin birinci bölümünde ‘’soruşturmanın özeti’’ başlığı altında ‘’Ergenekon örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri ve MİT ile ilgisi’’ irdelendi. İddianamede Ergenekon örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ile ilgisinin bulunmadığı belirtildi.
‘’KİLİSE’DE NELER ELE GEÇTİ’’
İddianamede, Sevgi Erenerol’un basın sözcülüğünü yaptığı ve örgütsel içerikli toplantıların yapıldığı Türk Ortodoks Kilisesinde ele geçirilen bir belge ile ilgili şu düşünceler sıralandı: ‘’Yunanistan’a ait olduğu anlaşılan çok sayıda hisse senedi, bono ve değerli kağıt türünde belgelerin bulunduğu, ayrıca kilisedeki kasanın içinde ... ‘Derin Ergenekon’ dokümanı ve bazı üniversitelerdeki öğretim üyeleri ile ilgili ‘kişilerin siyasi felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin’ fişlemelerin yapıldığı ‘Selçuk’ isimli word belgelerini içeren CD ele geçirildiği, ‘Derin Ergenekon’ belgesi içeriği incelendiğinde Ergenekon’un gizli yapılanması ve gizliliğin derecesi, yer altı yapılanmaları ve tarihsel gelişimiyle, Alpler Alperenler olarak adlandırılan örgütsel konumdaki kişilerin Türk Ordusuna sızmaya çalıştıkları ve gizlilik gereği bazı şeylerin açıklanmamasının gerektiği, Özel Kuvvetler Komutanlığının Ergenekon’un göz bebeği olduğu, hatta daha da ileri gidilerek Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dahi kendi örgütlerinin tarikatvari ve dini yapısının içerisinde olduğu ancak bunun henüz açıklanmasının zamanı gelmediğinden açıklanmaması gerektiği şeklinde ibarelerin bulunduğu görülmüştür.’’
VELİ KÜÇÜK VE ÖRGÜTÜN DEŞİFRESİ
İddianamede, ‘’Veli Küçük ve Mehmet Fikri Karadağ-Kuvayı Milliye Derneği (1919) ve Milli Güç Birliği’’ konusu da ele alındı. Bu dokümanlarda, Ergenekon terör örgütünün amaçlarına ulaşabilmek İçin örgüt üyelerine verilen görevler gereği devletin ele geçirilmesi ve kendi amaçları doğrultusunda yönetilmesinin temini için herkese görev vererek, ayrı ayrı yapılanma ve yayılma planlarının yapıldığı anlatılan iddianamede, bu belgelerin örgüt tarafından kabul edilmesini müteakip uygulamaya konulduğu kaydedildi.
‘’ŞOK SUİKAST VE CİNAYETLER...’’
İddianamede, Şüpheli Paşa (kod) M. Fikri Karadağ ve Hüseyin Görüm’ün yönetimindeki Kuvayı Milliye Derneği (1919) etrafında örgütlenen grubun da Türkiye’de şok suikast ve cinayetler planladıklarının anlaşıldığı ifade edildi. İddianamede ‘’Ergenekon terör örgütünün amacına ulaşabilmek için Danıştay suikastını gerçekleştirdiği gibi birçok suikastı da planladıgı ele geçirilen belgeler, iletişim tespit tutunakları, bir kısım şüpheli ve tanık beyanlarından anlaşılmıştır’’ denildi. İddianamenin ‘’Örgütlenme Eylem ve Faaliyet Alanları’’ başlıklı bölümünde, örgüt belgeleri ve elde edilen delilerden, ‘’Ergenekon terör örgütü’’nün değişik alanlarda örgütlenmek ve taban oluşturmak için faaliyetlerde bulunduğu, örgütlenmeye masonik Bilderberg örgütü, Alman Nazi örgütlenişi, İngiliz istihbaratının örtülü örgütlenme modelleri ve bazı Avrupa ülkelerinin sivil toplum örgütlenişleri ile Doğu kaynaklı bazı istihbarat ve siyasal örgütlenmelerinin kaynaklık ettiği, buna göre yapılan örgütlenmenin tespit edilen faaliyetlerine yer verildi. Sanıkların telefon görüşmeleri, MSN ile yazışmaları, elektronik postaları, bu görüşmelere ilişkin beyanları, polis ve savcılık ifadelerine yer verilen iddianamede, gizli tanıklar da ‘’Dilovası’’ ve ‘’Deniz’’ gibi kod isimler, rakamlar ve alfabetik harflerle anıldı. ‘’Ergenekon terör örgütü’’nün amacına ulaşabilmek için Danıştay suikastını gerçekleştirdiği gibi birçok suikastı da planladıklarının ele geçirilen belgeler, iletişim tespit tutanakları, bir kısım şüpheli ve tanık beyanlarından anlaşıldığı belirtildi. İddianamede şunlar kaydedildi: ‘’Veli Küçük’ün zaman zaman örgütün karargahı konumunda olan Türk Ortodoks Kilisesi’nde açık ve gizli toplantılar düzenlediği, örgütün gerçekleştirdiği birçok toplumsal gösteri ve basın açıklamalarına katıldığı, alınan gizli tanık beyanlarından yakın tarihimizde ülkemizde ciddi kaos ve gerginlik oluşmasına neden olan birçok faili meçhul olayların planlayıcısı ve azmettiricisi olduğu, tüm bu eylem ve faaliyetlerini etrafındaki mafya gruplarına ya da suikast timlerine yaptırdığı, bu ilişkilerini de halen sürdürdüğü anlaşılmaktadır.’’
’’İLHAN MEDYA'NIN BAŞINA’’
Mevcut telefon görüşmelerinde, şüpheli İlhan Selçuk’u oluşturulacak medya güç birliğinin başına geçirilmesi kararının alındığının anlaşıldığı belirtilen iddianamede, ‘’Türk Metal Televizyonu, Kanal Türk, Ulusal TV, ART TV ve Başkent TV’nin tüm yönetiminin İlhan Selçuk’un liderliğinde yönetilmesi için bu bölüm uzmanı Kemal Alemdaroğlu tarafından hazırlanan projenin uygulamaya sokulmak istendiği açıkça anlaşılmaktadır’’ denildi. İddianamede, sanık Doğu Perinçek’in aynı zamanda askeri yapılanma ile de irtibatlı bulunduğunun anlaşıldığı kaydedildi.
