Kılıç konuşmasında, demokrasinin özgürlük alanını genişlettikçe bağışıklık sistemini de güçlendireceğinin açık olduğuna işaret ederek, toplumu kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan yönetim anlayışının çağdaş dünyada yer bulamayacağını ifade etti. Kılıç, "İnsan onuru ve özgürlükleri dışında hiçbir kutsal değer tanımayan, temel hakları çağdaş bir istisnayla sınırlayan, devletin bütün işlem ve eylemlerini tarafsız ve bağımsız yargı denetimine tabi kılan, yargı organları üzerinde demokratik bir denetim kuran'' bir anayasa hazırlanması gerektiğini söyledi.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin kuruluş yıldönümü konuşmasında herkesin aynı şekilde düşünmeye ve inanmaya zorlandığı ülkede demokrasiden bahsedilemeyeceğini söyledi.
Anayasa Mahkemesi’nin 46. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yargımensupları ile çok sayıda davetli katıldı. Başkan Kılıç ve Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt, konukları salonun girişinde karşıladı. Törenin açılışında konuşan Kılıç, demokrasi ve özgürlük çıtasını yükselten önemli mesajlar verdi:
YENİ ANAYASA İHTİYACI
Yeni anayasa arayışlarımız devam etmektedir. Anayasalar devletlerin temel organlarının yetki ve görevlerini tanımlayan, organların çalışma yöntemlerini, birbirleri olan ilişkilerini, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen, iktidarların gücünü bireyler lehine sınırlayan temel hukuk belgeleridir.
LAİKLİK BARIŞIN GÜVENCESİ
İnsan hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı ve kararlı, bütün farklılıklara saygılı, özgürlükçü bir toplum özlemi gittikçe yükselen bir değer olmuştur. Toplumun değerleri ile bütünleşmiş, uzlaştırıcı bir anayasa özlemi bütün toplum kesimlerinde dile getirilmektedir. Sosyal barışın vazgeçilmez unsuru laikliktir.
BÜROKRASİ, DEMOKRASİYİ İÇSELLEŞTİRMELİ
Geleneksel ideolojik bağlarından kopan toplumda bireylerin kimlik arayışları kaçınılmazdır. Dönüşüm siyasal yapıyı da etkilemektedir.
İç barış toplumu sadece demokratik kültüre sahip olması ile değil siyasetin de siyasî ve bürokratik yapının demokrasiyi içselleştirmesi ile olabilir. Anayasanın, toplumdaki bütün görüşlerin katıldığı müzakereci bir ortamda kabul edilmesi toplumsal barışı sağlama iddiasını güçlendirecektir. Yeni anayasanın çevre ve iklim sorunlarına temas etmelidir.
MAHKEME DE ELEŞTİRİLİR
Son bir yıldır ülkemizde hukuk ve siyaset ilişkisi yoğunlaştı ve hassas önem kazandı. Mahkeme kararları tartışılabilir ve eleştirilebilir. Yargı kararlarının eleştirilmediği yerde yargı kendisini geliştiremez. Ancak yargı kararlarının eleştirilmesi onların bağlayıcılığını ortadan kaldırmaz. Kararların yerine getirilmemesi hukuk devletinde düşünülemez. Bilgi kirliliği ve kavram karşıtlığı kuvvetler ayrılığının tam olarak anlaşılmamasındadır.
BÜTÜN KURUMLAR GÜÇLER
AYRILIĞINA TAM BAĞIMLI OLMALI
Temel hak ve özgürlüklerin ihlâl edilmesinin engellemesi amacını taşımaktadır kuvvetler ayrılığı ilkesi. Bütün kurumlar güçler ayrılığına tam bağımlı görevlerini yaptığında her türlü sorun çözülür. Yasama yürütme ve yargı güçlerini anayasadan almadığı ve üstünlük için kullandığı sürece çatışma devam edecektir. Yargı halkın demokratik denetimine tabiî değildir. Yargısal yetkiler çok hassas dengelere işaret etmektedir.
HUKUK ÜSTÜNLÜĞÜ VARDIR,
YARGIÇ ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR
Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü anlamına gelmez. Yargı belirli bir dereceye kadar değil mutlak anlamda tarafsız olmak zorundadır. Tarafsızlığın olmadığı yerde adalet yoktur. Yargıç kendisine anayasa ve yasalarla verilen görev dışında misyon yüklenemez. Yargı kararlarının eleştirilmesi hakarete dönüştüğünde toplumsal barışın bozulması kaçınılmazdır.
