Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kültür-Sanat

 

Nur Kervanı, ilhamını Risâle-i Nur’dan alıyor

Eğitimci yazar ve şair Hasan Şen, Yeni Asya Neşriyattan çıkan “Nur Kervanı” kitabının imza gününü geçtiğimiz günlerde İzmir Kitap Fuarında gerçekleştirdi. Biz de fuardan sonra kendisiyle kitabı ve şair kişiliği hakkında konuştuk. Hasan Şen, şiirlerini Risâle-i Nur’dan aldığı ilhamla yazıyor. Risâle-i Nur’da olduğu gibi lafızdan ziyade manaya ehemmiyet veriyor. 

Ve “Şiirde mübalağa vardır. Fakat hakikatlere sadık kalırsanız buna gerek kalmaz. Çünkü Tevhidin, Nübüvvetin mübalağaya ihtiyacı yoktur. Risâle-i Nurun, Üstadın da büyütülmeye ihtiyacı yoktur. O yüzden ben mübalağaya gerek duymuyorum. Bilakis manaların hakkını verememenin ezikliği vardır bizde” diyor.

*Şiir yazmaya ilk olarak ne zaman başladınız?

Edebiyata ve şiire çok eskiden beridir merakım vardı. Askere gitmeden önce bazı denemeler yazıyordum. Bunlardan bir tanesi Miraç hadisesini anlatıyordu. Uzun bir şiirdi. Yaklaşık 45 sene önce yazmıştım. Cebrail’in (as) Efendimiz’e (asm) geldiği anı anlatan, hatırladığım kadarıyla;          

Kalk Nebi,

Haydi kalksana!

Ey semalar üstüdeki sema!

Haydi kalksana…

Gibi ifadeler vardı. Fakat bunu benim yazdığıma kimse inanmadı. Çünkü ben bir marangozun yanında çalıştığım için kimse benden ummazdı böyle bir şey. Sonra o şiiri yırtıp atmadım ama bir kenara bıraktım. Bir daha da uzun süre şiir yazmadım.

Askerden sonra meşguliyetlerimiz arttı tabi. Daha sonra Risâle-i Nurları okumaya başladım. Onunla meşgul olduk daha çok. Risâle-i Nur’daki şiirler hoşuma giderdi. Tabi zamanla insanda bazı duygular gelişiyor. Bir müddet sonra Barla’ya ziyarete gittiğimde orada Üstada Bediüzzaman Hazretlerinin Barla’ya gelişi hatırıma geldi. Ve sanki ilk defa o anda geliyormuş gibi hissettim.”Hoş geldin Üstadım” diye bir şiir yazdım. Sonra Üstad sadece Barla’ya gelmediği, muhtelif zamanlarda türkiyenin farklı illerine geldiği için,”Hoş geldin Üstadım”şiirinin devamı geldi ve Nur Kervanı’nda 4 ayrı bölüm olarak yer aldı bu şiir.                                                                                                                

*Şiirlerinizi incelediğimizde her bir satırın mana yüklü olduğunu görüyoruz. Ve kendinize özgü ifadeleriniz dikkatimizi çekiyor. Biraz tarzınızdan bahseder misiniz? 

Ben hece vezniyle yazarım, serbest vezinle yazarım. Ama mana tam olarak verilemeyecekse, o zaman vezni kaldırırım. Şiir uzayabilir, kafiye olmayabilir. Ama ben yine de yazarım. Çünkü Mevlana Hazretleri de öyle diyor;

“Kafiye vezin nedir ki, üzüm bağının çitten duvarı

Sen duvarı atla, içindeki üzüm bağına gir!”  Mühim olan bu.

Şiirlerim genelde ideolojik şiirlerdir. Konu olarak da Tevhid, Nübüvvet gibi temel mevzular, Risâle-i Nur, Bediüzzaman Hazretleridir.

* Günümüz Türkiye’sinde şiiri nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de sizin şiirlerinizi farklı kılan nedir?

