Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Nisan 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

AB düşmanlığı pompalanıyor

TBMM Genel Kurulunda, 5. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisinin açılışında konuşan Millî Eğitim Bakanı Hüseyin çelik, birilerinin gençler arasında AB karşıtlığını pompaladığını söyledi. Çelik, “Bizler hür ve medenî dünyadan kopamayız. Demokratik cumhuriyette korkularla ve düşman senaryoları ile alarma geçirilmiş bir yurttaş anlayışı yoktur” şeklinde konuştu.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Cumhuriyeti, birilerinin gençler arasında AB karşıtlığını pompaladığını söyledi. Çelik, TBMM Genel Kurulunda, 5. Dönem Türkiye Öğrenci Meclisinin açılışında yaptığı konuşmada, öğrenci meclisleri ve demokrasi eğitimi projesini yürürlüğü koyarken; Cumhuriyeti, demokrasi ile taçlandırmayı, güçlendirmeyi ve yerleşik bir demokrasi kültürü oluşturmayı amaçladıklarını söyledi. Cumhuriyet’in 4 referansı bulunduğunu, bunların; bilim, irfan, akıl ve millet olduğunu vurgulayan Çelik, dünyada pek çok cumhuriyet modeli bulunduğunu anlatarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin de Anayasa yer aldığı gibi ‘’demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti’’ olduğunu söyledi. İsimlerin değil, öz ve uygulamaların önemli olduğunu vurgulayan Çelik, Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırmanın Türk çocukları ve eğitimcilerinin görevi olduğunu belirtti. Demokratik cumhuriyetin iyi insanlar yetiştirmeyi amaçladığını belirten Çelik, AB projesini buna örnek gösterdi. ‘’Birilerinin gençler arasında AB karşıtlığını pompaladığını’’ kaydeden Çelik, ‘’Bizler hür ve medeni dünyadan kopamayız. Demokratik cumhuriyette korkularla ve düşman senaryoları ile alarma geçirilmiş bir yurttaş anlayışı yoktur’’ diye konuştu.

/ ANKARA

26.04.2008


 

DEVLET, ÖZGÜRLÜKLERLE KORUNUR

Kılıç konuşmasında, demokrasinin özgürlük alanını genişlettikçe bağışıklık sistemini de güçlendireceğinin açık olduğuna işaret ederek, toplumu kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan yönetim anlayışının çağdaş dünyada yer bulamayacağını ifade etti. Kılıç, "İnsan onuru ve özgürlükleri dışında hiçbir kutsal değer tanımayan, temel hakları çağdaş bir istisnayla sınırlayan, devletin bütün işlem ve eylemlerini tarafsız ve bağımsız yargı denetimine tabi kılan, yargı organları üzerinde demokratik bir denetim kuran'' bir anayasa hazırlanması gerektiğini söyledi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, mahkemenin kuruluş yıldönümü konuşmasında herkesin aynı şekilde düşünmeye ve inanmaya zorlandığı ülkede demokrasiden bahsedilemeyeceğini söyledi.

Anayasa Mahkemesi’nin 46. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, yargımensupları ile çok sayıda davetli katıldı. Başkan Kılıç ve Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt, konukları salonun girişinde karşıladı. Törenin açılışında konuşan Kılıç, demokrasi ve özgürlük çıtasını yükselten önemli mesajlar verdi:

YENİ ANAYASA İHTİYACI

Yeni anayasa arayışlarımız devam etmektedir. Anayasalar devletlerin temel organlarının yetki ve görevlerini tanımlayan, organların çalışma yöntemlerini, birbirleri olan ilişkilerini, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen, iktidarların gücünü bireyler lehine sınırlayan temel hukuk belgeleridir.

LAİKLİK BARIŞIN GÜVENCESİ

İnsan hak ve özgürlükleri konusunda duyarlı ve kararlı, bütün farklılıklara saygılı, özgürlükçü bir toplum özlemi gittikçe yükselen bir değer olmuştur. Toplumun değerleri ile bütünleşmiş, uzlaştırıcı bir anayasa özlemi bütün toplum kesimlerinde dile getirilmektedir. Sosyal barışın vazgeçilmez unsuru laikliktir.

BÜROKRASİ, DEMOKRASİYİ İÇSELLEŞTİRMELİ

Geleneksel ideolojik bağlarından kopan toplumda bireylerin kimlik arayışları kaçınılmazdır. Dönüşüm siyasal yapıyı da etkilemektedir.

İç barış toplumu sadece demokratik kültüre sahip olması ile değil siyasetin de siyasî ve bürokratik yapının demokrasiyi içselleştirmesi ile olabilir. Anayasanın, toplumdaki bütün görüşlerin katıldığı müzakereci bir ortamda kabul edilmesi toplumsal barışı sağlama iddiasını güçlendirecektir. Yeni anayasanın çevre ve iklim sorunlarına temas etmelidir.