ADALET VİCDANLARA KAZINMALI
Mahkemeler adalet dağıtan kurumlar, adalet ise toplum ve devlet hayatının en temel değeridir. Adalet mülkün temelidir sözü bu anlamda sadece adliye saraylarına değil her yargıcın vicdanına kazınmalıdır. Unutmayalım ki, adalete güvenin zedelendiği bir yerde toplumsal ve siyasal bağların çözülmesi kolaylaşır. Millet adına kullanılan yargı yetkisinin adalet duygularını tatmin edebilmesi için kararların irdelenmesi, eleştirilmesi ve tartışılması gerekir. Kurumsal özeleştiri, yapılan görevin ve sorumluluğun doğal sonucu olup anayasal organlar bu özeleştiri yapabilme cesaretini gösterebilmelidir. Ancak yargı kararlarının eleştirilmesi hakarete ve güven zedelemeye dönüştüğünde kurumsal ve toplumsal barışın bozulması kaçınılmazdır.
LAİKLİK, BARIŞ PROJESİDİR
Laiklik bir büyük barış projesi olarak Türk toplumunun koruması ve güvencesi altındadır. Ülkemizdeki sorunlar ötelenmekte, gerginlik tırmandırılmaktadır. Toplumda ciddî bir güven bunalımı vardır. Güvensizlik kavgayı beraberinde getirmektedir. Hissedilen korkular göz ardı edilemez. Toplumsal ve kurumsal uzlaşmaya daha fazla ihtiyaç vardır. Gün ayrılıkları öne çıkarma günü değil, gün farklılıklarımızı zenginlik kabul edip bir arada yaşamak için elimizden geleni yapma günüdür.
Demokrasilerde karar alma sürecinde belirleyicidir. Ancak çoğunluğun mutlak yönetimi anlamına gelmemektedir. İktidar yozlaştırır mutlak iktidar daha da yozlaştırır.
ÜYE SEÇİMİNE
PARLAMENTO KATILMALI
Türkiye’de anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından tartışılan bir sorun da anayasallık denetimi yapan organın oluşumunda parlamentonun devre dışı bırakılması. Mevcut anayasamız, dönemin şartlarına ve siyasal kurumlarına bir tepki olarak, Anayasa Mahkemesi’ne parlamentonun üye seçmesine kapıları tamamen kapatmıştır. Bugün gelinen noktada, anayasa yargısı ile yasama organı ilişkilerindeki bu güvensizliğin ortadan kaldırılması için egemenlik yetkisi kullanan anayasa yargısının, ulus iradesiyle bağlantısının kurulması gerekliliği açıktır. Yapılacak seçimlerde liyakatin ve objektif kriterlerin esas alınacağı bir yöntemin öngörülmesi, bu konudaki olumsuz sonuçları ortadan kaldıracaktır.’’
İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İNSAN ONURUNUN TEMELİ
Irkı ve rengi ne olursa olsun, inansın inanmasın, her insanı aziz kılan kendini ifade edebilmesi ve insan olma onurudur. Düşünceyi ifade özgürlüğünün, ‘içinden düşün’ mantığına indirgenerek hapsedilmesi, bu özgürlüğün ortadan kaldırılmasıyla eşdeğerdedir. Şiddet olgusuyla ifade özgürlüğünün birbirinden ayrılmasının öncelik kazandığı ortadadır. Savaş dili değil, barış dili argümanlarını kullanarak kendini ifade edenlerin insanlık onuru korunmalıdır. Bireylerin kendilerini ifade edebilmeleri, konuşabilmeleri, uyuşmazlık ve kavga yerine çözüm ve barış getirir.
DAHA ÇOK ÖZGÜRLÜK GÜÇLENDİRİR
Gücünü özgürlüklerden alan demokrasinin özgürlük alanını genişlettikçe bağışıklık sistemini de güçlendireceği açıktır. Toplumu kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan, insanlık onurunu işkenceye tabi tutan bir yönetim anlayışı çağdaş dünyada yer bulamayacaktır. Hukuk dışı yollardan güç alarak rejimi ya da ülkeyi kurtarma girişimlerinin ülkenin batışını hızlandırmaktan başka işe yaramayacağı bilinmelidir. Çağın kenar mahallesinde yaşamamak için uygar dünyayla tanışmak ve kimliğimizi kaybetmeden bütünleşmek zorunluluktur.
UZLAŞMAYA İHTİYAÇ VAR
Şu günlerde, kişisel, toplumsal ve kurumsal uzlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız. Anayasal sorunlarımızı çatışmayla değil, hukuk kuralları çerçevesinde karşılıklı diyalog ve uzlaşma yoluyla çözmek zorundayız. Siyasî kutuplaşmaların bu ülkeye ağır bedeller ödettiği hepimizin malumudur. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü temelinde çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur.
|