ERGENEKON’UN TERÖR ÖRGÜTLERİYLE
BAĞLANTISI
Ergenekon dokümanında gerektiğinde ‘’naylon terör örgütü kurulmalı ve yabancı istihbarat örgütlerinin kurguladıkları oyunda mutlaka yer alınmalı’’ şeklinde prensipler sıralandığı belirtilen iddianamede, örgütün terör örgütlerinin yok edilmesini değil, kontrol altına alınıp örgüt adına kullanılmasını benimsediği kaydedildi. İddianamede şöyle devam edildi: ‘’Bu konuda Veli Küçük ve Ümit Oğuztan’tan çıkan ‘Panzehir’ isimli dokümanda, PKK’nin tamamen tasfiye edilmesi yerine, Abdullah Öcalan ile işbirliği yapılıp bizzat Ergenekon terör örgütü içerisinde bulunan kendilerince genç subay olarak tabir ettikleri, muhtemelen örgüt adına çeşitli askeri kurumlara sızmış örgüt üyelerinin PKK’nın üst düzey yönetici kadrolarının yerlerine getirilmesi öngörülmüş, ayrıca bu belgede Abdullah Öcalan’ın emekli olmadığı ve emekli olmayı da istemediği belirtilmiş ve örgütle arasındaki irtibatlarının boyutunu açıkça anlaşılmaktadır.’’ Ayrıca dosyadaki mevcut delillerden sanık Doğu Perinçek, Ferit İlsever ve Hayati Özcan’ın PKK kamplarında terör örgütünün elebaşısı Abdullah Öcalan’la birçok fotoğrafının bulunduğu belirtiildi. İddianamede, sanıkların DHKP/C ve HİZBULLAH örgütleriyle doğrudan bağlantılarının bulunduğu belirtildi. Ergenekon iddianamesinde, Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanması ve Danıştay saldırılarının ‘’Ergenekon’’ terör örgütünün planlaması ve azmettirmesi ile gerçekleştirildiğinin tespit edildiği anlatıldı.
ŞEHİT CENAZELERİNDEKİ PROVOKATİF
EYLEMLER
‘’Ergenekon’’ örgütü amaçları doğrultusunda toplu eylem ve gösteriler yaptıklarının anlaşıldığı dile getirilen iddianamede, özellikle son yıllarda Türk-Kürt çatışması çıkarmaya yönelik toplu gösteri yürüyüşleri bayrak eylemleri, şehit cenazelerindeki provakatif eylemlerin de ‘’Ergenekon’’ örgütü tarafından organize edildiğinin açıkça anlaşılmakta olduğu belirtildi. Soruşturma kapsamında alınan bir kısım ifadeler, elde edilen deliller, iletişim tespit tutanakları ve dijital incelemelerde, örgütün yakın tarihteki eylemleri ve eylem tarzlarının kısmen de olsa anlaşıldığı dile getirilen iddianamede, ‘’9 No’lu gizli tanık ifadesinde; 1995 yılında ilimiz Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi Mahallesi’nde meydana gelen kahvehane tarama ve adam öldürme olaylarının bizzat Veli Küçük’ün talimatı ile gerçekleştirildiğini,Hablemitoğlu’nun öldürülmesi olayının yine Veli Küçük’ün talimatı ile yapıldığını beyan etmiştir’’ denildi.
Yapılanmanın amaç ve yöntemlerinin de anlatıldığı iddianamede, şöyle devam edildi:‘’Genel olarak devletin kademelerine sızıp devleti ele geçirmek, harici olarak devlet kurumlarını anayasal kurum ve kurallar dışında kontrol altına almak, devleti ve anayasal düzeni kanunlarda olmayan yöntemlerle gizlice yönetmek ve bu konuda devlet yöneticilerini baskı altına almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu hususta gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı oluşturacak eylemler ve şok suikastlar düzenlemek, askeri müdahale ortamı oluşturmak suretiyle, beğenmedikleri ülke yöneticilerini ve TBMM üyelerinin görevlerini yapmalarını engellemeye yönelik, terör yöntemlerini uygulayıp halkı Hükümete karşı silahlı isyana tahrik ve teşvik etmek suretiyle amaçlarına ulaşmayı planlayan Ergenekon yapılanmasının 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda tarif edilen silahlı terör örgütü niteliğinde olduğu açıkça anlaşılmıştır.’’
Derin devlet tanımının aksine olarak ‘’Ergenekon’’ terör örgütünün soruşturma kapsamında elde edilen deliler ve belgelerinden devletin çıkar ve menfaatlerinden çok, kendi ideolojik görüşlerinin hakim olması ve devleti demokratik olmayan yollardan baskı, sindirme terör yöntemleri kullanılarak yönetmeyi amaçladığı belirtilen iddianamede, ‘’Ayrıca örgüt bu yolda etkin olabilmek ve gizli hakim güç konumunu sürdürebilmek için Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk Milleti’nin göz bebeği olan TSK, MİT, yargı, istihbarat birimleri, Emniyet teşkilatından başka siyasi partilere kadar sızmayı amaç edindikleri görülmektedir’’ denildi. Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden ‘’Ergenekon’’ terör örgütünün uzun yıllardır Türkiye’de faaliyet gösterdiğine dikkat çekilerek, örgütün 1999 yılında re-organizasyonuna ihtiyaç duyuarak yeniden yapılandığı ifade edildi. Çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre NATO’nun komünizmle mücadele amacıyla birçok ülkede kurduğu bu örgütlerin zaman içerisinde amaçlanın dışına çıktığı ve bir kısım kişi ve zümrelerin kendi amaç ve ideolojilerini gerçekleştirmek için kullandıkları birer terör örgütüne dönüştüğü anlatılan iddianamede, dünyadaki birçok ülkenin İtalya örneğinde olduğu gibi bu oluşumlarla gerekli mücadeleyi yaptığı ve bunu başardıklarında ‘’hukuk devleti’’ olabildikleri vurgulandı.