Günümüzde de ideolojik şiirler mevcut, yok değil. Fakat bizim kitabımızı ayıran bir şey var. Doğrudan doğruya Risâle-i Nur hareketiyle ilgili, bütünü onu kapsayan bir şiir kitabı daha önce yazılmamış. O yönden Nur Kervanı bir ilk oldu. Onu yazmak da bize nasip oldu. Bakıyorsunuz, Isparta kahramanları, o fedakâr kimseler, Cennet bahçesi, Çam Dağı, Mübarek çınar; bütün Nur menzilleri, Risâlelerin neşredildiği yerler, Üstad Hazretlerinin daima uğradığı yerleri anlatıyorum şiirlerde. Ve şu önemli bir nokta; mutlaka her şiirimde Risâle-i Nur hissedilmeli, o koku alınmalı. Bu niyetle yazıyorum hep.

Bir de şiirde şu vardır. Şiir telif eserdir. Edebiyatta telif eserler, tercüme eserler, bir de toplama eserler vardır. Mesela bir yazı yazmak istiyorsunuz.  Bir iki eserden bölümler alıyorsunuz, birkaç ayet, hadis alıyorsunuz. Bir yazı oluşuyor. Bu toplama eserdir. O da mutlaka kıymettardır ama telif eser ise öyle değildir. Bir doğuşun neticesidir. Size gelen bir şeyin ifadesidir.

Aynı zamanda şiir veciz ifadelerin toplamıdır. Bir makalede ifade edilen şeyi şiirde bir mısrada anlatabilirsiniz. O cihetten ehemmiyetlidir.

*Siz şiire Risâle-i Nur penceresinden bakıyorsunuz. Risâle-i Nur’da şiirin yeri nedir?

Risâle-i Nura baktığınızda şiire verilen önemi görürsünüz zaten. Hasan Feyzi Ağabey, Halil İbrahim Çöllüoğlu gibi kimselerin şiirlerine yer veriliyor. Hatta Üstad Hazretlerinin bir ifadesi var. Ben onun bir kısmını kitabımın ön sözünde almıştım.”Bak şu kitab ı kâinatın safha i renginine... İla ahir olan, Keşke şair olsaydım, bunu tekmil etseydim. Hâlbuki şiir ve nazma istidadım yokken yine başladım. Nazım ve şiir yapamadım, nasıl hutur ettiyse öyle yazdım” diyor. Üstad Hazretlerinin de şiire karşı böyle bir arzusu var. Fakat şiirde mübalağa vardır. Olduğundan fazla göstermek vardır. Yalnız hakikatlere sadık kalırsanız buna gerek kalmaz. Çünkü Tevhidin, Nübüvvetin mübalağaya ihtiyacı yoktur. Risâle-i Nur’un, Üstadın da büyütülmeye ihtiyacı yoktur. Onun için mübalağaya gerek duymuyorum. Bilakis, manaların hakkını verememenin bir ezikliği vardır bizde.

*Nur Kervanı şiirlerinin devamı gelecek mi?

Şiirle uğraşan kimseye ilham her zaman gelir. Onun için Nur Kervanının da devamı gelecektir. Yalnız şunu belirtmek isterim. Şiir yazmayı seviyorum ama zaman zaman beni meşgul ediyor. Evet, okuyanlar tarafından şiirlerimiz beğeniliyor ama ben şiire ayırdığım zamanı Risâle-i Nur okuyarak değerlendirebilirim. O yüzden bu konuda tereddütlerim de yok değil.

*Son olarak şiirle uğraşanlara ne tavsiye edersiniz?

Evvela Risâle-i Nur’daki şiirleri bir okuyun derim. Hatta ezberleyin. Tabi başka eserlere de b akın. Onları okuduktan sonra denemeler yapın. Şiir yazıldığı anda çok güzel görünür. Onu birkaç gün sonra tekrar okuyun. Eksikliklerini göreceksiniz. Hatta bir işe yaramayacağını düşüneceksiniz belki. Ama bu zamanla gelişip güzelleşecektir.

