Yıllarca eğitim-öğretim içinde olan dostum, birinci buluşmamızda hızını kesememiş olacak ki, yeni birlikteliğimizde pratiğe dönüşmeyen öğretimin, okumaların ve hatta gözlemlerin bir anlam ifade etmeyeceğini, içini çekerek yine vurguluyordu.
“Çocuklar ne öğrenirlerse uygulayarak öğrenirler” diyor. Ana dili ve hatta birkaç dili hiç zahmet çekmeden öğrenmiş olmaları, uygulamalı öğretimin ne denli yararlı olduğunu göstermeye yeterdi. Oynarken yaptığı şey, öğretim-eğitim faaliyetinden başka bir şey değil. Ama bundan ne anne-babanın, ne de başkalarının haberi vardır. O demek oluyor ki, bilgimiz olmadan öğretim-eğitimi en iyi bir şekilde bu dönemde veriyoruz.
Etrafımıza bakınsak, bu tür uygulamalı öğretim faaliyetlerini görmemek mümkün değil. Hayvan yavrularının oyunları da, yetişkin dönemlerindeki avlanmalarının birer alıştırması gibidir sanki. Bir çekirdek, aslında kocaman ağaç olmanın bütün özelliklerini taşır. Ama bu nazarîdir. Onu ancak toprak altına girip, çürüyüp, sonra filiz ve daha sonra genç bir fide olduktan sonra gökyüzünde dal budak salarak bütün görkemliği ile görebiliriz. Onun bu aşamaları geçirmesi elbette ağaç olmasının birer pratiğidir. Bir gül goncasının açılımı da milim milim kocaman bir gülücük olmasının pratiğidir işte. Dağlar hazinelerle doludur. Bu bir varsayımdır. Büyük bir işletme ile ortaya dökülünceye kadar bu bilginin hiçbir kıymeti yoktur. Ama madenler, büyük bir pratik olan ameliyelerden sonra ortaya çıkarlar.
Eğitimci dostum, bize çay getiren garsonun omzundaki mendili göstererek, “O bizim masamızın üzerindeki tozu silmek içindir” diyor. İşte, görüyoruz ki masamız tozlu ve lekeli. Ne zamandan beri bu masanın başında oturuyoruz ve garson da kaç kez yanımıza uğramıştır! Bilgilerimiz de böyledir. Eğer onların pratikte faydalarını görmezsek, bize yükten başka bir şey olmazlar. Bildiklerimizi davranışlara dönüştürmemek ne kadar büyük bir kayıp! İnandıklarımızı yaşamamak büyük bir yalan. “Öğretimin amacı eğitimdir, pratiktir ve uygulamadır arkadaş diyerek, eğitim sistemimiz bir kendine gelse” diyor. “Bütün okumalar ve gözlemler de davranışlarla kendilerini gösterdiklerinde bir anlamları olabilir. Sokaklar, caddeler ve şehir kalabalıkları bu konuda bize çok ipucu veriyor” diye ekliyor.
Dostuma hak vermemek elden gelmiyor. Hayat bütünüyle bir pratiktir zaten. Şöyle bir geçmişime baktım. Öğretim-eğitim sürem içinde hâlâ hafızamda canlı olan bir bilgi pratiğini aradım. Net bir şekilde bu pratiğe ancak ilkokul sırasındaki bir kır gezisinde rastladım. Çok iyi hatırlıyorum, bir bahar günüydü ve hava son derece güzeldi. Dereleri, tepeleri ve ormanı aşarak bir düzlüğe çıkmıştık. Ne yoktu ki! Orman güllerinden oluşturulan demetlerdeki o nefis kokuyu şimdi bile alır gibiyim. Ormanın o nefis havasını ciğerimde hissediyorum. Doğanın ne olduğunu ve doğada alınan o derin hazzın insana ne kadar yararlı olduğunu o günkü gezi ile anladım. Doğa, gezi ve pratik dediğimde o ilkokul yıllarımın bu tatlı hatırasını yâd etmemek mümkün değil.
Çocuklarımıza doğa sevgisini verebilmek için, elbette onları bol bol doğanın harikalarında gezdirmek gerekmez mi? Bebek bile rengârenk çiçekleri gördüğünde ve dallardaki yaprakların hışırtılarını duyduğunda bir başka dikkat kesiyor. Bir takım hayvanları göstermeden ve hatta onlara dokundurmadan hayvan sevgisini çocuklarımıza nasıl verebiliriz? Çiçek, doğa ve hayvan sevgisi en masum sevgilerin yalnızca birkaçı. Bu sevgileri alma çağı çocukluk ve öğretim çağıdır işte. Daha sonra bunu tatmak zordur.
Elbette pratik olmadan öğrendiklerimizin bir önemi olmaz. Yaşantılara dönüşmeden inançlarımızın da meyvelerini devşiremeyiz. Muhabbetimizin de…
|