MAHKEME DE ELEŞTİRİLİR

Son bir yıldır ülkemizde hukuk ve siyaset ilişkisi yoğunlaştı ve hassas önem kazandı. Mahkeme kararları tartışılabilir ve eleştirilebilir. Yargı kararlarının eleştirilmediği yerde yargı kendisini geliştiremez. Ancak yargı kararlarının eleştirilmesi onların bağlayıcılığını ortadan kaldırmaz. Kararların yerine getirilmemesi hukuk devletinde düşünülemez. Bilgi kirliliği ve kavram karşıtlığı kuvvetler ayrılığının tam olarak anlaşılmamasındadır.

BÜTÜN KURUMLAR GÜÇLER

AYRILIĞINA TAM BAĞIMLI OLMALI

Temel hak ve özgürlüklerin ihlâl edilmesinin engellemesi amacını taşımaktadır kuvvetler ayrılığı ilkesi. Bütün kurumlar güçler ayrılığına tam bağımlı görevlerini yaptığında her türlü sorun çözülür. Yasama yürütme ve yargı güçlerini anayasadan almadığı ve üstünlük için kullandığı sürece çatışma devam edecektir. Yargı halkın demokratik denetimine tabiî değildir. Yargısal yetkiler çok hassas dengelere işaret etmektedir.

HUKUK ÜSTÜNLÜĞÜ VARDIR,

YARGIÇ ÜSTÜNLÜĞÜ YOKTUR

Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü anlamına gelmez. Yargı belirli bir dereceye kadar değil mutlak anlamda tarafsız olmak zorundadır. Tarafsızlığın olmadığı yerde adalet yoktur. Yargıç kendisine anayasa ve yasalarla verilen görev dışında misyon yüklenemez. Yargı kararlarının eleştirilmesi hakarete dönüştüğünde toplumsal barışın bozulması kaçınılmazdır.

ADALET VİCDANLARA KAZINMALI

Mahkemeler adalet dağıtan kurumlar, adalet ise toplum ve devlet hayatının en temel değeridir. Adalet mülkün temelidir sözü bu anlamda sadece adliye saraylarına değil her yargıcın vicdanına kazınmalıdır. Unutmayalım ki, adalete güvenin zedelendiği bir yerde toplumsal ve siyasal bağların çözülmesi kolaylaşır. Millet adına kullanılan yargı yetkisinin adalet duygularını tatmin edebilmesi için kararların irdelenmesi, eleştirilmesi ve tartışılması gerekir. Kurumsal özeleştiri, yapılan görevin ve sorumluluğun doğal sonucu olup anayasal organlar bu özeleştiri yapabilme cesaretini gösterebilmelidir. Ancak yargı kararlarının eleştirilmesi hakarete ve güven zedelemeye dönüştüğünde kurumsal ve toplumsal barışın bozulması kaçınılmazdır.

LAİKLİK, BARIŞ PROJESİDİR

Laiklik bir büyük barış projesi olarak Türk toplumunun koruması ve güvencesi altındadır. Ülkemizdeki sorunlar ötelenmekte, gerginlik tırmandırılmaktadır. Toplumda ciddî bir güven bunalımı vardır. Güvensizlik kavgayı beraberinde getirmektedir. Hissedilen korkular göz ardı edilemez. Toplumsal ve kurumsal uzlaşmaya daha fazla ihtiyaç vardır. Gün ayrılıkları öne çıkarma günü değil, gün farklılıklarımızı zenginlik kabul edip bir arada yaşamak için elimizden geleni yapma günüdür.

Demokrasilerde karar alma sürecinde belirleyicidir. Ancak çoğunluğun mutlak yönetimi anlamına gelmemektedir. İktidar yozlaştırır mutlak iktidar daha da yozlaştırır.

ÜYE SEÇİMİNE

PARLAMENTO KATILMALI

Türkiye’de anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından tartışılan bir sorun da anayasallık denetimi yapan organın oluşumunda parlamentonun devre dışı bırakılması. Mevcut anayasamız, dönemin şartlarına ve siyasal kurumlarına bir tepki olarak, Anayasa Mahkemesi’ne parlamentonun üye seçmesine kapıları tamamen kapatmıştır. Bugün gelinen noktada, anayasa yargısı ile yasama organı ilişkilerindeki bu güvensizliğin ortadan kaldırılması için egemenlik yetkisi kullanan anayasa yargısının, ulus iradesiyle bağlantısının kurulması gerekliliği açıktır. Yapılacak seçimlerde liyakatin ve objektif kriterlerin esas alınacağı bir yöntemin öngörülmesi, bu konudaki olumsuz sonuçları ortadan kaldıracaktır.’’

