Demokrasilerde, ordu ülkeyi yönetmez, ülkeye hizmet eder.
Demokrasilerde, ordu milletin öncüsü değildir, olmaya heveslenmez.
Demokrasilerde, ordu sadece ülkenin savunmasından sorumludur, ama savunmayla ilgili konularda bile son sözü seçilmişler söyler.
Demokrasilerde, ordunun üzerinde tam bir sivil denetim olması şarttır.
Demokrasilerde, ordu herhangi bir siyasi görüşü ya da etnik veya sosyal bir grubu temsil edemez.
Demokrasilerde, ordunun amacı toplumu korumaktır, onu tanımlamak değil.
***
Bugün Amerika’da, Avrupa’da ortaöğretim düzeyinde okutulan yurttaşlık bilgisi ya da kamu yönetimi kitaplarından herhangi birisini açın.
“Demokrasinin Temel İlkeleri” ya da benzer başlıklı fasıl altında, mutlaka bir “Sivil-Asker İlişkileri” kısmı bulacaksınız.
O kısmı okuyun; yukarıdaki temel kabullerin tek tek sıralandığını göreceksiniz.
***
Şimdi de, Taraf’ın bugünkü manşetine konu olan, Eylül 2007 tarihli Genelkurmay “Bilgi Destek Planı” ve “Bilgi Destek Planı Faaliyet Çizelgesi”ndeki eylem kararlarını okuyun.
Batı demokrasilerinin çocuklarına öğrettiği demokratik ilkelerle uyumsuz bir ordumuz olduğunu göreceksiniz.
Türkiye’nin demokrasi olmadığından kuşkunuz vardıysa eğer, kalmayacak.
***
Bakın, yedi ay önce hangi faaliyete karar vermiş Türk ordusu?
Genelkurmay Başkanlığı çıkışlı elektronik belgesi elimizde bulunan Çizelge’nin beşinci maddesinden aynen aktarıyorum:
“Kamuoyu oluşturma gücüne sahipbulunan üniversiteler, üst yargı organları başkanları, basın mensupları, sanatçılarla temasın muhafaza edilmesi suretiyle, bu kişilerin TSK ile aynı paralelde hareket etmelerinin sağlanması.”
Öngörülen faaliyet bu.
“Yöntem” kısmındaysa, ‘Temas için uygun zemin/fırsatlar oluşturulacak; Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Kuvvet Komutanları, Genelkurmay Karargâh Başkanlıkları ve Genelkurmay Genel Sekreterliği düzeyinde yapılacak; temas edilecek kişilerin, TSK’nın temel değerlerini savunan, koruyan niteliklere sahip olmasına özen gösterilecek” gibi ifadeler var.
Ne söylüyor bu belge bize?
Diyelim ki, bugünlerde bir kuvvet komutanı bir üst yargı organının başkanvekili ile görüşmüş olsun.
Belgeyi okuduktan sonra, artık bu görüşmenin, Genelkurmay’ın Bilgi Destek Planı’na uygun bir faaliyet olduğunu; amacın, söz konusu üst yargı organı başkanvekilinin ‘TSK ile aynı paralelde hareket etmesinin sağlanması” olarak saptandığını biliyoruz.
***
Çizelge’nin altıncı maddesiyse şöyle diyor:
‘Tam kontrollü Sivil Toplum Örgütleri yerine ‘etki edilen ve harekete geçirilebilen’ Sivil Toplum Örgütleri kullanılacaktır... Faaliyetlerin maliyetlerinin karşılanmasına ihtiyaç vardır.”
Ya da 12. maddeye bakabiliriz; “kanaat önderlerinin yönlendirilerek kullanılması” hedefleniyor bu maddede ve bunun yöntemi açıklanıyor:
“Kanaat önderleri dolaylı olarak ve uygun yöntemlerle desteklenecektir... Kanaat önderlerinin faaliyetlerinin maliyetlerinin doğrudan veya dolaylı olarak karşılanmasına ihtiyaç vardır.”