NATO TESİSLERİNE SALDIRI EYLEM
PLANLARI
İddianamede, örgütsel içerikli delillerin elde edilmesi amacıyla mahkemeden alınan arama kararlarına istinaden aramalar yapıldığı anlatıldı. Aramalarda, Hayati Özcan’ın İzmir’deki iş yeri ve ikametinde elde edilen CD’de, İzmir Şirinyer’deki NATO müttefik kuvvetlerine ait karargahta çalışan tüm görevlilere ait kimlik bilgileri, kimlik kartlarının renkli taranmış suretleri, çalışan tüm şahısların imzalarının dijital ortamda taranmış hali, binalar ile tesislerin resimleri ve NATO üst düzey komutanlarından bazılarının aile fertlerinin fotoğraflarının bulunduğu kaydedildi. İddianamede, ‘’CD’de başka bilgi ve belgelerin de bulunduğu, NATO tesislerinin açık parkı önündeki dairenin kiralanması ve 6 aylık kirasının peşin ödenmesine ilişkin ibarenin yer aldığı anlatılarak, NATO tesislerine muhtemel bir sabotaj düzenlenmesine ilişkin patlama ve patlama sonrası yangın musluklarının nasıl devre dışı bırakılacağına kadar ayrıntılı hazırlanmış plan, kroki ve fotoğrafların bulunduğu, fotoğraflar üzerinde birçok işaretleme yapıldığı, güvenlik açısından zayıf yerlerin işaretlendiği, bu düzenleme ve projelerin 2007’nin Şubat-Mart aylarında yapıldığının anlaşıldığı’’ belirtildi.
|
27.07.2008
|
|
|
KİM NEYLE SUÇLANIYOR? |
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük: Silâhlı terör örgütü kurmak, yönetmek, T.C hükümetine karşı silâhlı isyana tahrik, kasten adam öldürmeye azmettirmek, korku ve panik oluşturacak şekilde patlayıcı madde bulundurmaya azmettirmek.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: Silâhlı terör örgütü kurmak, yönetmek ve silâhlı isyana teşvik etmek.
Emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin: Terör örgütü yöneticisi olmak, hükümete karşı silâhlı isyana teşvik etmek
Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı İlhan Selçuk: Silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek.
Eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal
Alemdaroğlu: Silâhlı örgüt kurmak ve yönetmek.
Sevgi Erenerol: Silâhlı terör örgütü kurmak, yönetmek, TC hükümetine karşı silâhlı isyana tahrik.
Mehmet Fikri Karadağ: Silâhlı terör örgütü kurmak, yönetmek, TC hükümetine karşı silâhlı isyana tahrik.
|
27.07.2008
|
|
|
“ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ”NÜN EYLEMLERİ |
*“Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ıskata teşebbüs, Darbe ortamı hazırlamak amacıyla halkı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silâhlı isyana tahrik,*Mayıs 2006’da Şişli’de bulunan Cumhuriyet Gazetesi merkezine el bombası atılması...
*“Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ıskata teşebbüs,
*Darbe ortamı hazırlamak amacıyla halkı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı silâhlı isyana tahrik,
*Mayıs 2006’da Şişli’de bulunan Cumhuriyet Gazetesi merkezine el bombası atılması,
*10 Mayıs 2006’da Şişli’deki Cumhuriyet Gazetesine el bombası ile ikinci saldırının gerçekleştirilmesi,
*11 Mayıs 2006’da Cumhuriyet Gazetesine el bombası atılmak suretiyle üçüncü saldırının gerçekleştirilmesi,
*17 Mayıs 2006 günü Danıştay 2. Dairesine yönelik gerçekleştirilen silâhlı saldırı sonucu Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in öldürülmesi ve iki üyenin yaralanması,
*13 Haziran 2007 günü İstanbulÜmraniye ilçesinde bir adrese düzenlenen operasyonda 27 adet el bombası ele geçirilmesi,
*25 Haziran 2007’de Eskişehir’de emekli Yüzbaşı Fikret Emek’ten 12 adet el bombası, 2 adet uzun namlulu silâh, 11 kilogram C3 patlayıcı madde, 11 kilogram TNT patlayıcı madde, iki adet ruhsatsız silâh ve bol miktarda dokümanın ele geçirilmesi,
*Devlete ait gizli bilgi ve belgelerin ele geçirilip, amacı dışında kullanılması,
*Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine, hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydetme eylemleri,
*Silâhlanma, ruhsatsız silâh bulundurma ve taşıma eylemleri.”
|
27.07.2008
|
|
|
En fazla ihlâl kararı Türkiye’ye |
AİHM’deki Türk hakim Prof. Dr. Işıl Karakaş, 2007 yılında AİHM’in en fazla Türkiye aleyhine ihlâl kararı aldığını söyledi. TCK'nın 301. maddesindeki değişikliğin esastan bir değişiklik olmadığını belirten Karakaş, AB'nin dışında kalmış bir Türkiye'nin vahim sonuçları olur" dedi.
AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesindeki (AİHM) Türk yargıç Prof. Dr. Ayşe Işıl Karakaş, Türkiye’nin AB müzakere süreciyle ilgili olarak, sadece demokratik mevzuat oluşturmanın yetmeyeceğini, bunların siyasal hayata da yansıması gerektiğini söyledi ve “AB’nin dışında kalmış bir Türkiye’nin çok vahim sonuçları olur” dedi.
AİHM’deki görevini 1 Mayıstan bu yana yürüten Prof. Dr. Karakaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada ayrıca, TCK’nın 301. maddesinde yapılan değişikliğin esastan bir değişiklik olmadığını düşündüğünü ifade etti.
2007 yılında AİHM’nin en fazla Türkiye aleyhine ihlâl kararı aldığının hatırlatılması üzerine Karakaş, “En çok ihlâl kararı verilen ülke yine Türkiye... Rusya da var tabi.... Ama bunun nedeni çok fazla birikmiş dosyamız olması” dedi.
Türkiye ilgili dâvâ dosyalarına daha hızlı bakabilmek için AİHM’in bölümler kurduğunu ifade eden Karakaş, Rusya ya da Romanya gibi diğer ülkelerin dosyalarına da aynı hızla bakılsa, Türkiye kadar ihlâl kararı çıkabileceğini bildirdi. Prof. Dr. Karakaş, AİHM’e Türkiye ile ilgili olarak 2008’in ilk altı ayında gelen başvuru sayısında geçen yıla göre hiçbir azalma olmadığını belirterek, ilk altı ayda 1900 yeni başvuru yapıldığını ifade etti. 2007’de AİHM’e gelen başvuru sayısında Rusya yaklaşık 10 bin başvuruyla ilk sırada, Türkiye ise yaklaşık 3 bin başvuruyla, Ukrayna, Polonya, Romanya’dan sonra 5. sırada yer almıştı.
“TÜRKİYE’NİN 10 BİN 700 KARAR VERME AŞAMASINDA DÂVÂSI VAR”
Türkiye ile ilgili en çok ihlâl çıkan konunun adil yargılanma hakkı olduğunu söyleyen AİHM yargıcı Karakaş şöyle konuştu: ”1 Temmuz 2008 itibarıyla Türkiye’nin, 10 bin 700 tane karar verme aşamasında olan dâvâsı var. Bu sayı çok yüksek bir sayı. Rusya’dan sonra 2. sırada.... Rusya’nın da 23 bin dosyası var. Sonra Romanya, Ukrayna geliyor. Bu sene ilk 6 aylık dönemde 130 karar verilmiş, girdi-çıktı analizi yaparsanız, yani giren başvuru sayısıyla çıkan karar sayısı arasında çok büyük bir uçurum var. Başvuru yapmak çok kolay, ama başvurunun incelenmesi o kadar kolay değil, bu zaman alıyor. Türkiye’den yılda ortalama 3500 civarında başvuru geliyor, ilk altı ayda 130 karar verilmişti, ikinci altı ayda bu kadar olsa, ortalama 250-300 civarında karar çıkıyor.”
TCK’NIN 301. MADDESİNDEKİ DEĞİŞİKLİK
AİHM Yargıcı Prof. Dr. Karakaş, TCK’nın 301. maddesinde değişiklik yapılması gerektiğine ilişkin daha önceki sözlerinin ve bu maddede yapılan değişikliğin hatırlatılması üzerine, 301. maddede yapılan değişikliğin sonuçlarının henüz görülmediğini belirtti ve “301. maddedeki değişikliğin esastan bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum” dedi.
“Türk milleti” ifadesinin neyi değiştirdiğini çok fazla anlamadığını da söyleyen Karakaş, ancak bunu iç hukuk mahkemelerinin, ceza mahkemelerinin yorumlayacağını ve Yargıtay yorumlarını değiştirirse bu konuda artık AİHM’in önüne dava gelmeyeceğini bildirdi. Karakaş, “Alt mahkemelerimiz, Yargıtay bu konuda genişletici, Avrupa içtihatlarına uygun bir yorum yaparsa, o zaman düşünce özgürlüğünün önünde 301 bir engel oluşturmaktan çıkar” diye konuştu.
AİHM’de Türkiye’nin eski dâvâlarının görüşülmesine hâlâ devam edildiğini belirten Karakaş, AİHM’de bugün hâlâ 1990’lı yıllarda gündeme gelmiş olaylarla ilgili karar verildiğine dikkati çekti. “Eski dosyalarda, hâlâ işkence suçunun işlendiğini ve bu doğrultuda ihlâl çıktığını görüyorum ve bu beni çok rahatsız ediyor” diyen Karakaş, yeni gelen başvuruların daha çok usule yönelik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlâline yönelik iddialar olduğunu kaydetti.
Prof. Dr. Karakaş, bu açıdan bakıldığında Türkiye’de aslında olumlu yönde gelişme olduğunun görüldüğünü söyleyerek, “Yani ihlâl dâvâları nitelik değiştirdi. Nitelik değiştirmesi, tabiî ki Türkiye için sevindirici bir şey. Bu, bize bir ilerleme olduğunu gösteriyor” dedi.
“TÜRKİYE, AB STANDARTLARINDAN AYRILMAMALIDIR”
Karakaş, Türkiye’de önümüzdeki dönem iç politikada meydana gelecek muhtemel gelişmelerin, Türkiye’nin AİHM’deki durumuna yansımasının ne yönde olacağının sorulması üzerine ise şunları kaydetti: “Türkiye, AB standartlarından ayrılmamalıdır. AB’de hangi standartlar varsa, AB ülkelerinde hangi demokratik standartlar varsa, hem mevzuat bu yönde geliştirmeli, hem de siyasal pratikler bu doğrultuda devam ettirmelidir. Aksi halde, AB’nin dışında kalmış bir Türkiye’nin çok vahim sonuçları olur diye düşünüyorum.” Türkiye’nin önünde AB kriterlerinin ve Kopenhag siyasî kriterlerinin bulunduğunu ifade eden Karakaş, Kopenhag siyasî kriterlerinin zaten AİHM’in içtihatlarını içerdiğini belirtti.
Avrupa’da ortak bir hukuk bulunduğuna da dikkati çeken Prof. Dr. Karakaş, hukuki standartları ise AİHM’in oluşturduğunu bildirdi ve “AİHM standartları doğrultusunda, sadece demokratik mevzuat oluşturmak yetmez, bunların demokratik siyasal hayata da yansıması gerekir, ki Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesi mümkün olabilsin” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin AB ile yürüttüğü müzakerelerin kesilmemesinin önemini de vurgulayan Karakaş, bunun da birtakım demokratik reformların devam etmesine bağlı olduğunu yineledi. AİHM Yargıcı Prof. Dr. Ayşe Işıl Karakaş, Türkiye’de iç hukukta, özellikle kültürel haklar konusundaki düzenlemelerin devamına ihtiyaç bulunduğunu sözlerine ekledi.
|
/ Ankara
27.07.2008
|
|
|
Yıllar geçti, yasak bitmedi |
Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu, 171. haftasına giren ‘Başörtüsüne Özgürlük’ eylemini gerçekleştirdi.
Yapılan açıklamada, “Yıllar geçiyor, sorun yine yerinde sayıyor” denildi.
|
27.07.2008
|
|
|
LİTVANYA’DAN AB TAVSİYELERİ |
AB Başmüzakerecisi Yeni Asya'ya konuştu: Türkiye AB'ye üye olacak, AB Türkiye'ye değil. Bu yüzden kurallara ve kriterlere, AB'ye uyum sağlaması gereken taraf Türkiye. Tabiî ki ülkeler değişmemeli ve kendilerine has ve öz yapılarını korumalılar.
3,5 milyon nüfusuyla Litvanya; 1990 yılında SSCB’den bağımsızlığını ilân etmiş ve Mayıs 2004’ten bu yana AB üyesi olan bir Kuzey Avrupa ülkesi. Bu eski SSCB, yeni AB ülkesinin parlamentosunda 141 milletvekiliyle 8 parti temsil ediliyor. Ekim ayında yapılacak olan genel seçimlere hazırlanan ülkedeki siyasî partilerden biri olan, Litvanya Cumhuriyeti Liberaller Hareketi milletvekili ve daha önce de Finlandiya Büyükelçiliği, Başbakanlık Dış İlişkiler Başdanışmanlığı ve AB Baş müzakereciliği görevlerinde bulunan Petras Austrevicius ile ülkedeki mevcut politik ve ekonomik durum hakkında konuştuk.
