Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla İHH tarafından hazırlanan “Mültecilik Raporu”na göre ülkelerinde yaşanan işgal ve siyasî krizler sebebiyle “mülteci” durumuna düşen yaklaşık 30 milyon insan var. Yerinden edilen bu 30 milyon kişinin yarısından fazlası, yasal mülteci olmadığı için gayri insanî şartlarda yaşıyor.
Bugün 20 Haziran “Dünya Mülteciler Günü.” Savaş ve işgal mağduru 30 milyon mülteci kendilerine adanan bugüne yine hiçbir sorunları çözülmemiş olarak giriyor. Mültecilerin çoğu, vatanlarından uzakta kendilerine ikinci bir vatan arıyor. Ancak hiçbir ülke kendilerini vatandaşlığa kabul etmediği için derme çatma çadırlardan oluşan mülteci kamplarında hayat mücadelesi veriyorlar. Yerinden edilen bu 30 milyon kişinin yarısından fazlası, yasal mülteci olmadığı için gayri insanî şartlarda yaşıyor. Çalışma hakkı olmayan bu insanlar, sağlık ve eğitim imkânlarından da faydalanamıyorlar. Iraklı, Filistinli, Çeçenistanlı, Doğu Türkistanlı mültecilerin vatanlarına dönebilmeleri için şartlar oluşturulmadığı gibi yeni bir yurt bulmaları için de hiçbir çalışma yapılmıyor. Kendi kaderlerine terk edilen bu mülteciler, yeryüzü üzerinde sığınacakları bir ülke bulamamanın üzüntüsünü yaşıyorlar. Öyle ki Filistinli mülteciler üç dört kuşaktır mülteci konumunda çadır hayatı yaşayorlar.
MÜLTECİLİK RAPORU ENDİŞE VERİCİ
Rakamlar, savaş ve işgaller sebebiyle mağdur olan milyonlarca mültecinin yaşadığı insanî dramı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
İHH İnsanî Yardım Vakfı tarafından hazırlanan “Mültecilik Raporu”na göre İsrail’in kurulmasından sonra yurtlarından olan 5,6 milyon Filistinli, halen kendine yeni bir yurt arıyor. Suriye’de, Lübnan’da ve Ürdün’de Filistinlilerin üç kuşaktır yaşadığı mülteci şehirleri oluşmuş. Irak’ta ABD işgalinden bu yana 4,5 milyon kişi yurtdışına iltica ederken, 2 milyon kişi de ülke içerisinde yer değiştirdi. Bosna’da Bosna Savaşı sebebiyle yerlerinden edilen 400 bine yakın Boşnak halen evlerine dönemedi.
Çeçenistan: Devam eden Çeçenistan Savaşı dolayısıyla yurt içinde ve dışında 400 bin Çeçen yer değiştirdi.
Azerbaycan: Karabağ Savaşı dolayısıyla 1 milyon kişi bölgeyi terk etti. Ayrıca ülkede 4.500 Çeçen muhacir bulunmakta.
Afganistan: 4,1 milyon Afganlı muhacir başta İran ve Pakistan olmak üzere farklı ülkelerde yaşamakta. Ülke içindeki muhacir sayısı ise 1,5 milyon civarında.
Bangladeş: Burma askerî rejiminin siyasî baskıları dolayısıyla yer değiştiren 600 bin Arakanlı Bangladeş’te yaşıyor. Ayrıca 500 bin Biharlı muhacir de Bangladeş’te yaşıyor.
Arakan: 4 milyonluk Arakan nüfusunun 2 milyonu, Burma’nın siyasî baskıları sebebiyle ülkeyi terk etmiş durumda.
Sudan: Sudan’ın Kesele bölgesinde 700 bin Eritreli muhacir yaşamakta. Darfur’da ise yer değiştiren 2 milyon kişi bulunuyor. Ayrıca Hartum ve çevresinde güneyden göç eden 1 milyonu aşkın insan bulunuyor.
Somali: Ülkede yaşanan çatışmalar dolayısıyla 1 milyon Somalili ülke içerisinde yer değiştirirken, ülke dışında da yoğun bir Somalili nüfusu bulunmakta.
Sri Lanka: Ülkede yaşanan iç savaş sebebiyle 600 binden fazla kişi ülke içerisinde yer değiştirmek zorunda kaldı.
Suudi Arabistan: 600 bin Arakanlı Suudi Arabistan’da yaşıyor. Bunun dışında Doğu Türkistan, Özbekistan, Sri Lanka ve daha birçok Asya ülkesinden muhacir bu ülkede bulunmakta.
Doğu Türkistan: 2 milyondan fazla Doğu Türkistanlı, mülteci konumunda.
Özbekistan: Siyasî baskılar ve ekonomik sebeplerle 1 milyondan fazla Özbek yurt dışında yaşıyor. İHH’nın tesbitlerine göre, en yoğun mülteci hareketleri, Irak ve Filistin’de yaşanan krizler dolayısıyla, Ortadoğu ülkelerinde görülüyor.
HER 100 KİŞİDEN
12’Sİ ÖLÜYOR
Mültecilik Raporuna göre dünyada yaşadığı topraklardan ayrılarak farklı ülkelere umut yolculuğuna çıkan her 100 kişiden 20’si kaybolurken, 12’si ise ölüyor. Raporun sonuç bölümünde ise mülteci sorunun çözülmesi için şu değerlendirme yapıldı: “Mültecilik sorununun çözümü için yapılması gereken, insanları yaşadıkları yerleri terk etmeye zorlayan şartları ortadan kaldırmaktır. İnsanları sınır kapılarında, ara bölgelerde, sığınılan ülkelerde, iç hukuk ve uluslar arası hukuk kurallarından kaynaklanan sorunlarla yüz yüze bırakmak yerine, kriz yaşanan bölgelerde istikrarın sağlanması, bu bölgelerin kalkındırılması, bu bölgelerde insan hayatına ve insan haklarına saygılı bir ortamın oluşturulması gerekmektedir.”
|