Hayır, delirmedim. Bu benim mesleğim. Sanat tarihi okudum ben. Öğrencilik yıllarımda her yaz, aylarca arkeolojik kazılarda bulundum. Senelerce Bülbülderesi’nin dibinde oturdum. O inanılmaz mezarlığı, tıpkı bir SİT alanında kazı yapar gibi, incitmeden, küçücük bir taşı bile yerinden oynatmadan, santim santim, karış karış inceledim. Yıllarımı o mezarlığın servilerinin gölgesinde geçirdim. Çünkü dünyada tektir Bülbülderesi. Hiçbir başka mezarlığa benzemez. Gidin, görün, şaşıracaksınız. Kendinizi bir başka gezegende sanacaksınız.
TARİHİN MİSTİK KÖŞESİ
Hiçbir mezarın yönü, kıbleyi göstermez. Hiçbiri Fatiha istemez. Hemen hemen bütün mezar taşları fotoğraflıdır. O mezarlar çokça esrarlı ve derinden efkarlıdır. İçlerinde dinler tarihinin en büyük sırlarından birisi saklıdır. Bülbülderesi, bu toprakların Kutsal Kase’sidir. Bülbülderesi, bu ülkenin 300 yıllık gizli şeceresidir. Bülbülderesi, hele içinde bir yarım saatinizi geçirin, kendiniz de göreceksiniz, tarihin en mistik köşesidir. Anlatayım, anlatmalıyım. Orada geçirdiğim yılların hesabını çıkartmalıyım. Dinleyin... Üsküdar vapur iskelesine sırtınızı verin. Mihrimah Sultan Camii’nin içinden geçin. Kanaat Lokantası’nın hizasından, Selman-i Pak Caddesi’nin sağından devam edin. Karşınıza dik bir yokuş çıkacak. Adı Selanikliler Sokağı. İşte bu yokuşun hemen başında sizi bir mezarlık karşılayacak. Özel bir güvenlik şirketi tarafından korunan bir mezarlık.
BAMBAŞKA BİR DÜNYA
Kapısından girdiğinizde önünüze bambaşka bir dünya açılacak. Yürüyün ileri. Fotoğraflı mezar taşlarının önce önlerine, resimlerine, sonra arkalarına bakın. Karşınıza şöyle cümleler çıkacak: “Sakladım, söylemedim derdimi. Gizli tuttum. İçime attım. Sustum, uyuttum.” Mezarlığın tam ortasında Atatürk’ün hocası Şemsi Efendi’nin mezarı karşılayacak sizi. Ya da torunu Ilgaz Zorlu’nun yazdığı gibi, gerçek ismiyle Şimon Zivi. Merdivenlerden yukarı çakarken iyice şaşıracaksınız. Mezarların hiçbiri kıbleye bakmıyor. Küçük bir mezarlık Bülbülderesi. Ama gidin bir yoklayın içindeki onlarca çeşmenin hepsinden gürül gürül sular akıyor. Çünkü sahipleri bu mezarlığa çok iyi bakıyor. Özel güvenlik tutacak, bütün çeşmelerini çalışır halde koruyacak ve hiçbir santimetrekaresini boşa harcamayacak kadar iyi. Azra Erhat orada yatıyor. İpekçi Ailesi’nin birçok ferdi orada. Kapancı Ailesi, Dilber’ler, Mısırlı Ailesi, Atatür Ailesi. Soyadları men ya da man ekiyle biten onlarca mezar taşı sıra sıra, yan yana. Topçumen, Özerman, Yalman, Antmen, Kermen, Darman, Ekemen... Mezarlığın duvarını takip eden 10 metrekarelik alanda tanıdık - bilindik, besmeleli mezar taşları var. Mezarlık görevlisine sorduğunuzda, “O kısımlar belediyeye ait” diyorlar.
MÜTHİŞ BİR SIR GİZLİ
Ben ‘belediyeye ait olmayan’ öteki kısımlarından bahsediyorum. Biliyorum, müthiş bir sır gizli orada. Sizi de gidip kendi gözlerinizle görmeye davet ediyorum. Eğer yolunuz düşer, izin alıp girebilirseniz, sonra bir de bir Musevi mezarlığını dolaşın. Bülbülderesi’ndekilerin aynısı, üçgen şekilli - fotoğraflı Musevi mezarlar taşlarını görün, kıyaslayın, daha da şaşırın. Bu Sabetay Sevi ve Sabetaycılık meselesi çok uzun bir meseledir. İşin özüyse, Üsküdar’daki Bülbülderesi’nden geçmektedir. Birileri, bir şekilde bu işe Mustafa Kemal’i de dahil etmek istemektedir.
GERÇEK DIŞI BİR İDDİA
Kanal 1 ekranındaki Teke Tek’e katılan Yalçın Küçük de işte bunu işaret etmektedir. Bu işin sonu, bu Cumhuriyet’i kuran bütün kuşağı yargılamaya kadar gider. Yalçın Küçük de bunu dile getirmektedir. Çünkü birileri, güya Gazi’nin, İsrail’li bir gazeteciye bir röportajında, Sabetay Sevi’nin soyundan geldiğini söylediğini iddia etmektedir. Hatta bir Sabetayist duayı kendi ağzından, ezberden okuduğu bile söylenmektedir.
Artık kaçınılmaz, önümüzdeki günlerde sıra bunları tartışmaya gelecektir. Bu ülke kendi tarihiyle barışmadıkça, bu konu kapanmayacak. 300 yıllık o kara kutu açılmadıkça, bu konu daha çok su kaldıracak. Sabetaycılık, üzerinde 100 tane doktora tezi yapılabilecek genişlikte ve önemde bir tarihi gerçektir. Bakalım o ilk teze imza atmayı hangi yürekli öğrenci, hangi cesur üniversite başarabilecektir. Göreceğiz...
Vatan, 23.7.2008
|