En doğal hak olan hesap sorma hakkının çoğu zaman insanları sindirmek için araç olarak kullanıldığı Türkiye’de durum böyle olunca milleti neredeyse alaya alan kimi girişimlere karşı da tepkimiz cılız kalır.
Geçen hafta Milliyet’in 17 mayıs tarihli sayısında, toplumu gereksiz yere haftalarca meşgul eden Erke buluşuyla ilgili yeni bir gelişmeyi okuyunca, en baştan zaten uydurma olduğuna pek çok kişi gibi benim de kanaat getirdiğim, sözüm ona “Çağın icadı” konusu yeniden aklıma geldi.
“Erke’de yaprak dökümü!” başlığıyla verilen haberde şöyle deniyordu, “Bedava elektrik üretmek için yola çıkan Erke’den icat yerine istifa geldi... Kasım 2006’da yoğun bir reklam kampanyası ve ihtişamlı bir basın toplantısıyla hiç yakıt üretmeden enerji üretecek ‘çağın icadı’nın müjdesini veren Erke Araştırmaları ve Mühendislik’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Naci Öztürk görevinden istifa etti.” Olayı okuyuculara anımsatmak için önce “çağın icadı”nın açıklandığı 21 Kasım 2006 tarihli basın toplantısı ve öncesine gidelim. Bu basın toplantısından haftalar önce, çok satan gazetelere Erke adlı şirket, kamuoyunda merak ve heyecan uyandırma amaçlı tam sayfa ilanlar verdi. Ancak ilanlarda ‘icat’tan söz edilmiyordu.
Basın toplantısı geldi çattı... O da ne? İstanbul’da toplantının yapıldığı salondaki oturma yerinin ön sıralarında TSK’da önemli görevlerde bulunmuş yedi-sekiz general, herkesin şaşkın bakışları arasında yerlerini almışlar.
Erke şirketinin danışmanı emekli Tümgeneral Çetin Uğural, 20 yıldır gizli tuttukları bir araştırma sonucunda yakıt olmadan enerji üretebilen bir makine geliştirdiklerini ve bu keşfi yüzde 100 yerli olanaklarla başardıklarını açıklıyor basın toplantısında.
Uğural, ürettiklerini duyurdukları makine prototipini tanıtım için getirmezken, makineyi çağın icadı diye sunuyordu.
Akşam gazetesi haklı olarak basın toplantısı haberini, ‘Türk ŞEY’i” başlığıyla duyuruyordu zira kamuoyunda merak uyandıran icadın kendisi ortada yoktu, icatçıları tarafından 20 yıldır gizlice prototipinin üretildiği duyurulsa da...
Ama ne enteresandır basın toplantısında generaller ve kimi bürokratlar vardı ama bir tek bilim adamı yoktu!.
Nitekim, rektörlüğünü yaptığı ODTÜ kampusunda yıllardır teknoloji üretimini amaçlayan ‘teknopark1! barındıran Profesör Ural Akbulut, Sabah gazetesinden Yavuz Donat, “Nedir bu kendi kendine çalışan alet icadı meselesi” diye sorunca, bakın ne yanıt veriyordu:
“Böyle şey olmaz... 150 yıldır uğraşılan bir hayal. Kendi başına hareket eden makine. Eğer böyle bir şey bulunduysa bütün fizik, kimya, elektronik buluşlarını çöpe atmak ve dünya bilimini sıfırdan başlatmak lazım. Evrenin kanunlarına aykırı... Böyle bir toplantıya emekli generaller davet ediliyor da neden ben çağrılmıyorum?” (Sabah, 25 Kasım 2006).
Donat, aynı tarihli yazısını şöyle tamamlıyordu.
“ODTÜ’nün, Bilkent’in, İTÜ’nün, Hacettepe’nin ve diğer üniversitelerin, açıkçası bilimin olmadığı yerde ‘birileri’ eğer “buldum” diye ses yükseltiyorsa...
“Acaba,” diyoruz:
- Şarlatanlık mı?”
Ya da ben sorayım; yoksa işin içinde siyaset mi vardı da sözde icatlar yoluyla mesajlar verilmek isteniyordu?
Erke dönencesi adı verilen ve halen ne olduğu belirsizliğini koruyan icatla ilgili o tarihlerde düşüncelerini aldığım bir emekli albay bana şöyle diyordu, “Eğer bu basın toplantısı hükümete askerler tarafından gözdağı vermek amacını taşıyorsa iyi. Ama sonuçta bir icat ortaya çıkmazsa tam bir fiyasko olur.”
Olayın baştan fiyasko olduğu belliydi de benim aklıma takılan soru, bu generallerin, akıtılan onca paraya rağmen halen emeklemekte olan savunma sanayiinin yüzde 75’lere varan dışa bağımlılığını azaltma yolunda bir adım atmadıklarıdır?
Emekli tümgeneral Çetin Uğural, meşhur basın toplantısında, enerji alanındaki sözde icatlarını açıklarken, 43 yıl üniforma giydiğini ve son olarak Savunma Müsteşar Yardımcılığı görevinden emekliye ayrıldığını belirtiyordu.
Hesap sorma kültürümüz olsa medya tek yumruk olup halk adına sorar, “Ey emekli generaller savunma sanayiinde ne yaptınız da enerjiye el attınız,” diye.
Taraf gazetesinin nisan başlarında ortaya çıkarttığı, Genelkurmay Başkanlığı’nın, andıç adı verilen toplumu fişleme uygulamaları haberiyle ilgili Radikal gazetesinin 8 nisan tarihli şu manşeti aklıma geldi:
“Hiç işiniz mi yok, vaktiniz mi çok?”
Ama milletin bu denli alaya alınmaya da artık tahammülü yok...
Taraf, 21.5.2008
|