TÜSİAD’ın “anayasa konvansiyonu girişimi” bir fırsat olabilir. Bu girişim, büyük sermayenin reel çıkarları üzerine inşa edildiği için tutarlı ve inandırıcı.
Küresel ekonomi durgunluğa (iyimser bir tahminle büyümenin yavaşlamasına) doğru ilerliyor. Dalga sahillerinize ulaştığı zaman, inşa ettiğiniz bentlerin sağlam durumda olması lâzım. Türkiye tam tersine, 14 Mart 2008’de birden içine düştüğü ve giderek boğazına kadar gömüldüğü bir anayasal kriz yaşıyor. Anayasal kriz bir sistem krizi demek. Sizi koruyan, varlığınızı devam ettiren ve sorun çözen sisteminiz işlemez vaziyette. Yaklaşmakta olan ekonomik durgunluk, sistem krizinin yaratacağı zaafları ölümcül hale getiriyor. Çare? Diken battığı yerden çıkar. Sistem krizini çözmenin yolu, oturup sistemi gözden geçirmek ve sağlam bir şekilde yeniden inşa etmektir.
AK Parti’nin seçim öncesi başlattığı yeni anayasa hazırlıkları parlak bir inisiyatifti. Seçim sonrasında, aldığı % 47’lik desteğin de katkısıyla Türkiye bu yıl içinde yeni bir anayasaya sahip olabilirdi. İki kritik hata, bu fırsatın yok olmasına sebep oldu. Birincisi, bütün tarafları sağlıklı bir müzakere sürecine sokmak ve anayasayı geniş bir mutabakata dayandırmak yerine, kendi taslağı ile yola çıkarak taraf olmasıydı. İkinci büyük hata, esaslı bir yöntem hatası. Geniş bir katılımı imkânsız hale getirecek şekilde teknik bir metin, somut bir anayasa metni tartışmaların merkezine yerleştirildi.
Halbuki anayasa söz konusu olunca, hukukçuların uzmanlık otoritelerinin üzerine çıkmamız şart. Anayasa bir toplum sözleşmesi. Demokrasinin gücü, anlaşılabilirliğidir. Şayet bir toplum sözleşmesi, toplumun yabancı kalacağı uzmanlık labirentleri içine hapsedilirse, demokrasinin kendisi bile imkânsız demektir. Yapılması gereken, bir taslağın değil, somut maddelere rehberlik eden temel prensiplerin tartışmaya açılması ve toplumsal mutabakata konu edilmesiydi. Meselâ, parlamenter sistemi işletelim prensibi ışığında “cumhurbaşkanı parlamenter rejime uygun olarak hem sorumsuz hem de yetkisiz olsun” şeklinde uzlaşırsanız, bu prensibi 3-5 madde içinde etkili bir şekilde formüle edebilirsiniz. Evrensel hukuka uygun olarak, temel hakları ve yargı bağımsızlığını korumak için “yargı birliği” prensibinde genel bir mutabakat sağlarsanız, askerî yargıyı, somut anayasa maddelerinde bu prensibe uyarak revize edersiniz. Anayasa Mahkemesi’nin mevcut kompozisyonunun adil ve tarafsız bir yargılamaya gölge düşürdüğünü düşünüyorsanız, bu mahkemenin yetkilerini Yargıtay içinde oluşturacağınız bir başka heyete aktarabilirsiniz.
TÜSİAD, TBMM Başkanı’nın önderliğinde yargıdan sivil topluma, siyasetin bütün kesimlerinden diğer kurumlara uzanan geniş bir konvansiyonun, anayasa yapım işini üstlenmesini öneriyor. Bu öneri, anayasal prensipler konusunda toplumsal mutabakat sağlamak ile bu prensiplere uygun yeni bir anayasa metni kaleme almak arasındaki farka riayet edilirse, ileri bir anayasa düzenine geçişe katkıda bulunabilir. Yani bu konvansiyon gerekçeleri ile birlikte bir prensipler manzumesinde mutabakata öncülük etmeli, TBMM de bu mutabakata yaslanarak bir anayasa metni ortaya koymalıdır.
Yaşadığımız sürecin ne olduğu konusunda vereceğiniz hüküm, baktığınız yere bağlı. Demokratik siyasetin etkisiz hale getirilmesi, bir darbe süreci yaşadığımızı gösteriyor. Ama öbür taraftan bu süreç sadece yargı eliyle yürüyor. 28 Şubat’ta demokrasiye cephe alanların çoğu, bugün çözüm için demokrasi safında yer alıyor. TÜSİAD gibi.
Kriz ciddi, ama krizi çıkartanların gücü sınırlı. Tersine, totaliter bir ideolojik tahakküme ve içe kapanmacı bir korku egemenliğine karşı özgürlükçü ve rasyonel ortak paydalarda nefes alacağımız demokratik bir iklim herkesin çıkarına. Bu iklimi, herkesin kendi fanusu içinde nefes alıp verdiği yalıtılmış adacıklardan çıkartıp genel bir atmosfere dönüştürmek için her şey mevcut.
Türkiye, bütün toplum kesimlerinin seferber edileceği ve en geniş mutabakatın aranacağı uzun soluklu bir anayasa yapım süreci içine en kısa zamanda girmeli.
Zaman,20 Haziran 2008
|