SANATALEMİ.NET’TEN GÜZİN OSMANCIK’IN SORULARINI CEVAPLANDIRAN MİMAR NECİP DİNÇ: İSLÂM MİMARİSİNİN KEMAL BULDUĞU OSMANLI’DA MABETLERİN İNŞASINDA TEVHİD İNANCI ÖNPLANDADIR.
*Osmanlı eserlerinde san'atçılar ürettikleri san'at eserlerine imza atmazlardı. Bunun sebebini açıklayabilir misiniz?
Onlar çok mütevazi insanlardı. Onlar kendilerini bir “Mazhar” olarak bilirlerdi. “Mazhar” demek Cenâb-ı Hakkın bir ihsanı. Meselâ Koca Sinan, Süleymaniye Camii’nin mimarıdır. Ama Kanunisiz bir Süleymaniye düşünebilir misiniz? Aynı zamanda Koca Sinan’ın emrinde yetişmiş bir san'atkârlar ordusu vardı. Hattatlar, nakkaşlar, san'atkârlar, ustalar. Hepsi aynı üslûpta çalışarak ortaya bir eser koymuşlar ama kendilerinden bilmeyerek. Meselâ “Ameli Abdullah” der. “İşi yapan Allah’ın kulu” demektir. Adını bile söylemez onlar.
* Onların imzaları eserleridir. Zaten imza atmaya gerek yok. San'atçının bu konuda yaptığı işi kendinden bilmemesi, Allah’ın nasip etmesiyle böyle bir esere imza atar?
Evet, kütüphanelerde kitapları okurken hep düzeltmeyi isterim. San'atkârlar için “Yarattı” kelimesi kullanırlar, bu bana çok tuhaf gelmiştir. Yaratmak Allah’a mahsustur. Kul yaratılmıştır. San'atkârlarımız Cenâbı Hakkın ihsanına nail olmuştur. Aynı zamanda “Müshir”dir.
*“Müshir” kelimesini biraz açar mısınız?
Diyelim ki ay gece bizi aydınlatıyor. Ay, ışığını nerden alıyor? Ay güneşin nur ismine aynadır. Aldığı ışık kendisinden midir? İşte bizi aydınlatması Müshir olduğundandır. Aldığını irsal ediyor. Bütün san'atkârlarda Abit, mutasavvuf duygular içinde yetiştikleri için bu mânâyı biliyorlar. Derler ki Allah’ın Sâni (san'atkâr) ismini, Musavvir (Tasvir eden) ismine, Mukaddir (Kadir olan) Mücemmil (Güzellik, cemal) ismine, Mücevher ismine ayna olayım diyorlar. Hiç bir zaman kendi isimlerine iltifat etmemişlerdir. San'atın sonu, sınırı yoktur, herkes ayinesi nispetinde nasibini almıştır. Allah ne kadarını nasip ve ihsan etmişse o kadar.
* Koca Sinan’ın Süleymaniye’si onu ne kadar anlatır?
Süleymaniye’ye baktığınız zaman Koca Sinan’ın bir perdenin arkasında istihdam olduğunu, bu saydığımız isimlere mazhar olduğunu görüyoruz.
*Koca Sinan’ı Avrupa san'atçıları ile mukayese edecek olursak (edilmez ya) ortaya nasıl bir fark çıkar? Meselâ Michelangelo ile…
Michelangelo’nun meşhur Musa heykelinin bir hikâyesi vardır. Heykeli o kadar gerçekçi yapmış ki bitirince “konuş” diyor. Konuşmayınca da çekici vurduğu gibi kolunu kırıyor. Allah yarattığı mahlûkunun içine his yerleştirmiş, akıl yerleştirmiş, şuur yerleştirmiş. Hâlbuki o sadece sureti yaptı, sireti yapamadı. Ama bunun farkında değil. Bizim san'atçılarımız yaptıkları eserlerine suretin yanında bir de siret, mesaj yerleştirmişler. Taşların dili diyoruz, Mimar Sinan için “Taşla konuşan deha” deniyor. Ecdadımız bize bu eserleriyle geçmişten mesaj veriyorlar.
*Mimar Sinan’ı “Koca Sinan” yapan özellik neydi. Nasıl bu kadar büyük eserler icra edebildi ve her geçen gün değerine değer kattı?
Allah vergisi, istihdam. Yapan da yaptıran da hakikatte Allah’tır, onu seçmiş ona vermiş. Kâinatta hiçbir zerre boş değildir. Allah ona nasip kılmış, hepsi bu. Bu Sinan olmazdı Ahmet olurdu Mehmet olurdu. San'atçı hem “Mazhar”’dır hem “Müshir”. Sinan Mazhar olmuş ama Müshir olmasını da bilmiş. Aldığını vermiş. Kader onu istihdam etmiş ama onun yetişeceği zemini de Cenâb-ı Hak ayarlamış.
*Cenâb-ı Hak san'atkâr kullarına sırlarından açabilir mi? Koca Sinan usta meselâ depreme karşı sistemler geliştirmiş. Bu günün teknolojisi daha onun teknik bilgilerine yeni ulaşıyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Meselâ Cenâb-ı Hakkın Adetullah kanunları vardır. Biz buna ‘tehvili kanunlar’ diyoruz. Bunların sırlarını Cenâb-ı Hak bazı kullarına açar.
Meselâ Ekolojik Mühendislik diye bir şey vardır. Meselâ bir kabuk sisteminde yumurta kabuğundan faydalanıyor. Yumurtayı boyundan bastırınız, asla kıramazsınız. Cenâb-ı Hak şekle böyle bir sistem koymuş. Bir böceğin şeklinden bir araç yapabilirsiniz veya bir zürafanın şekline bakarak kaldıraç sistemini kuruyorlar. Bu sırları böyle saklamış Cenâb-ı Hak. Bilim adamları atomları, protonları nasıl keşfetmişler. Nasıl tedavi sisteminin ilâçlarını çiçeklerde bitkilerde saklamış. Bu san'at güzelliklerini de kâinatta Adetullah’ında saklamış.
*Osmanlı Mimarisinde her şey bir anlam taşır. Kubbelerin ihtişamı ve tek olması da Allah’ın tekliği ve Vahdetini temsil eder. Mimarlarımız bunu çok bilinçli bir şekilde kullanmışlardır. Koca Sinan’ın bu konuda başarısı nedir?
İslâm mimarisinin kemal bulduğu Osmanlı’da mabetlerin inşasında Tevhit inancı ön plandadır. Kubbeye doğru kademe kademe yükselişlerde kesretten Vahdete doğru ulaşım vardır. Bütün elemanlar kubbeye doğru tırmanırken ahengin, dayanışmanın, birliğin, beraberliğin en güzel örneğini sergilerler. Mekân ve kitlede teklik verilmektedir.
Mimar Sinan, Selimiye de vahdeti tam olarak yakalamıştır. Bakın burada hiçbir kubbe büyük tek kubbenin yanında ben varım diyemiyor. Ama yarım kubbelerde biraz ben varım diyebiliyor. Tek kubbe bütün mekânı kaplıyor.
|