28 Şubat, Türkiye’nin daha önce benzerini yaşamadığı bir süreçti. Bu yüzden farklı bir tanımlama getirildi:
“Post modern askeri müdahale” 28 Şubat sürecinin ardından “28 Şubat 1000 yıl sürecek” denirken, önemli bir öngörü vardı: “Bir sonraki daha farklı olacak! Nasıl 28 Şubat öncekilere benzemediyse, yenisi de eskilere benzemeyecek.” Ve “yeni bir süreç” başladı. “Yeni süreci” iyi algılayabilmek için bir “ad” bulmak gerekiyor. Çünkü “yargısal darbe” tanımlaması zayıf kalmaya başladı.
Neden mi diyeceksiniz? Son ortaya çıkan “ziyaretler” ve başlayan aleyhte kampanyalardan, ortaya çok net manzara çıkıyor. Kanadoğlu’nun açıklamalarını dikkate alırsak, olacaklar iyice belirginleşmeye başladı.
-AKP kapatılacak.
-Erdoğan ve beyin takımına siyaset yasağı gelecek. İşin özeti şu: “AKP ve Erdoğan’a artık yaşama şansı verilmeyecek! Bütün bunlar da “hukuk eliyle” yapılacak. Sistem kendisini çok sert önlemlerle koruyacak.” Kimsenin hâlâ tüm bunlara inanası gelmiyor. Yaygın kanı, “Bunlar AKP’yi kendilerince terbiye edip, yine devam etmesine göz yumacaklar” şeklinde...
Çünkü şöyle haklı bir “güç kaynağı” var: “Sandıktan yine çıkarız!” Doğru, sandıktan yine çıkılır! Ama unutmayın, 12 Eylül döneminde sandıktan SODEP’in değil, daha önce kapatılan CHP’ye bulaşanların çok az olduğu Halkçı Parti’yle çıkılmıştı. Şimdi de AKP yerine kurulacak partide de “Halkçı Parti özellikleri” aranacağı, Kanadoğlu’nun son yaptığı “AKP’li vekillerin kuracağı yeni parti de AKP’nin devamı olduğu için kapatılabilir” açıklamasıyla somutlaşmış bulunuyor. Kısacası, varılacak nokta iyice şekillendi:
“Erdoğan hareketi kesinlikle sona erdirilecek!” Asker de, görünürde hiçbir şeye el sürmeyecek! Yaşananları daha iyi anlayabilmeniz için 28 Şubat’ ile “öncekilere benzemeyen yeni sürecin” farkına dikkat çekmek isterim. 28 Şubat sürecinde, Genelkurmay’da başta medya ve yüksek yargı gelmek üzere “aleni brifingler” verildi. Açık ve net olarak hedefler gösterildi. Genelkurmay varlığını gizleme ihtiyacı duymadı. Şimdi gelinen noktada, yine bazı temasların olduğunu düşünmemek çok saflık olur! Son çıkan bazı haberler zaten doğruluyor.
Sıradan vatandaş olan biteni hâlâ anlayamıyor. Ya da anlıyor da, emin olamıyor. Her iki kutuptan “bilenler” de kendi aralarında konuşup, dışarıya konuşmuyor. “İşin asıl adı” bir türlü konulamıyor. Çünkü öyle bir süreç yaşıyoruz ki, her şey “ağır ağır çok hissettirilmeden” ilerliyor. Yeni sürecin gidişatı “askeri terminoloji”deki bir tanımlamayı çağrıştırıyor: “Düşük yoğunluklu savaş!” Sözlük anlamı şu: “Ülkenin çoğunluğu hiçbir şey yokmuş gibi normal yaşamını sürdürürken, bir bölümünde tam anlamıyla savaş yaşanması hali...”
İşte şimdi gelin bugün yaşananın ve yaşanacakların “kapalı kapılar ardındaki adını” beraber koyalım mı? “Düşük yoğunluklu müdahale!” Post-modern müdahalenin, bir sonraki aşamasıyla karşı karşıyayız! Süreç, tam gaz işliyor. “Düşük yoğunluklu müdahale”nin yolunda gittiğini nereden anladığıma gelince... Ülkenin çoğunluğu hiçbir şey yokmuş gibi hâlâ “kapatılamaz”a ya da “terbiye edip, yola devam” a takılmış halde normal yaşamını sürdürüyor!
Bugün, 18.6.2008
|