/ İZMİR

27.04.2008


 

Bizi izlemeye devam ediyorlar

ABD Ticaret Temsilciliği tarafından yayımlanan yıllık “Fikri Mülkiyet Hakları” raporunda, Türkiye’nin telif haklarının korunması konusunda geçen yıl aldığı tedbirlerden övgüyle bahsedildi ve bu gelişmeden dolayı Türkiye’nin, “öncelikle izlenen ülkeler” listesinden çıkarılarak “izlenen ülkeler” listesine alınmasına karar verildiği açıklandı.

Raporun Türkiye’ye ilişkin bölümünde, “Türkiye, telif haklarının uygulanmasında gösterdiği kayda değer ilerlemeden dolayı, 2008’de ‘izlenen ülkeler’ listesine indirilecek” denildi.

Raporda, Türkiye’de korsan ürünleri imal eden ve pazarlayanlara karşı düzenlenen baskınlarda ve korsan ürünlere el konulması vak'alarında artış meydana geldiğine, mahkemelerin bu alandaki suçlulara caydırıcı düzeyde cezalar verdiğine, ilâç sanayiinde telif hakları uygulamalarında görülen ilerlemelere ve güvenlik güçleriyle özel sektör arasındaki işbirliğinin geliştiğine işaret edildi.

Fikri Mülkiyet Hakları raporunda ABD’nin, Türkiye’yi elde ettiği bu pozitif ivmeyi sürdürmesi yönünde teşvik ettiği ve ilerlemelerin süreceğini umduğu dile getirildi.

Raporda “öncelikle izlenen ülkeler” listesinde bu yıl Çin, Rusya, Arjantin, Şili, Hindistan, İsrail, Pakistan, Tayland ve Venezuela yer aldı. İkinci kategori olan “izlenen ülkeler” listesinde ise Türkiye’nin de yer aldığı 36 ülke bulunuyor.

27.04.2008


 

Kültür varlıkları, ortak mirasımızdır

Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürü Nizamettin Duran, kültür varlıkları konusunda, ortak miras bilinci ve sorumluluğuyla hareket edilmesi gerektiğini belirtti

Duran, Uluslararası Anıtlar ve Sit’ler Konseyi (ICOMOS) tarafından Antakya Belediyesi ve Mimarlar Odasının işbirliği ile Belediye Meclis Salonu’nda düzenlenen, ‘’Dünya Anıtlar ve Sit’ler Günü’’ faaliyeti kapsamında düzenlenen toplantıda, bu yılın temasının ‘’Dini Miras ve Kutsal Yerler’’ olarak belirlendiğini söyledi. Hatay’ın birçok medeniyete ev sahipliği yapması sebebiyle önemli bir şehir olduğunu ifade eden Duran, şöyle devam etti:

‘’Kentimizde kültürel ve doğal mirasın korunması konusunda doğal, köklü ve geleneksel bir anlayış hakimdir. Bugün bu coğrafyada hüküm sürmüş sayısız medeniyetin izlerine rastlanıyor ve miras yaşatılabiliyorsa, bu köklü ve geleneksel anlayışın ürünüdür. Milletlerin kültüründen aldığı özelliklerle hazinesini zenginleştirmiş olan kentimiz, bunu günümüze kadar taşıyabilmiştir. Çeşitli din ve inanıştan olan insanlar, yüzyıllardan beri bir arada sorunsuz yaşamışlar, taşıdıkları kültürlerle de yöreye derin ve zengin hazine sunmuşlardır. Bu da engin bir hoşgörü kültürünü geliştirmiştir.’’ ‘’Kültür varlıkları konusunda, ortak miras bilinci ve sorumluluğuyla hareket edilmesi gerekir’’ diye konuşan Nizamettin Duran, atalarının mirasına sahip çıkmayan ulusların, kişiliklerini de kaybedebileceğini belirtti.

27.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri