Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Neden değiştiremediniz?

Bürokratların hep söyledikleri, temcit pilavı gibi koyup kaldırdıkları şudur: Karşıdevrimciler ezanı Arapça’ya döndürdüler, oysa İnönü onu ne güzel Türkçe okutuyordu...

Hani bir çeşit “Martin Luther’in İncil’i Almanca’ya tercüme etmesi” gibilerden bir reform görmek isterler bu ezan meselesinde...

Oysa kendilerine “müteaddit defalar izah etmeye” çalıştık: Ezanın Arapça, Türkçe, Arnavutça ya da Norveççe okunması arasında pratikte hiçbir fark yoktur, çünkü anlamını ve ne işe yaradığını bilmeyen yoktur. Bir Hıristiyan bile bunu merak etmez. “Tanrı uludur” denildiği zaman onu kolaylıkla anlayacak olduğu varsayılan hiçbir “cahil köylü” de, “Allahüekber” denildiği zaman “ne çığırıyor bu müezzin, acaba beni bir yere mi çağırıyor” diye sormaz!

Çünkü bu bir kalıptır, bin beş yüz yıldır her gün beş kere tekrarlanan bir ritüel.

Ortalama 70 yıllık insan ömründe aşağı yukarı 130 bin kere duyulacak bir kalıp!

Dolayısıyla, “ondan başka yoktur tapacak” desen ne değişecektir, “la ilahe ill’Allah” desen ne fark edecektir? Müezzin çıkıp da “there is no god but Allah” dese bu çağdaşlık mı sayılacaktır? Ben şimdi “come to the prayer, come to salvation” yazsam Avrupalı mı olurum, yoksa dinden mi çıkarım?

Ezanın Türkçe okunması, devrim falan değil, yalnızca bir özenti olmuştur. Halk tarafından da hiç hoş karşılanmamıştır.

“Halk için halka rağmen” yaklaşımı da fazla yürümemiştir tabii...

Bürokrasi, günün birinde iktidara yeniden el koyduğunda, ezanı yeniden Türkçe okutmayı ciddi olarak düşünmekte midir?

Sanmıyorum.

Öyleyse bu kavganın anlamı nedir?

Sanmıyorum, çünkü 1960 yılında elinde bu güç vardı, isteseydi yapardı!

1980 yılında demedim, çünkü o dönem, ezanı Türkçe okutmak şöyle dursun, tam tersine, Amerikan “yeşil kuşak” politikasının dümen suyunda, komünizme karşı dinciliği kullanmaya hız veren bir dönem olarak tasarlanmıştı.

Bunda başarılı da oldu! Fakat akşam yediği hurmalar, sabah döndü bürokrasiyi tırmaladı!

Şu anda yürüttüğü mücadele de, hurmaların “tahribatını” temizleme çabası! Evet, bürokrasi isteseydi 1960 ya da 1961 yılında ezanın Türkçe okunmasına geri dönebilirdi.

Milli Birlik Komitesi bunu niçin yapmamıştır?

Demek ki “söktüremeyeceğini” görmüştür. Halkın tepkisinden çekinmiştir. Belki de hiç aklına bile gelmemiştir! Böyle bir konuyu kendi aralarında gündeme getiren bile çıkmamıştır!

Öyleyse Adnan Menderes’e niçin küfür ediyorlar?

Şimdi oturmuşlar tartışıyorlar, emekli memur gazetelerinde sözcülüklerini üstlenmiş birtakım fosiller aracılığıyla, yok efendim Mustafa Kaplan böyle istemiş de, Sami Küçük karşı çıkmış da... Yaşı altmışın altında olan hiçbir vatandaşa hiçbir şey söylemeyen abuk anılar...

Elinde güç vardı, niçin yapmadın beyamca?

Yapamadıysan, elli senedir niçin bağırıp çağırıyorsun?

1971 yılında Nihat Erim’e niçin yaptırmadın? Hani Atatürkçü reformlar “sür’atle tahakkuk” ettirilecekti o dönemde?

Yoksa Deniz Baykal ya da Tuncay Özkan mı başaracak bu “devrimi” çıkmaz ayın son çarşambasında? Çok beklersin!

İstersen Doğu Perinçek’i başbakan yap, ezanı Çince okutsun. Fena mı, kurmayı düşündüğün yeni ittifaka da yararlı olur.

Sabah, 20 Haziran 2008

Engin Ardıç

21.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf

Bütün haberler

Başlıklar

  Krizden çıkışın yolu: Yeni bir anayasa

  Neden değiştiremediniz?

  ‘Laiklik, bizim laiklik dediğimiz şeydir’

  Silahlı Kuvvetler Partisinin toplumu hizaya getirme planı

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır