Hani “CHP bu kafayla giderse ömür billah muhalefetten kurtulamaz; şöyle yapmalı, böyle yapmalı” diye yazıyoruz ya... ‘ Sağ’ cenahtaki partilere oy veren bazı okurlarımız, “ Uyandırmayın; CHP böyle kalsın” diyor.
Kendilerince haksız değiller elbette. Karşı olduğu partinin iktidara gelmesini kim ister?
Ama olaya geniş açıdan, yani Türkiye bağlamında bakmak gerek.
Köylüsü azalıp kentlisi artan... Orta sınıfı güçlenirken ekonomisi dünyaya açılan Türkiye’nin, gerçek bir ‘ sosyal demokrat’ partiye ihtiyacı var.
CHP yazılarını, bu özlemi dile getirmek için yazıyoruz.
***
Yoksa ben, CHP’nin bir dönüşüm geçirmeyeceğini zaten biliyorum. Nereden mi? En azından ANAP deneyiminden...
Koskoca parti, Mesut Yılmaz’ın elinde, her seçimde biraz daha eriyerek yok olmadı mı?
Yılmaz delegeleri belirledi, delegeler onu seçti. Böylece ANAP kendini yenilememekle kalmadı, aynı zamanda Yılmaz yönetimini de başından atamadı.
CHP de benzeri bir durumda. (...) CHP siyaseten devletçi bir parti. Yani bürokratik elitin parlamentodaki gücü, sesi, uzantısı...
22 Temmuz (2007) seçimlerini gördünüz işte... Seçmene hiçbir ciddi umut vermeden, proje geliştirmeden, alternatif yaratmadan, yüzde 21 oy aldı CHP...
Böyle bir tuhaflık nasıl mümkün oluyor? Çünkü işin içine bürokratik elitin psikolojik operasyonları karışıyor. Mesela: ‘İrtica geliyor’ yaygarası... Cumhuriyet mitingleri Danıştay saldırısının sanki laikliğe karşı yapılmış gibi sunulması; özetle korku ve gerilim siyaseti...
Böylece partinin oy tabanı kemikleşiyor. Büyümüyor ama azalmıyor da... İşte bu yüzden CHP değişemez.
Ama olay seçmenle bitmiyor.
CHP “siyaseten devletçi” kalmaya, Kemalist olmaya, döne döne laiklikten bahsetmeye mecbur. İşlevi ve varlık sebebi bu (“raison d’etre” der Frenkler.)
Hatta şunu iddia edebilirim: CHP’nin değişmesine izin vermezler. Çünkü Avrupai bir sosyal demokrat partiyi kullanamayacaklarını bilirler. (Siz hiç darbe destekçisi, vesayetçi bir sosyal demokrat parti gördünüz mü?)
Seçim kazanmak zorunda da değil CHP. Meclis’te bulunması yetiyor. Çünkü o zaten, devlet iktidarını elinde tutanların siyasetteki uzantısı.
Mesela Deniz Baykal’ın ille de Başbakan olması gerekmiyor. Misyonunu yerine getirsin; örneğin Anayasa Mahkemesi’ne başvursun, “çatışma çıkar” diye tehdit etsin yeter.
Abartıyor muyum?
Peki, hiç düşündünüz mü? CHP’de olup bitenler niye bu kadar ilgi görüyor? Alt tarafı yüzde 21 oy almış, 98 milletvekiline sahip bir parti...
Hak ettiğinden çok daha fazla önemsenmesinin nedeni, tam da devlet partisi olması: Bürokratik elitin sesi CHP... Mesela Baykal’ın ağzından ‘demokratik laiklik’ gibi bir laf çıksa, anlayacağız ki devlet içinde de bir kıpırdanma, Avrupa Birliği’ne bir yöneliş var.
CHP’nin durumu Cumhuriyet gazetesini andırıyor: Sadece 85 bin satıyor Cumhuriyet ama Ergenekonculuk da dahil olmak üzere, devletçi zihniyetin çeşitli tezahürlerini orada buluyoruz.
İlhan Selçuk’un yazılarına merak duyulmasının sebebi; ne analizleri, ne de üslubu... Teşriki mesai yaptığı bürokratik elitin çevirdiği fırıldakları öğrenmek için okunuyor (tabii bir de iman tazelemek isteyenler var.)
Özetle: Asıl meselemiz CHP ile değil. Bir yandan CHP üzerinden devleti düşünüyoruz, öte yandan, gerçek sosyal demokratlara nelerden uzak durmaları gerektiğini anlatmaya çalışıyoruz.
Sabah, 25 Nisan 2008
|