Yazar Sevan Nişanyan, Türkiye’de cumhuriyetin, padişahlıktan diktatörlüğe geçiş şeklinde gerçekleştiğini söyledi. Taraf’ta Neşe Düzel’e konuşan Nişanyan, 1923’te kurulan rejimin demokrasi olmadığını hatırlatarak, cumhuriyet adı altında kurulan rejimin demokrasiyi kesintiye uğrattığını anlattı. Nişanyan, “1910’lar dünyasında cumhuriyet, demokrasiye doğru atılmış bir adım değildi. Şahıs diktatörlüğüne atılmış bir adımdı. Zaten demokratik ülkelerin çoğu cumhuriyet değil” dedi.
ARAŞTIRMACI-YAZAR Sevan Nişanyan, Türkiye’de cumhuriyetin, padişahlıktan diktatörlüğe geçiş şeklinde gerçekleştiğini ifade ederek, 1923’te kurulan rejimin demokrasi olmadığını, Cumhuriyetin demokrasiyi kesintiye uğrattığını söyledi. Taraf gazetesinde Neşe Düzel’e konuşan Nişanyan, çarpıcı tesbitlerde bulundu.
Nişanyan, Atatürk’ün liderliğini tanımlarken, ne yazık ki ardında çok olumlu bir performans bırakmadığını söyledi. Nişanyan, Atatürk’ün mutlak iktidarı terk edebileceğini ama etmedeğini belirterek, orta ve üst kadroların büyük bölümünü şahsi ağırlığı altında ezdiğini, yok ettiğini dile getirdi. Nişanyan, “Ülke, siyasi kadro azlığıyla karşılaştı. Ayrıca şahıs putlaştırılmasına dayanan kült, Türkiye’ye bugün bile altından kalkamadığı bir manevi, kültürel ve siyasal yıkım getirdi. Mustafa Kemal, 1926’dan itibaren memleketin her meydanına kendi heykelini diktirme işiyle şahsen ilgilendi. Şehir meydanlarına kendi heykelini diktiren ilk cumhuriyet lideri olmak gibi ilginç bir özelliğe sahip oldu dünya tarihinde” dedi.
Sevan Nişanyan, Atatürk milliyetçiliğinin Kurtuluş Savaşı yıllarında İslami cihat anlayışı üzerinden hareket ettiğini ifade ederek, 1924’te ise İslam unsurununun çıkarıldığını ve yerine “vatan millet Sakarya” diye bir siyasi “amentü”nün kurulduğunu söyledi. Yazar Nişanyan, “Bu amentü, ‘Kurtuluş Savaşı, Atatürk, 29 Ekim, halifenin kovulması, düşmanın denize dökülmesi’ gibi bir dizi semboldür. Bu amentüyü kutsayana vatandaş, kutsamayana vatan haini dediler. Atatürk milliyetçiliği denen ve çok modern, çağdaş ve sol zannedilen şeyin özü, en klasik anlamıyla 1920’ler faşizmidir. İtalya’da 1920’deki rejim bu ideoloji üzerine kuruldu. Vatandaşlık haklarını bir siyasi amentüye bağlama düşüncesi çok tehlikelidir. Çünkü bu siyasi amentüye boyun eğmeyeceğine dair en ufak kuşku duyulan kişi vatan hainidir, Gayrimüslimlerin kovulmasının, mülklerine el konulmasının temelinde Atatürk milliyetçiliği yatar. 1930’larda bu Atatürk milliyetçiliğinin üstüne bir de Türk ırkçılığı eklendi” diye konuştu.
CUMHURİYET, DEMOKRASİYİ KESİNTİYE UĞRATTI
Sevan Nişanyan, “Atatürk’ün kurduğu CHP’nin ilkeleri arasında demokrasinin bulunmadığı, demokrasi Atatürk’ün daha sonraki hedeflerinden biri miydi?” şekindeki soru üzerine ise şunları kaydetti:
“Hayır. Öyle olsaydı, bunun bir izi olurdu. Fazla güçlenmiş olan İnönü’ye karşı, İnönü’yü sevmeyen kişilerden oluşan göstermelik bir muhalefet partisi olan Serbest Fırka kurduruldu 1930’da. Ama üç ayda halk öyle ilgi gösterdi ki bu partiye, iş, bütün rejimi çökertecek bir alt üst oluşa dönüştü ve parti kapatıldı. Atatürk iktidar olduktan ve diktatörlüğünü kurduktan sonra, tüm söylev ve demeçleri külliyesinde, ki binlerce sayfalık metinlerin hepsini okudum, demokrasi kelimesi sadece altı yerde geçer. İkisi, yabancı basına verdiği demeçtedir. Diğer dördü de ‘demokrasi iyi ama’ türü cümlelerdir. Türkiye’de demokrasi 1923’te başlamadı, aksine kesintiye uğradı.
1923’te kurulan rejim demokrasi değildir. Bakın... 1876’da Birinci Meşrutiyet’le Meclis açıldı. Serbest tartışmalar ve mebus seçimleri yapıldı. 1908’den itibaren de siyasi partiler kuruldu, 1908,1912 ve 1913’te seçimler yapıldı. Cumhuriyet ise demokrasiyi kesintiye uğrattı. 1923’teki İkinci Meclis seçimlerinde milletvekili listelerini Cumhurbaşkanı iki kişinin yardımıyla şahsen hazırladı ve seçime sadece bir liste girdi. 1946’ya kadar ki dört seçimde de aynı şey yaşandı. Bırakın demokrasiyi... Bir toplumda demokrasiden daha derin bazı siyasi değerler vardır. Meselâ... Kul kültürü, yani biat kültürü toplumda azalıyor mu artıyor mu? Toplumsal yapı, devletin tecavüzlerine karşı bir bel kemiğine kavuşuyor mu? Toplumun adalet anlayışı gelişiyor mu? Tek parti dönemi bu açılardan bir felaket oldu.”
|