Peki, ordu “desteklediği” kanaat önderlerinin ne yapmasını istiyor?
Yine belgeden okuyoruz ki, bu kanaat önderlerine biçilen görev, ‘TSK’nın topluma öncü olma konumunu sürdürdüğü..., anayasa paketinin milli devlete karşı olduğu” gibi genel ve güncel konuları işlemeleri.”
Ne söylüyor bu belge bize?
Diyelim ki, sivil hükümet bir anayasa paketi hazırladı.
Belgeyi okuyunca biliyoruz ki, ordunun masraflarını karşılayarak “etki edebildiği ve harekete geçirebildiği” sivil toplum örgütleri ve kanaat önderleri bu pakete karşı çalışmakla görevlendirilecek.
***
Tarafın elindeki belge, Genelkurmay’ın Eylül 2007 itibariyle, AKP hükümeti hakkındaki görüşünü de yansıtıyor:
“İrticai faaliyetlere zemin hazırlayan birçok gelişmenin bizzat iktidar tarafından organize edildiğini” yazıyor.
Ne anlamalıyız bundan?
Diyelim ki, hükümet partisini kapatma amaçlı bir dava var ve dayandığı temel iddia, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak.”
Belgeyi okuyunca artık eminiz ki, bu iddia Genelkurmay tarafından bire bir paylaşılıyor.
***
Genelkurmay’ın faaliyet planında, “uygun sanatçı ve yazarlara eserler hazırlatılması” da var.
Tabii, o kadar değil; elimizdeki belgede, muhalif yazar ve sanatçıların hakkından nasıl gelineceğinin yolu da gösteriliyor.
Şöyle diyor çizelgenin 13. maddesi:
‘TSK’yı yıpratmayı amaçlayanlar hakkındaki bilgilerin uygun medya kanalları kullanılarak kamuoyuna yansıtılması.”
Bu amaçla “haberlerin hazırlanması, medya organları ile sürekli iletişim halinde olunması ve medyada amacı gerçekleştirecek şekilde yer almasını sağlamak” gerektiği de aynı maddede yazılı.
Bilgi Destek Planı’nda ise aynen şu cümle var:
“Bazı sanatçı ve yazarların desteklenmesi ve ön plana çıkarılması sağlanırken, TSK karşıtı fikir ve eylemleri ile bilinen sanatçı ve yazarların yıpratılması hedef alınacaktır.”
Bundan ne çıkaralım?
Diyelim ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni üzerine vazife olmayan siyasi işlere karıştığı için eleştiren bir kişi ya da kurum, bir yazar ya da sanatçısınız.
Belge gösteriyor ki, hakkınızda yıpratma amaçlı haberler hazırlatabilecek, medya organlarının bu haberleri amacına uygun şekilde kullanmasını sağlamaya kararlı bir ordunuz var.
O kadar da değil; bu çizelgenin 17. maddesinde aynı ordunun içinize ajanlar sokabileceği hatırlatılıyor:
‘TSK’yı hedef alan gruplar içindeki bazı kişiler desteklenecektir. Hedef kitle olarak tanımlanan siyasi ve etnik gruplarda ayrışmayı desteklemek ve birliği bozmak maksadıyla bu grup içindeki bazı kişilerle iletişim kurulacaktır.”
İşte böyle...
Şimdi en başa dönün.
Batılı çocuklara, demokrasilerde ordunun işlev ve sorumluluğu konusunda ne öğretildiğini hatırlayın.
Ve lütfen, bir gün bizim çocuklarımızın da, okullarında bu demokratik sınırları öğreneceğine inanın.
Sınıfta öğrendikleri doğruların, sokakta ve kışlada da geçerli olacağı günleri göreceğimizden umudu kesmeyin.(...)
Taraf, 20 Haziran 2008
|