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ İNSAN ONURUNUN TEMELİ

Irkı ve rengi ne olursa olsun, inansın inanmasın, her insanı aziz kılan kendini ifade edebilmesi ve insan olma onurudur. Düşünceyi ifade özgürlüğünün, ‘içinden düşün’ mantığına indirgenerek hapsedilmesi, bu özgürlüğün ortadan kaldırılmasıyla eşdeğerdedir. Şiddet olgusuyla ifade özgürlüğünün birbirinden ayrılmasının öncelik kazandığı ortadadır. Savaş dili değil, barış dili argümanlarını kullanarak kendini ifade edenlerin insanlık onuru korunmalıdır. Bireylerin kendilerini ifade edebilmeleri, konuşabilmeleri, uyuşmazlık ve kavga yerine çözüm ve barış getirir.

DAHA ÇOK ÖZGÜRLÜK GÜÇLENDİRİR

Gücünü özgürlüklerden alan demokrasinin özgürlük alanını genişlettikçe bağışıklık sistemini de güçlendireceği açıktır. Toplumu kendi içinde ayrıştıran, onu devletine karşı soğutan, insanlık onurunu işkenceye tabi tutan bir yönetim anlayışı çağdaş dünyada yer bulamayacaktır. Hukuk dışı yollardan güç alarak rejimi ya da ülkeyi kurtarma girişimlerinin ülkenin batışını hızlandırmaktan başka işe yaramayacağı bilinmelidir. Çağın kenar mahallesinde yaşamamak için uygar dünyayla tanışmak ve kimliğimizi kaybetmeden bütünleşmek zorunluluktur.

UZLAŞMAYA İHTİYAÇ VAR

Şu günlerde, kişisel, toplumsal ve kurumsal uzlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız. Anayasal sorunlarımızı çatışmayla değil, hukuk kuralları çerçevesinde karşılıklı diyalog ve uzlaşma yoluyla çözmek zorundayız. Siyasî kutuplaşmaların bu ülkeye ağır bedeller ödettiği hepimizin malumudur. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü temelinde çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur.

26.04.2008


 

Selçuk: 12 Eylül sona ermeli

Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, demokrasiye kavuşmak için 12 Eylül hukukunun bütünüyle ortadan kaldırılması gerektiğini dile getirerek, Türkiye’nin çağına uygun ve demokrasi içeriği zengin bir hukukla dünyanın önüne çıkmak zorunda olduğunu bildirdi.

Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, demokrasiye kavuşmak için 12 Eylül hukukunun bütünüyle ortadan kaldırılması gerektiğini belirterek, Türkiye’nin çağına uygun ve demokrasi muhtevası zengin bir hukukla dünyanın önüne çıkmak zorunda olduğunu bildirdi.

Adapazarı Belediyesi’nin düzenlediği ‘’Türkiye’de Demokrasi’’ konulu konferansta konuşan Sami Selçuk, Türkiye’de sık sık demokrasiden söz edildiğini, bu durumun demokrasi olmayan ülkelere özgü olduğunu söyledi. Yokluğu hissedilen şeylerin ülke gündeminde yer alacağını ifade eden Selçuk, şunları kaydetti: ‘’Türkiye’de demokrasiden neden bu kadar çok söz edildiğine şaşırıyorum. Acaba demokrasi derken aynı şeyi mi anlıyoruz? Türkiye’de demokrasi olsaydı, demokrasiden kimse söz etmezdi. Özendiğiniz ya da yokluğunu hissettiğiniz bir şeyden söz edersiniz. Hitler her gün demokrasiden sözederdi, çünkü Almanya’da demokrasi yoktu.’’

Yürürlükteki Siyasal Partiler Yasası’nın Türkiye’yi dış dünyada mahçup eden bir yasa olduğunu bildiren Selçuk, 1982’den 2008 yılına dek 23 partinin kapatıldığını ifade etti. Selçuk, şöyle konuştu: ‘’Bugün sanıyorum 26. veya 27. kapatılma dâvâsı oldu. Takdir hakkı olmayan bir savcıyla karşı karşıyasınız, elinde kötü örnekler var. Siyasî Partiler Yasası siyaset alanını daraltmıştır. Bazen hoşunuza gitmeyen yasa olabilir, o yasayı uygularken bir tarafınız acıyabilir ama birşeyi unutmayınız. İnsanları yargıçlar cezalandırmaz, insanları yasalar cezalandırır. Partileri yargıçlar kapatmaz, yasalar kapatır. Savcının ve yargıcın eline kötü bir yasa vermişseniz, savcı ve yargıçlar ‘bu yasayı uygulamıyorum’ deme lüksüne sahip değildir.’’

