Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 19 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

AKP’de iç huzursuzluğu

AKP’nin yönetim kadrolarının iç huzurunun hayli yüksek olacağını ve bu nedenle de ülke yönetiminde soğukkanlı kararlar almayı başaracaklarını düşünürdüm.

Ancak görmekteyim ki; bu kadrolarda iç huzuru hızla erozyona uğramakta.

Oysa ben her zaman dini inanışın insana hayli sağlam iç huzuru sağlayacağını düşünmüşümdür. Dindar olduklarını her fırsatta gösteren bu insanların iç huzuru neden kaybolmaya başladı? Bunun üzerinde düşünüp belki de bu tatsız durumdan çıkış yolunu birlikte arayıp, onlara dostça yardımcı olmaya çalışmalıyız.

Çünkü onların iç huzurundaki azalma sadece kendilerine değil ülkeye de zarar veriyor. Huzur azaldıkça hırçınlaşıyorlar, sakin kararlar veremiyor, yanlış adımları kolayca atabiliyorlar. ‘İktidar kadrosundaki iç huzur düzeyi neden azalmaya başlamış olabilir?’ diye sorunca benim aklıma birkaç neden geliyor:

1- İktidar kendi gücünü kuvvetlendirmek için attığı bazı adımların aslında yanlış olduğunu biliyor ama bir tür güç sarhoşluğu içinde olduklarından, yanlış olduğunu bildikleri adımları da atmaktan geri duramıyorlar.

1a- Buna birkaç örnek vermek mümkün: İktidar kendinden önceki iktidarlar gibi kendi işadamlarını yaratma sürecine girdi. Ancak şimdikilerin farkı, hayli hızlı yükselmeleri ve birden çoğalmış olmaları.

Hız böyle olunca, kalite ve iş yapma gücü açısından hak edenlerin yanı sıra hak etmeyenlerin de yükselmesi ve ortaya çıkmaları kaçınılmazdı. Nitekim böyle de oldu. İktidarın yönetici kadrosunun yanına yaklaşan yeni işadamlarına bir bakın, görünüm ve davranış açısından bir fabrikada çırak olmasına bile tuhaf bakabileceğiniz insanlar bazıları. Arada geldiği yeri hak edenler de var tabii ki. Ama hak etmeden hızlı yükselmiş olanlar hem partiye yük olmaya başladılar hem de partinin imajına zarar veriyorlar artık. Şu aşamadan sonra belki yapacak fazla bir şey yoktur. Kendi elinizle var etmeye başladığınız bir insanı aynı şekilde yanınızdan uzaklaştıramazsınız. Aslında bu işadamı yaratma süreci çok daha kontrollü ve seçici davranılarak, daha yavaş gerçekleştirebilirdi. İşte belki o zaman AKP kendi burjuvazisini yaratmış olabilirdi. Şimdikilerin çoğunluğu ise lümpen burjuvazi konumunda maalesef. Bunlar hem partiyi hem de Türkiye’nin imajını aşağıya çekiyor.

2- Bugünün iktidarı güçlü (yani paralı) insanlarla ilişki kurmayı çok seviyor. Bu tavrında belki eski iktidar partilerinden farkı da pek yoktur ve belki de iktidar partileri var olabilmek için bunu yapmaya zorunlu olabilir. Ama her şeyin bir ölçüsü, sınırı olmalı. Maalesef bu iktidarda ölçüler kaçırılmış durumda.

Dikkat çekiyorum, rüşvet gibi bir şeyden bahsetmiyorum burada, kişisel dostluk bazında kurulmuş olan yardımlaşmalardan bahsediyorum.

İktidar, yaratmasına yol açtığı yeni paralı insanlardan yardımlar kabul etmeye başladığı zaman hem kendinin hem de toplumun iç huzuru bozulabilir. Bu çok doğal. Ayrıca yeni yaratılan işadamlarının birçoğu yukarıda anlattığım gibi kalitesiz olduklarından, onların güçlü konumdan müdahaleleri iktidardaki kadroya daha ağır geliyordur mutlaka. Bilhassa onlarla kurulan akçeli ilişkiler hatta aileye yardım kadar kişiselleştirilen süreçler, güçlü konumdaki insanların gereksiz yere eziklik hissetmesine yol açabilir.

3- Bugünkü iktidar, bir iktidar partisinin yapmaması gereken en büyük hatayı göz göre göre ve de büyük bir coşkuyla yapıyor nedense. Bırakın Türkiye’yi, dünyaya bakın. Nerede, hangi iktidar, medya kuruluşlarını tamamen kontrol etmeye girişmişse o iktidarın sonu iyi olmamış. Görünen o ki; bugünün iktidarında bu konuda sonsuz bir doyumsuzluk var. Yüzde 10 yetmiyor onlara. Yüzde 50 bile idare etmiyor, yüzde 80 bile sinirlerini tam yatıştırmıyor. Galiba yüzde 100 olsun istiyorlar kontrolü. Bu son oran bir gün tutturulursa ülke yönetimine diktatörlük demekten başka çare de kalmayacak. Şık eleştirilere şık bir şekilde tahammül edebilmenin bir iktidara ne kadar büyük bir asalet vereceğini galiba bu kadrolar hiç düşünemiyor. Kadroların en önemli konumundakiler ne kadar dikkatle kaleme alınırsa alınsın en küçük eleştiriye bile müthiş kızabiliyor. (İç huzursuzluğun bir başka göstergesidir bu). Üstelik kin de tutabiliyorlar.

4- Bugünün iktidarı, bazı hassas konularda gereksiz yere aceleci davrandığının farkında ama kendilerini tutamadan yollarına devam ediyorlar.

Başbakan Erdoğan, seçim gecesi parti balkonundan yaptığı konuşmada sergilediği, toplumun her kesimini kucaklayıcı tavrını sürdürebilseydi, şimdi her şeyin ne kadar da farklı olabileceğini görüyordur mutlaka. Parti kapatma davasından bahsetmiyorum. O detay aslında. Daha önemlisi toplumda bir tedirginliğin oluşmaya başladığını gösteren kamuoyu araştırmaları. Toplumda AKP’ye ve iktidarına yönelik bir güvensizlik görülmeye başladı.

Bu AKP açısından çok daha rahatsızlık verici bir gelişme.

Görüldüğü gibi dindar olduklarından iç huzurlu olması gereken bazı insanların iç huzurlarını hızla kaybeder konuma gelmelerinin tek nedeni de kendileri. Göz göre göre, önlenmesi çok basit olan yanlışlar yaptılar. Çünkü güç sarhoşluğu içindeler ve kendilerini tutamıyorlar. Tüm bu ortama bir de üstüne üstlük eşler arasındaki kıskançlıktan ve güç hiyerarşisinden çıkan anlaşmazlıkları ekleyin. Zaten binbir sorunla uğraşmak zorunda olan kadroların iç huzuru tamamen sıfırlanıyor, ülke yönetimi huzursuz ve sinirli birtakım insanların eline kalmış oluyor. Oysa Türkiye son derece soğukkanlı kararların verilmesinin gerektiği bir döneme giriyor. Yönetici kadrolardaki iç huzursuzluğu sadece onların kişisel sorunu değil. Bu artık milli bir mesele haline de geldi.

Akşam, 18.5.2008

Serdar TURGUT

19.05.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf

Bütün haberler

Başlıklar

  Dinin sadece Türkiye’de değil, dünyada yükselişi

  AKP’de iç huzursuzluğu

 

  Yargıya güvenmeyi biz de isteriz ama...

  Şemdinli’den Ergenekon’a