"Fatma Nur Zengin’in röportajı için RÖPORTAJ kısmına tıklayınız..."
|
27.07.2008
|
|
|
Hızlı trenin deneme sürüşleri başladı |
TÜRKİYE Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) yetkililerinin verdiği bilgiye göre, Ankara-İstanbul hızlı treninin deneme sürüşleri Esenkent-Polatlı arasında başladı. Temmuz başında önce hızlı trenin elektriği aldığı sistemin testleri yapıldı.
Daha sonra trenin cer ve fren mekanizmaları test edildi. Hızlı tren setinin değişik hızlarda duruş mesafesi ölçüldü. Bütün bu testlerden elde edilen veriler standart değerlerle kıyaslandı. Deneme sürüşü için hızlı trene yolcuların ağırlığına eşdeğer olarak her biri 80 kilogram ağırlığında toplam 417 kum torbası yerleştirildi. Böylece hızlı trenin boş ve dolu olduğu farklı durumlara ilişkin duruş mesafeleri ölçüldü. Saatte 60 kilometre hız ile başlatılan deneme sürüşlerinde maksimum hız olan 250 kilometrenin yüzde 10 fazlası olan 275 kilometre hıza ulaşıldı. Esenkent-Polatlı arasındaki deneme sürüşlerinin tamamlanmasının ardından sırasıyla Polatlı-Biçer ve Biçer-Hasanbey arasında deneme sürüşleri yapılacak. Deneme sürüşlerinin yaklaşık 3 ay sürmesi bekleniyor. TCDD Genel Müdürlüğü, deneme sürüşlerinin ardından yıl sonuna kadar hızlı trenle yolcu taşımacılığına başlamayı planlıyor. Hızlı tren yolcu taşımacılığına başladığında Ankara-Eskişehir arası demiryolu ulaşımı 3 saatten 1 saat 10 dakikaya inecek.
Türkiye’nin ilk hızlı treninin üretiminde son teknolojiler kullanıldı. Saatte 250 kilometre hız yapabilen tren, 17,5 milyon avroya mal oldu. Dağıtılmış 8 motor tarafından çekilen tren, motor arızalarından dolayı yolculuklarda herhangi bir aksamaya meydan vermeyecek. Tek seferde toplam 419 yolcuyu taşıyabilen trenin koltukları 55 business, 354 birinci sınıf, 2 özürlü, 8’i de kafeterya için monte edildi.
2. HIZLI TREN SETİ DE GELDİ
Türkiye’nin ikinci hızlı tren seti de teslim alındı. İspanya’dan satın alınan Türkiye’nin ikinci hızlı tren seti ilk set ile aynı özellikleri taşıyor. İlk hızlı tren seti ile yapılan deneme sürüşünün tamamlanmasının ardından elde edilen bütün değerler ve yapılan ayarlar ikinci tren setine aktarılacak. Böylece ikinci hızlı tren setinin testleri daha kısa sürede tamamlanacak. Ankara / aa
|
27.07.2008
|
|
|
Çözüm niyeti varsa, 2008 sonuna kadar Kıbrıs'ta çözüm olabilir |
Kıbrıs Uzmanı Sezer, 3 eylül'de başlayacak sürecin fazla süreceğini düşünmediğini belirterek, "eğer çözüm niyeti varsa 2008 sonuna kadar çözüm olabilir" dedi.
AVRASYA Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) Kıbrıs Uzmanı Sema Sezer, Kıbrıs’ta 3 Eylülde başlayacak yeni sürece ilişkin olarak, taraflarda çözüm niyeti olması halinde Kıbrıs sorununda 2008 sonuna kadar bir çözüme ulaşılabileceğini, ancak yeni sürecin fazla süreceğini düşünmediğini belirtti.
Sezer, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kıbrıs Rum kesimi lideri Dimitris Hristofyas görüşmesinin sonuçlarına ilişkin olarak AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, “Kıbrıs sürecinde yıllar boyu iki halk arasında ne var, ne yok görüşüldüğünü” ifade ederek, “Eğer çözüm niyeti varsa 2008 sonuna kadar çözüm olabilir” diye konuştu.
Ancak 21 Martta iki liderin görüşmesi sırasında kapsamlı görüşmelere 3 ay sonra yani 21 Haziranda başlanacağı yönünde yapılan açıklamayı hatırlatan Sezer, “Uluslar arası camianın da, Türk tarafının da sorgulaması gereken şey, mutabakat olduğu halde görüşmelerin niye 21 Haziranda başlamadığıdır” dedi.
Varılan sonucun Rum tarafının süreci geciktirme girişiminin neticesi olduğunu ifade eden Sezer, süreci sürekli erteleme girişimlerinin Rumların çözümden başka niyetleri bulunduğunu gösterdiğini, Rumların esas olarak AB sürecindeki kritik konular üzerinden Türkiye’ye baskı kurmaya çalıştıklarını ifade etti.
Bunlar arasında, “Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Rum kesimine açmasını, Ankara Anlaşması ek protokolünün TBMM’de onaylanıp uygulanmasını” sayan Sezer, bu şartların kabul edilmesi durumunda Rumlar için zaten Kıbrıs diye bir sorunun kalmayacağını, ancak Türkiye’deki hiçbir siyasî iradenin bu şartları kabul edeceğini sanmadığını kaydetti.
“3 Eylülde başlayacak sürecin fazla süreceğini düşünmüyorum” diyen Sezer, “sürecin Rumların istekleri sebebiyle çökeceğini ve arkasından KKTC’nin tanınma sürecinin en geç 5 yıl içinde başlayacağını” düşündüğünü belirtti. Rumların, Türkiye’deki iç gelişmeleri Kıbrıs sürecini etkileyebileceği gerekçesiyle propaganda aracı olarak kullandıklarını belirten Sezer, siyasî iktidar ve devletin kurumlarının tamamen ayrı varlıklar olduğunu ifade ederek, “O yüzden ben kapatma dâvâsı sonucunda çıkacak karar her ne olursa olsun, Kıbrıs’taki sürece olumsuz etkisi olacağını düşünmüyorum” diye konuştu.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI, KARARDAN MEMNUN
DIŞİŞLERİ Bakanlığı, ‘’Kıbrıs’ta iki liderin kapsamlı müzakereleri başlatma kararına varmalarını’’ memnuniyetle karşıladığını açıkladı. Bakanlık tarafından bugün yapılan açıklamada, ‘’Kıbrıs’ta iki liderin önceki gün (25 Temmuz) gerçekleştirdikleri görüşmede, 3 Eylül tarihinde kapsamlı müzakerelerin başlatılmasına karar vermiş olmalarını memnuniyetle karşılıyoruz’’ denildi.