Demokrasiye kavuşmak için 12 Eylül hukukunun bütünüyle ortadan kaldırılması gerektiğini dile getiren Selçuk, Türkiye’nin çağına uygun ve demokrasi muhtevası zengin bir hukukla dünyanın önüne çıkmak zorunda olduğunu bildirdi. 1982 Anayasası’nın ‘’bireyinden korkan devletin, gücünü güvence altına almak için yazılmış bir anayasa olduğunu’’ kaydeden Selçuk, şöyle devam etti: ‘’Biçimsel olarak bir anayasanız var ama öz olarak bir anayasanız yok. Kesinlikle 1982 Anayasası’ndan Türkiye’nin vazgeçmesi gerekir. Kimse kendini aldatmasın, böyle bir anayasanın biçimsel meşruluğu yoktur. 1980 yılından beri bu ülkede halen 12 Eylül’ün kalıntıları var. Darbe anayasasıyla ülke yönetiliyor ve siyaset yasasına göre ülkemizde siyaset yapılıyor. Hiçbir parti buna razı olmamalı. Bunlar artık bitmeli.’’ Siyasal Partiler Yasası’nda kimi kavramların tanımlanamadığına dikkati çeken Selçuk, ‘’Odak olmak saçma sapan bir kavramdır, yasak getiriyor ama köşeli değil. Odak olmayı tanımlıyor. Neyle tanımlıyor? Kararlılık veya yoğunluk olacakmış. Yoğunluğun ne olduğu belli mi? Belli değil. Hukukta buna benzer kavramlar getirirseniz savcı ve hakime bu kavramı uygulayamazsınız diyemezsiniz. Elbette ki hakimler bu kararı uygulayacaktır. Bu kavramların tanıma ihtiyacı varken, bunlarla durumu tanımlamaya çalışıyorsunuz. Odak ne, belli değil. Ben de bilmiyorum. Uygulayanlar da bilmiyor. 100 tane hakim getirin, 100 tane ayrı tanım çıkar’’ diye konuştu.

/ ADAPAZARI

26.04.2008


 

İşçiler bir gün Filistin için çalıştılar

İGDAŞ'ta çalışan bin 500 işçi, bir günlük yevmiyelerini Filistinlilerin yaralarının sarılması için bağışladı. Yardım çeki İHH'ya teslim edildi.

Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası (TES-İŞ) İstanbul 3 Nolu şubesine üye İstanbul Gaz Dağıtım A.Ş. (İGDAŞ) çalışanları bir günlük yevmiyelerini Filistin için bağışladılar. “İsrail zulmünü kınamak yetmez. Filistin’e yardım lazım. Bugün Filistin için çalışıyoruz” diyerek yardım çalışmalarını yürüten TES-İŞ İstanbul 3 Nolu şube üyeleri, 1500 işçinin bir günlük yevmiyelerinin toplamı olan 83 bin 500 YTL’lik banka çekini, Filistin’e gönderilmesi amacıyla İHH İnsanî Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım’a teslim ettiler.

Daha önce Açe, Pakistan ve Etiyopya’nın yanı sıra yurt içindeki afet bölgeleri için de yardım toplayan TES-İŞ İstanbul 3 Nolu Şube üyeleri yaptıkları bu son yardım çalışmasını ise özellikle Filistinli yetim ve yetim annelerine yönelik gerçekleştirdiklerini ifade ettiler. Sendika yetkilileri, toplanan bu yardımla İHH tarafından Filistin’de kurulan hayır fırının yapımına da katkı sağlanacağını belirttiler.

TES-İŞ 3 Nolu Şube Başkanı Hüseyin Ozil, “ihanetler ve zulüm çemberi içinde bulunan Filistin’de kanayan yaraya bir merhem, kuruyan dudaklara bir damla su, bir lokma ekmek için Şifahen değil acilen Filistin’e yardım etmek gerekiyordu. Biz çalışanlar olarak bir günlük yevmiyelerimizi Filistin’deki kardeşlerimize göndermek istedik. Filistin halkının yanında yer almaya devam edeceğiz” diye konuştu. Yardım çekinin teslimi sırasında TES-İŞ Şube Başkanı Hüseyin Ozil’in yanı sıra Şube Sekreteri Hasan Ağırman, Şube Mali Sekreteri Hüseyin Polat, Teşkilâtlanma Sekreteri M. Faik Aksoy ve Eğitim Sekreteri Recep Demirci hazır bulundular.

Yeni Asya / İSTANBUL

26.04.2008


 

Soylu: Halkın talebi daha fazla demokrasi

Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, “Halkın talebi, daha iyi refah, daha iyi geçim, daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve geleceğe güvenle bakabilmektir” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan ve DP lideri Soylu’yu iki partinin bazı yöneticilerin de katılımıyla DP Genel Merkezi’nde sabah kahvaltısında bir araya geldikten sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulundular. DP’nin yeni yönetimine başarı dileklerini ileten Recai Kutan, Türkiye’nin çok ciddî sıkıntılarla karşı karşıya bulunduğunu ve sorunların çözümü için partiler arasında diyaloğun büyük önem taşıdığını kaydetti. Soylu da siyasetin en büyük kaygısının demokrasi olduğunu vurgulayarak, “DP olarak da bizim en büyük kaygımız demokrasidir. Çünkü hem milletin gerçek gündeminden saptırılarak ortaya konulan sanal gündemler ve başarının veya başarısızlığın takdir edilmesinden öte değerler üzerinden yapılan siyasetin ölçülememesi maalesef daha önce de belirttiğim bizi pişekâr eden kavuklunun orta oyununa döndürmektedir. Bu orta oyunu milleti rahatsız etmektedir.” diye konuştu. İktidar ve ana muhalefet partilerinin Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili çözümleri bulunmadığını belirten Soylu, “23 Nisan’da bile iktidar ile ana muhalefet Türkiye gündemini germektedir ve Türkiye’yi bir kaosa, sıkıntıya itmektedir. Oysa halkın talebi, daha iyi refah, daha iyi geçim, daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve geleceğe güvenle bakabilmektir. Ne iktidar ne de ana muhalefetin böyle bir derdi, Türkiye’nin ana meseleleriyle ilgili çözümü ve geleceğe umutla bakmayı vaat eden siyasî bir anlayışları yoktur.” sözlerini aktardı.

ANKARA / CEMİL YÜZER

26.04.2008


 

Türkiye’nin, İslâm yorumu ABD’de tanıtılacak

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin ‘’özgün İslâm kültürü ve tecrübesini’’ ABD’de de tanıtmak amacıyla Washington’da Türk-İslâm Kültürevi ve Araştırma Merkezi açmayı planlıyor.

Kutlu Doğum Haftası faaliyetleri çerçevesinde ABD’yi ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hem ABD’de yaşayan Türk toplumuna hem de Amerikalılara Türkiye’nin özgün tecrübesini tanıtma çabalarıyla ilgili olarak, ‘’Bizim için büyük bir umut ve yeni bir dönemin başlangıcı olacak’’ değerlendirmesini yaptı. New York’ta bir cami girişiminin var olduğunu ifade etti. Bardakoğlu, ‘’Washington’da geniş kapsamlı, uzun soluklu bir Türk-İslâm Kültürevi ve Araştırma Merkezi, din hizmetleri merkezi şeklinde özetleyebileceğim bir projemiz var’’ dedi.

/ WASHİNGTON

26.04.2008


 

Mersinli çiftçiler yağmur duâsında

Mersin'in Mut ilçesine bağlı Çatalharman köyünde yağmur duâsı yapıldı. Köyde geçimini çiftçilikten sağlayan 100 kişi, 3-4 aydan beri kuraklık çektiklerini, yeni ekilen zeytin fidanları ve buğdayın, yağmur yağmaması halinde kuruyacağını belirttiler.

Bunun üzerine yağmur duasına çıkma kararı alan çiftçiler, kurban keserek yağmur duâsı yaptılar, dualarının kabul olması için birbirlerinden helallik dilediler. Duânın ardından kurban edilen koyunlardan, yöreye has keşkek ve yahni yemeği yapılarak dağıtıldı. Çatalharman muhtarı Cihan Çakmak, geçmiş yıllarda da kuraklık tehlikesi yaşandığını ancak, daha sonra yağmur yağdığını ifade etti.

/ MUT

26.04.2008


 

Honaz depremi korkuttu

Merkez üssü Denizli’nin Honaz ilçesi olan 4.8 büyüklüğündeki depremde, Denizli Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bazı fabrikalar ile ilçeye bağlı Gürlek köyündeki yapılarda maddî hasar meydana geldi.

Alınan bilgiye göre, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bazı fabrikalarda depremin etkisiyle maddi hasar meydana geldi. Hasar gören bir tekstil fabrikası tahliye edilerek, işçilere 1 gün izin verildi. Fabrika İdarî İşler Müdürü İbrahim Yaşar, gazetecilere, işçiler fabrikaya girerken sarsıntının meydana geldiğini, fabrikanın tahliye edilerek faaliyetine ara verildiğini söyledi. Fabrikada çalışan işçiler ise iş başı yapmak üzere beklerken deprem olduğunu; binadaki camların kırılması üzerine korkuyla dışarı çıktıklarını ifade ettiler. Honaz Kaymakamı Kamuran Taşbilek, taştan yapılmış bazı yapıların hasar gördüğü Gürlek Köyünde incelemelerde bulundu. Taşbilek, burada gazetecilere yaptığı açıklamada, 4.8 büyüklüğündeki depremin ardından, ilçe merkezi ile bağlı belde ve köylerde can ve mal kaybının söz konusu olmadığını belirtti.

/ HONAZ

26.04.2008


 

Dünya çocukları Antalya’da buluştu

Türk Telekom ve TRT işbirliğiyle, Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenlikleri’nin 30. Yılı, 16-26 Nisan tarihleri arasında Antayla’da geçekleşen bir çok faaliyet ve konserle kutlandı.

23 Nisan günü, çocukların kendi ülkelerine özel dansları sergilediği Gala gösterisi Aspendos Antik Tiyatrosu’nda gerçekleşti. Büyük ilgi gören ve bütün katılımcılar tarafından hayranlıkla izlenen gösterinin ardından 30. yıl için özel hazırlanan program kapsamında Antalya’daki Cam Piramit’te ünlü san'atçı Tarkan sahne aldı. Konserin ardından oyuncu Tolga Çevik, “Komedi Dükkânı” programında çocuklarla birlikte oldu.

Murat Çetin / ANTALYA

26.04.2008


 

Kaçak kuyuya hapis cezası

Özellikle Konya Kapalı Havzası’nda tarımsal sulama amaçlı açılan 50 binden fazla kuyu yüzünden yer altı su seviyesinin ciddî oranlarda düşüş göstermesi, kaçak kuyu açanlara hapis cezasını gündeme getirdi.

DSİ 4. Bölge Müdür Yardımcısı Mevlüt Pınarkara, yaptığı açıklamada, Türkiye yer altı su potansiyelinin yüzde 40’ını barındıran, dünyanın en önemli havzaları arasında gösterilen Konya Kapalı Havzası’nın, son yıllarda su sıkıntısı sebebiyle zor dönemlerden geçtiğini söyledi. Türkiye’de suyun akılcı kullanımı, su kaynaklarının korunması amacıyla Çevre ve Orman Bakanlığı talimatıyla, DSİ Genel Müdürlüğünün yeni bir Su Kanunu Tasarısı üzerinde çalıştığını vurgulayan Pınarkara, şöyle devam etti: ‘’Taslağa son şekli veriliyor. 2-3 ay içinde taslak Bakanlığa ve ardından TBMM’ye sunulacak. Yeni hazırlanan kanun tasarısında kaçak kuyu açanlara hapis cezası geliyor. İzinsiz kuyu açana 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Biz ancak bu şekilde su kaynaklarının korunabileceğini düşünüyoruz. Sadece hapis değil ciddi miktarlarda caydırıcı para cezaları da gündemde.’’

/ KONYA

26.04.2008


 

Pippa Bacca için meşale yaktılar

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi, çıktığı barış yolculuğunda tecavüze uğrayarak öldürülen İtayan san'atçı Pippa Bacca’nın hatırasına meşaleli eylem düzenledi.

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi tarafından, İzmit Sabri Yalım Parkındaki İnsan Hakları Anıtı önünde önceki gece saat 21:00’de Pippa Bacca’nın hatırasına düzenlenen eylemde katılımcılar, meşale yaktı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının destek verdiği eylemde MAZLUMDER Kocaeli Şube Başkanı Nigar Gümrükçüoğlu, yaptığı açıklamada, “Pippa Bacca’nın niyet, yaklaşımını diri tutma adına bu gün insan hakları parkında karanlığı, zulmü, vahşeti, tecavüzü kınayıp, barışın ve umudun aydınlıkta kalması için meşalelerimizi yaktık” dedi.

Yeni Asya / İSTANBUL

26.04.2008


 

TV'ler boşanmayı özendiriyor

Atatürk Üniversitesi Narman Meslek Yüksekokulu Sosyal Programlar Bölümü Okutmanı Ayşe Çay Atalay, magazin programlarının defalarca evlenip boşanmayı marifet gibi göstermesinin Türkiye’deki boşanma sayısını arttırdığını söyledi.