Açıklamada, ‘’Türkiye başından beri Kıbrıs sorununun yerleşik BM parametreleri olan iki kesimlilik, siyasî eşitlik, iki eşit Kurucu Devletin kuracağı yeni ortaklık temelinde çözülebilmesini teminen BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde kapsamlı müzakerelerin başlatılmasını desteklemekte olduğu’’ kaydedildi. Türkiye’nin, ‘’Kıbrıs’ta iki taraf arasında 3 Eylül’de başlatılacak müzakere sürecine de bu anlayış doğrultusunda tam desteğini vereceğinin ifade edildiği açıklamada şöyle denildi: ’’Görüşmede liderler ayrıca 21 Mart Süreci çerçevesinde kurulan Teknik Komitelerin yürüttüğü faaliyetler sonucunda çevre, kültürel miras, kriz yönetimi gibi işbirliği yapılacak alanları kapsayan 16 başlıkta çalışmaların başlatılmasına da karar vermişlerdir. Türkiye, Kıbrıs Türk tarafının inisiyatifiyle başlatılmış olan Teknik Komitelerin çalışmalarından olumlu sonuçlar alınmasını dilemekte ve Ada’da iki taraf arasında güven ve işbirliği ortamını tesis etmeye yarayacak bu yöndeki faaliyetleri desteklemektedir.’’
|
/ Ankara
27.07.2008
|
|
|
Terör sivilleri de vuruyor |
SON operasyonlarla iyice köşeye sıkışan terör örgütü PKK/Kongra-Gel, yaz aylarında sivil vatandaşların arazide dolaştığının bilinmesine rağmen, mayınlama ve patlayıcı madde eylemlerinde güvenlik güçlerinin yanı sıra bölge halkını da hedef alıyor.
Genç, yaşlı, çocuk ayırt etmeyen terör örgütünün, patlayıcı eylemleriyle kendisine yardım etmeyen yöre halkını cezalandırdığı ifade ediliyor. Terör örgütünün 24 Temmuz Perşembe günü Diyarbakır’ın Lice ilçesinde operasyona çıkacak askerlerin geçiş güzergâhına döşediği tuzaklanmış patlayıcı maddeyle oynayan 4 çocuktan 2’sinin ölmesi, 2’sinin de yaralanması, son dönemde sivilleri hedef alan eylemler arasında dikkati çekti. Güldiken Köyü yakınlarında meydana gelen patlamanın ardından çocukların yardımına ilk olarak üs bölgesindeki askerler koşarken, olay yerine sevk edilen askerî helikopter de zaman kaybedilmeden yaralı çocukları doktor eşliğinde hastaneye ulaştırdı. Patlamada 2 çocuğun vefat etmesiyle sarsılan vatandaşlar, ‘’Asker yardıma koşmayıp, helikopter getirmeseydi diğer 2 çocuğu da kaybedebilirdik’’ dediler.
|
/ Diyarbakır
27.07.2008
|
|
|
Kapatma dâvâsının hiçbir yerinde değiliz |
CHP Genel Sekreteri Önder Sav, ‘’Biz bu kapatma dâvâsının hiçbir yerinde değiliz’’ dedi.
Sav, Polatlı Ticaret Borsası’nı ziyaretinde, basın men-suplarının Ergenekon Operasyonu ve AKP hakkındaki kapatma dâvâsına ilişkin sorularını cevaplandırdı. ‘’Biz bu kapatma dâvâsının hiçbir yerinde değiliz’’ diyen Sav şöyle devam etti: ‘’Dâvâyı açan, konuşan biz değiliz, dâvâyı devletin bir kurumu açmıştır. Dâvâ, Anayasa Mahkemesinin gündeminde. Bizim o dâvânın hiçbir şekli ve sonucu ile yorum yapma durumunda olmadığımızı düşünüyorum.’’ Önder Sav, Ergenekon adı verilen dâvânın henüz başlamadığını ifade ederek şöyle konuştu: ’’Gözaltına alınma bir tedbirdir, o tedbirin yavaş yavaş infaza dönüşüyor duruma gelmesi ve tedbir niteliğinden kurtulup hukuken bir hüküm varmış gibi infaza dönüşmesi sorusunun yaygınlaşması toplumda bir sıkıntı, infial yaratmıştır, CHP’de de bir infial yaratmıştır. Biz halkın vekiliyiz bu, vekâlet görevimizi tutarlı bir şekilde yeterince yapmak zorundayız. Eğer adalet anlayışı zedeleniyorsa, eğer insan hak ve özgürlükleri bir yerde zedeleniyor, hırpalanıyor, engelleniyorsa CHP orada vardır.’’
|
/ Polatlı
27.07.2008
|
|
|
‘Dost Eli’nden Konya’ya refakatçiler için konuk evi |
Merkezİ Konya’da bulunan, ihtiyaç sahibi, kimsesiz, sokakta kalmış insanlara yardım etmek amacıyla kurulan Dost Eli Derneği, şehir merkezindeki Numune Hastanesi yakınlarında, hasta yakınları ve refakatçileri için bir konuk evi kuruyor.
Dost Eli Derneği Başkan Yardımcısı Mevlüt Yıldırım, 2001 yılında kurulan derneklerinin bugüne kadar yüz binlerce yardıma muhtaç insana gıda başta olmak üzere, eğitim, giyim ve sağlık yardımında bulunduğunu söyledi. Yıldırım, nüfusa bağlı olarak artan hasta sayısı sebebiyle Konya Numune Hastanesi’ne gelen hasta yakınları ve refakatçiler için bir konuk evi yaptırmaya karar verdiklerini vurgulayarak, şunları anlattı: ‘’Bu düşünce ile çalışmalara başladıktan kısa süre sonra Numune Hastanesi yakınlarındaki bir vakfın inşaat halindeki binasını almak için konuk evi protokol anlaşması imzaladık. Bazı hukukî işlemlerin tamamlanmasını bekliyoruz. Bu süreç tamamlandıktan sonra 4-5 ay gibi kısa süre içinde bu binayı tamamlayıp 7 katlı bir konuk evi sahibi olacağız. Hasta yakınlarının yemek dahil bütün ihtiyaçlarını karşılayabileceği 10 odalı 50 yatak kapasiteli konuk evinde, maddî durumu kötü ve kalacak yeri olmayan refakatçileri ağırlayacağız. Konuk evinde kalan hasta yakınlarına günde sabah ve akşam olmak üzere 2 öğün yemek verilecek. Konuk evinin bir bölümü de derneğin faaliyetleri için kullanılacak.’’ Binanın bir katında da işsiz gençler için meslek edindirme kursları düzenleyeceklerini anlatan Yıldırım, bu kurslarda çeşitli iş kollarında ara eleman yetiştirip, kendi çabalarıyla ayakta durmak isteyenlere kurs vererek iş sahibi yapmayı hedeflediklerini bildirdi.
|
/ Konya
27.07.2008
|
|
|
Pide fırınlarına AB standardı |
Gaziantep Tarım İl Müdürü İbrahim Yılmaz, pide fırınlarına AB standardı getireceklerini söyledi.
Tarım Bakanlığı tarafından AB uyum paketi kapsamında ekmek üretimine belirli bir standart getirildiğine dikkati çeken Yılmaz, ‘’Türkiye’de maalesef bir çok ekmek fabrikası veya pide fırını belirli bir standart ekmek üretimini yapmadıklarını yapılan denetimlerde gördük. Bu durumda halkın genel sağlığının bozulmasına yol açıyor. Bizde ekmek üretimine belirli bir standart getirmek için bir çalışma başlattık’’ diye konuştu. Bütün gıda firmalarına karşı denetimleri arttırdıklarını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: ‘’Halkımızın sağlığı bizim için çok önemli, pide fırınlarımıza AB standardı getiriyoruz. 950 pide fırınını ikinci kez denetliyoruz, son uyarılarımızı dikkate almayan pide fırınlarına bin YTL para cezası ardından kapatma cezası vereceğiz. Biz bu işletmelere karşı ilk etapta para cezası ardından yanlışında ısrar etmesi durumunda ise devletimizin bize verdiği kapatma cezası yetkisini kullanmaktan kaçınmayacağımızı herkesin bilmesini istiyoruz.’’
|
/ Gaziantep
27.07.2008
|
|
|
Muğla’da turistler mağarada serinliyor |
Muğla’nın Kavaklıdere ilçesinde 700 yıllık çınar ağaçlarının altında bulunan Yerküpe Mağarasını 40 bin yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği açıklandı.
Kavaklıdere ilçesine bağlı Menteşe Beldesi Belediye Başkanı Mesut Karataş, mağaranın 980 metre rakımlı Beşpınar Yaylasında bulunduğunu belirterek, ‘’Mağara, yer altı sularının kireç taşlarını aşındırmasıyla oluşmuş. 100 metre uzunluğundaki mağaranın içinde galeriler, dereler ve küçük göletler bulunuyor’’ dedi. Karataş, mağaraya çıkan yollar ve merdivenler yapıldığını ifade ederek, ‘’Yılda yaklaşık 40 bin turistin ziyaret ettiği mağarada yer alan doğal oluşumların iyi görülmesini sağlamak amacıyla, ışıklandırma yapıldı. Mağara, doğal SİT alanı olarak koruma altına alındı. Mağaranın hemen üzerinde bulunan düzlük ise 700 yıllık çınar ağaçlarının altında piknik ve güreş alanı olarak kullanılıyor’’ diye konuştu.
|
/ Muğla
27.07.2008
|
|
|
MÜSİAD’dan, GAP -Trabzon Demiryolu Projesi |
Müstakİl Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Trabzon Şube Başkanı Ahmet Sarı ve yönetim kurulu üyeleri Trabzon Valisi Nuri Okutan’ı makamında ziyaret etti.
MÜSİAD Başkanı Ahmet Sarı, ‘GAP-Trabzon-Batum Demiryolu İstiyoruz Kampanyası’ hakkında Vali Okutan’a bilgi verdi. Bu projenin Trabzon’a hem ekonomik hem de kültürel anlamda birçok katkı sağlayacağını ifade eden Başkan Sarı, konuşmasına şöyle devam etti: “19 Haziran’da başlattığımız GAP-Trabzon Demiryolu Projesi ile ilgili bilgiler vermek için huzurlarınıza çıkmış bulunmaktayız. Trabzon için çıktığımız bu yolda şehrimize demiryolu kazandırmak istiyoruz. Demiryolunun yapılması halinde Trabzon ekonomisinin rahatlayacağına inanıyoruz. Bunun için hem sizlerden hem de diğer sivil toplum örgütlerinden destek bekliyoruz.” MÜSİAD’ın Trabzon için çok güzel projeler ürettiğini belirten Vali Nuri Okutan, “MÜSİAD, Trabzon için gerçekten güzel işler yapıyor. Başlatmış olduğu ‘Trabzon İçin Bir Projem Var’ yarışması da bu örneklerden bir tanesidir. Yapmış olduğunuz GAP-Trabzon Demiryolu projesi ile ilimizin en önemli sorunlardan bir tanesini gündeme getirmiş oldunuz. Demiryolu projesi gerçekten Trabzon için çok önemli bir projedir.” dedi. İlin yerel yöneticileri olarak projeye destek vereceklerini ifade eden Vali Okutan, “Gerekirse sivil toplum örgütlerinden projeye destek vermeleri konusunda ricada bulunacağız. GAP-Trabzon Demiryolu Projesi’ne verilecek destekle Trabzon kazanacaktır.” şeklinde konuştu.
|
Yeni Asya
/ Trabzon
27.07.2008
|
|
|
Hasarlı araç 6 gün bekliyor |
MADDÎ hasarlı kazalarda, polisin devre dışı bırakılması ve kaza tesbit tutanağının sürücüler tarafından doldurulması uygulamasına uyum sürecinin sancılı geçtiği bildirildi.
Maddi hasarlı trafik kazalarında 1 Nisan itibarıyla başlayan uygulamada, kazaya karışan taraflar arasında doldurulan tesbit tutanağı, sadece olayın oluş şeklini içerdiğinden kusur oranını belirleme yetkisi sigorta şirketlerine bırakılıyor. Kaza yapan her iki aracın sürücüleri, tutanaklarını, poliçelerini kesen sigorta acentesine bir iş gününde bildirmeleri gerekiyor. Sigorta acentesi tutanağı yine bir iş gününde sigorta şirketine bildiriyor. Sigorta şirketi de yine bir iş günü içinde bu bilgileri Trafik Sigortaları Bilgi Merkezi (TRAMER) kayıtlarına giriyor. Sigorta şirketi TRAMER kaydında, kazaya karışan araçlarla ilgili kusur oranını kaza krokilerini de dikkate alarak, yüzde sıfır, 50 ya da 100 oranlarına göre belirtiyor. Karşı taraf sigorta şirketinin ise bu bilgilere en geç 3 gün içinde itiraz hakkı bulunuyor. Üç günlük süre sonunda karşı taraf itirazda bulunmazsa, bilgileri ilk giren sigorta şirketinin belirlediği kusur oranı geçerli sayılıyor. İki sigorta şirketi anlaşma sağlamadıklarında ise TRAMER komisyonu devreye giriyor. Komisyon da üç gün içinde kararı sonuçlandırarak taraflara bildiriyor. Kaza yapan her iki araç da aynı sigorta şirketi tarafından sigortalanmışsa karşı taraf bulunmadığından uzlaşma süreci yaşanmıyor.
Buna göre, anlaşmazlık olmadığı sürece normal şartlarda bir aracın TRAMER belgesi 6 günde alınabiliyor. Anlaşma için komisyona başvurulduğunda artı üç gün daha beklenmesi gerekiyor ve süre 9 güne çıkıyor. Sürücü, ‘’ben kusurluysam hasarımı kendim ödeyeceğimden tanıdığım bir kaportacıya giderim, ama kusursuzsam nasıl olsa sigorta şirketi karşılayacak, o şirketin anlaşmalı olduğu yerde ya da serviste aracımı tamir ettirebilirim’’ düşüncesiyle beklemek zorunda kalıyor.
HASAR ÖDEMELERİ HIZLANDI
TRAMER Müdürü Mehmet Üst ise uygulamanın başladığı 1 Nisan 2008’den itibaren 4 aylık sürede 159 bin 676 adet maddî hasarlı kaza tutanağı düzenlendiğini, bunlardan 8 bin 500’ünde komisyonun devreye girdiğini bildirdi. Üst, yeni uygulamada TRAMER belgesi için yasal bekleme süresi bulunsa da sigorta şirketlerinin hasar ödemelerinin hızlandığını, hasarların 8 iş günü içinde ödendiğini bildirdi. Maddi hasarlı kazalarda vatandaşların tutanakların yüzde 75’ini anlaşarak tuttuklarını, yüzde 25’inde ise polisin devreye girdiğini belirten Üst, ‘’Bu uygulama biraz da anlaşma kültürünün gelişimine katkı sağlıyor’’ dedi.
|
27.07.2008
|
|
|
Orman yangınlarına havuz tedbiri |
KASTAMONU Orman Bölge Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği, orman yangınlarına daha kısa sürede müdahale amacıyla yangın havuzları yaptırılması için protokol imzaladı.
Protokol törenine, Orman Genel Müdür Yardımcısı Kemal Kara, Kastamonu Valisi Nurullah Çakır, Orman Bölge Müdürü Ahmet Sırrı Beşel katıldı. Kastamonu Orman Bölge Müdürlüğünün ‘’Orman Yangınlarında Bir Damla Katkı’’ sloganıyla başlattığı proje kapsamında imzalanan protokolle, şehrin bazı bölgelerine yangın havuzları yaptırılacak. İlk olarak iki adet yaptırılacak yangın havuzlarının toplam maliyeti 30 bin YTL olacak. Özel İdare Genel Sekreterliğinin iş makineleriyle yapılacak yangın havuzları, yöre halkının sulama gibi ihtiyaçlarını da karşılayacak.
|
27.07.2008
|
|
|
Mahalle sakinleri yağmur duâsında |
ISPARTA'da Gülcü Mahallesi sakinleri, İl Müftüsü İsmail Öncel’in önderliğinde yağmur duâsına çıktı.
Öncel, Gülcü Camii’ndeki yağmur duâsı için verdiği vaazda, İslâm dininde israfın haram olduğunu söyledi. Vatandaşlardan suyu israf etmemelerini isteyen Öncel, ‘’Ülkemiz ve ilimizde sıcaklık değerleri her geçen gün artıyor. Bu durum, tarlalarda kuraklığa sebep oluyor. Çiftçi ektiğini biçemiyor, insanlar istediğini yiyemiyor. Bu durumda, hayat kaynağımız olan suyun bundan böyle daha dikkatli kullanılması gerekiyor’’ dedi. İl Emniyet Müdürü Kemal Seyhan’ın da katıldığı yağmur duâsının ardından, vatandaşlara irmik helvası ikram edildi.
|
27.07.2008
|
|
|
Fındık, 3 Ağustos’ta toplanmaya başlayacak |
ORDU'DA fındık toplama tarihleri belirlendi. Ordu Valiliği’nden yapılan yazılı açıklamada, 2008 ürünü fındık hasadına sahil kesimde 3 Ağustos, orta kesimde 9 Ağustos ve yüksek kesimde 19 Ağustostan itibaren, Saraycık Köyünde ise 29 Temmuz 2008 tarihinde başlanmasına karar verildiği bildirildi.
Toplantıda fındığın pazara indirilmesiyle ilgili tarihlerin de belirlendiği ifade edilen açıklamada, 2008 ürünü fındıkların sahil kesimde 6 Ağustos, orta kesimde 12 Ağustos, yüksek kesimde ise 22 Ağustostan itibaren pazara indirilebileceği kaydedildi.
|
27.07.2008
|
|
|
Çim biçme makinesini vurdu |
ABD'NİN Milwaukee şehrinde yaşayan bir Amerikalı, çim biçme makinesi çalışmayınca sinirini onu vurarak aldı.
56 yaşındaki Keith Walendowski, Çarşamba sabahı evinin bahçesindeki çimleri biçmek istedi. Ancak makine çalışmayınca çok sinirlenen Walendowski, silâhıyla makineyi vurdu. Şikâyet üzerine gözaltına alınan Walendowski, polise, “Makine benim istersem vururum” dedi. Silâh bulundurmak ve silâhla cürüm işlemekle suçlanan Walendowski, suçlu bulunduğu takdirde 11 bin dolar para ve 6 yıl 3 ay hapis cezasıyla karşı karşıya bulunuyor.
|
/ Milwaukee
27.07.2008
|
|
|
|