Türkiye’de yaşanan boşanmaların sebepleri üzerine yapılan uzman görüşlerini ve analizlerini aktaran A.Ü okutmanlarından Ayşe Çay Atalay, toplumun sağlığı, nüfusu, millî savunması, kültürü, terbiyesi, ekonomisiyle aile yapısı arasında ilişki olduğunu söyledi. Türkiye’de aile yapısının değişmeye başladığını belirten Atalay, kadınların daha çok erkeğin ailesi ve kendisiyle ilgilenmemesini gerekçe göstererek boşanmak istediğini dile getirdi. Türkiye’de evliliklerin en çok 6 ile 10 yıl arasında sonlandırıldığını belirten Atalay, “Aile danışmanı Fatma Taş, bu durumu; ‘denedim olmadı, elimden geleni yaptım, sabrettim olmadı artık bıçak kemiğe dayandı’ türünden hislerine bağlıyor. Yine uzmanlara göre evli çiftler ilk beş yılda birbirlerine alışma dönemi yaşayacakları için ilk on yıllık süreçte birbirlerine ve ilişkilerine zaman tanımalı, birbirlerini oldukları gibi kabul etmeli” dedi.

Türk aile yapısının boşanmayı olağan bir süreç olarak kabul etmemesinin boşanmayı zorlaştıran bir etken olduğunu açıklayan Atalay, son yıllarda bazı televizyon kanallarında yayınlanan programların boşanmayı normalmiş gibi gösterdiğini dile getirdi. Magazin programlarının toplumu yanlış yönlendirdiğine dikkat çeken Atalay, “Medyadaki pırıltılı sahte dünyaların defalarca evlenip boşanmayı marifet gibi gösterdiği programlar ülkemizde son yıllardaki boşanma oranının artmasına sebep oluyor. Aynı programlarda boşanmadan da ilişki yaşayan, çok eşliliği tekrar gündeme getiren, tekrar sayısı sebebiyle bunun gayet normal olduğunu zihinlere kazıyan temalar da boşanmalara sebep oluyor. Yine kadının ekonomik bağımsızlığını kazanması, kadınların eğitim seviyesinin yükselmesi, Medenî Kanun’daki boşanmayı kolaylaştıran yeni düzenlemeler, artık neredeyse tüm işyerlerinde ve evlerde bulunan cep telefonları ve internetten chat yoluyla insanların gayri ahlâkî arkadaşlıklar kurup ilerletmeleri de ayrılıklara neden oluyor.” diye konuştu. Asgarî ücretin düşük olduğunu ve bunun da evlilik sorunu olduğunun altını çizen Atalay, “Toplumların devamını sağlamanın tek yolu olan aile müessesesi korunmalı, kutsallığı ayaklar altına alınmamalıdır. Unutulmamalı ki mutlu nesiller mutlu yuvalarda yetişeceklerdir” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de boşanma sayısının son 10 yılda yüzde 100’e yakın arttığını hatırlatan Atalay, “Kadın gayrimeşrû bir hayat yaşıyorsa ya da psikolojik anlamda çok önemli ve tedavisi kesinlikle mümkün olmayan bir rahatsızlık geçiriyorsa, erkek ise uyuşturucu veya gayri ahlâkî durumlara ilgi gösterip, şiddete meyilli ise eşini boşayabilir.”

Atalay’a göre evliliği sürdürebilmek için; çiftlerin birbirlerini olduğu gibi kabul etmeleri gerekir. Karşılıklı birbirlerine vakit ayırmalı ve ilgi göstermeliler. Sorumluluklarını bilmeli ve ona göre hareket etmeliler. Sorunları anında konuşup halletmeli ve büyütmemeliler. Zorlandıkları noktada profesyonel yardım almalılar.

Atalay’a göre evli çiftlerin bazı boşanma sebepleri şöyle: Ekonomik sıkıntıların üstesinden gelememe. Ailelerin, çiftlerin ilişkilerine karışması ve yapıcı olmamaları. Çiftlerin evlenmeden önce birbirlerine dürüst davranmamaları. Erken yaşta büyük hayaller kurularak yapılan yanlış evlilikler. Erkeğin kendinden kariyer olarak ilerde olan başarılı kadını benimsememesi. Yaşlı ve engelli üyelerin bakımı. Tek ebeveynlik, ebeveyn çocuk ilişkisinden doğan sorunlar.

/ ERZURUM

26.04.2008


 

Bebeğin ilâcı ana kucağı

İngiltere merkezli Bio Medikal Pediyatrik Merkezi bilimsel araştırmalar merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre annenin bebeğine sarılması tıpkı tabiî bir ağrı kesici gibi.

Annenin bebeğine sarılmasıyla kendi teninin bebeğin tenine değmesi sonucu bebekteki herhangi bir ağrı tabiî olarak düşürüyor. Araştırmaya göre ayrıca, bebeğin herhangi bir ağrısı ya da hastalığı varsa annenin bebeğine sarılması sonucu oluşan temas sayesinde bebeğin daha kolay ya da daha kısa sürede iyileştiği ortaya çıktı. BMC Pediyatrik dergisinde yer alan araştırma ile doktorların bebeklerin yakalandıkları hastalıklar karşısında ilâç yerine annelere bu yolu denemelerinin önerilebileceği belirtiliyor. Bilimsel olarak olayın araştırılması esnasında bilim adamlarının annelerin bebeklerine sarıldığı anda bebeklerin yüz ifadesi, kalp atışı, kandaki oksijen hareketleri gibi biyolojik yapılarının gözlendiği açıklandı. Yine aynı araştırmada anne ve 28 ile 31 haftalık bebekler üzerinde bilimsel deneme yapıldığı ve bebeğin anne kucağında olduğu ve kucağında olmadığı anlarda bebekteki kan oranının da ölçülerek, örnekler alındığı belirtiliyor. Araştırmanın devamında bilim adamlarının, bebeklerin annelerinin kucağında olduğu sırada ağrının yarı yarıya düştüğünün ispatlandığı kaydedildi.

/ LONDRA

26.04.2008


 

Dağdaki çoban konuştu

Bir televizyon programında Aysun Kayacı'nın "Çobanın oyu diğerlerinden daha düşük lomalı" sözleriyle bayşlayan tartışmaya bizzat dağdaki çobanlardan tepki geldi.

Ordu'da çobanların günlerce süren yaya yayla yolculuğu başladı. Binlerce hayvan ile çobanlar Karadeniz’in en önemli yaylalarından biri olan Çambaşı Yaylası’na çıkmak için kafileler halinde yürüyerek yolu katediyor. Çobanların sürüleri ile birlikte her sene çıktıkları yayla yolculuğu başladı. Çeşitli köylerden yola çıkan çobanlar ortalama 50 ila 250 kilometre arasındaki mesafeyi durmaksızın 3 ila 7 gün arasında katederek hayvanlarını Karadeniz’in en önemli yaylarından biri olan ve 70’in üzerinde obası bulunan Çambaşı Yaylası’na çıkarıyor.

Yaz aylarını burada geçirecek olan birçok çoban hâlen zirveleri karla kaplı yayla yolculuğunu masraf olmaması için kamyon gibi araçlarla değil yürüyerek alıyor. Hayvan fiyatlarının 3- 4 sene öncesine göre yarı yarıya geldiğini ifade eden çobanlar, sorunları ile ilgilenilmesini beklerken küçük görülmekten de dert yanıyor. Bir haber kanalında başlayan çobanın oyu diğerlerinden daha düşük olmalı tartışmasına da değinen çobanların bir kısmı ‘bu iş bir meslek biz de insan değil miyiz?’ diye soruyor. Çileli yayla yolculuğuna çıkan bazı çobanların görüşleri ise şöyle:

Yunus Sakarya (42): Ben 3 sene önce bu mesleğe başladım, hayvancılık çok zor bu yolculuğumuz da çok zahmetli. Bir koyunun fiyatı 400 YTL iken şimdi 200 YTL’ye geriledi. Bazı insanlar obalarda hayvan otlatmamıza müsaade etmiyor. Bu arada bazı insanlar çıkıyor bizi küçük görüyor, hükümeti yıkmaya çalışıyor, işleri televizyonlara çıkıp ortalığı karıştırmak. Bu iş bir meslek. Biz de insan değil miyiz birilerinin kafasında bilmiyorum.

Cevat Güzeltepe (78): Ben Mersin’de rafineride çalıştım, inşaat ustalığı yaptım, bu işteki huzuru, tadı bulamadım. Fakat bu iş son zamanlar da epey zorlaştı. Koyun fiyatları yarı yarıya geriledi. Buna hükümetin bir bakması lâzım. Oy da gizli bir şeydir, bir namustur yani, sevdiğine verirsin onu. Zengin hep çıkarını düşünür, ona göre hareket eder, sömürmeye bakar. Fakir de belki biri elimden tutar, bir çıkış yolu bulurum diye düşünür, ona göre hareket eder. Bu hep böyledir.

Şevket Kenar (62): Ben doğduğumdan beri çobanlık yapıyorum. Arabaya verecek paramız olmadığı için hayvan sürüleri ile birlikte yürüyerek geliyoruz. Yeme yok, yatma yok, bazen sıcak, bazen yağmur altında kalıyoruz. Biz hak söz konusu olduğunda; boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacak diye biliyorduk. Ama birileri çıkıp ‘çobanın oyu ile benim oyum bir olmamalı, onlar başbakan seçemez’ diyor. Ben buna bir anlam veremiyorum.

Yusuf Sarıca (58): Çobanın oyu ile zenginin oyu elbette bir olmamalı, adamın aklı olsa çoban olur mu? Bu iş zor çok zor. Kârlı olduğu için değil, seviyoruz kopamıyoruz diye devam ettiriyoruz, ama bir koyunun fiyatı yarı yarıya geriledikten sonra yapılacak iş değil.

26.04.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri