Ben William Willett değilim, ama…
Artık zamanla ilgili tasavvurlarımızı kâinattan alınma gerçek kavramlar beslemiyor. Güneşin doğuşu ve batışı gibi muhteşem manzaralar, ya bitmeyen “işlerimiz” ya da apartman blokları arasında kaybolup gidiyor. Nicedir imgelerimizden şafak, kuşluk, ikindi, alacakaranlık gibi kavramlar silindi.
Bundandır ki, saatin beşinde, güneşin batışına saatler varken ‘iyi akşamlar’ diyenlere rastladığımız gibi, güneşin doğuşuna bir saat varken ‘günaydın’ diyenlerimiz çıkıyor. Güneş batalı altı saat olmuş, söz gelişi bir akşamcımız ‘iyi geceler’ yerinde ‘iyi akşamlar’ diyebiliyor.
Oysa Kur’ân-ı Hakîm’de kendine yemin edilen zaman, bizden daha itinalı bir bakış bekliyor. Zira zamanı kaçıran her şeyi kaçırmıştır.
***
Her yarattığında sonsuz hikmetler bulunan Rabbimizin, karanlık olmasını dilediği geceleri gündüze çevirmeye—yerin kaynaklarını har vurup harman savurarak—çabaladığımızdan, bir Rabb-i Rahîm emaneti olan enerjiyi tasarruflu kullanamıyoruz. Tasarruf edelim diye de, geriye; birer gerçekliğe dayanmayan itibarî, farazî hususlara bina edilmiş saatlerle oynamak kalıyor.
Şimdi soralım, saatleri ileri geri almanın dişe dokunur bir faydası var mı, toplumun hangi ke-simine ne sağlar, mesaiyi tamamen yaz saatine göre düzenlemek derde derman olacak mıdır veya saatlerle oynamaksızın daha verimli bir mesai düzenlemesi mümkün müdür?
Şahsen, saatleri yaza kışa göre ayarlamanın kayda değer bir tasarrufu, iş verimini sağladığına inanamıyorum. Bu hususa önce toplumun değişik kesimleri açısından bakalım:
Bir kere hayatlarını ürünün ekim zamanına, hasadına ve bakımına odaklayanlar, ya da yaşayışlarını koyunun, kuzunun melemesine, kuşların cıvıltılarına göre ayarlayanlar için saatle oynamanın pek bir faydası yoktur.
Sekiz saat yerine günde üç vardiya ile çalışan iş-yerleri de saatle oynamaktan etkilenmezler. Güneş ışığı da olsa karanlık da olsa yirmi dört saat işçi çalıştıranlar için saat ayarlaması ile ne değişecektir?
Eğlence ve konaklama yerlerini içine alan hizmet sektörüne gelince; birer saat erken katılmalarını sağlayacak düzenlemeler yapmak çok mu zordur?
***
Mevcut uygulamayı daha detaylı ele alacak olursak: Normal saat uygulaması (Türkiye’de 30 derece doğu meridyenini esas alır) bir yerde ekinoks günlerinde güneşin saat 6.00’da doğması ve 18.00’de batmasına ayarlı bir uygulamadır. Bu da ancak millî saate esas olan meridyen ve çevresi için fıtrî bir durumdur. Bu meridyenden uzaklaşıldıkça, millî denilen saat uygulaması fıtrîliğini kaybeder.
Yaz ve kış saatlerine gelince: Uzun yıllardır yerleşik uygulama, Mart sonunda saati bir saat ileri almak, Ekim sonunda bir saat geri almak şeklindekidir. İtalyancadaki karşılığı ile yazın kullanılan ora legale (hukukî saat) kışın kullanılan ora solare’dir (güneş saati).
Aslında, mesaimizi güneşe göre ayar etmiyorsak, her ikisi de fıtrî değildir; gerçeklikten uzaktır, varsayımsaldır. Varsayımsal diyorum, zira kış mevsiminde 30 derece doğu meridyeninin saatini kullanan Türkiye yazın 45 derece doğu meridyeninin saatini kullanıyor. İster yazın olsun isterse kışın, bu meridyenlerden uzaklaşıldıkça saat ayarlamaları fıtrî, gerçek olmaktan çıkıyor. Fayda getirmekten, tasarruf sağlamaktan da u-zaklaşıyor.
Söz gelişi 30 derecenin saati kullanıldığında, güneşin kışın 3.30 suları battığı doğu illerinde bir buçuk saat güneşten mahrum, yapay ışıklar kullanarak mesai yapmış oluyoruz. Buna karşılık aynı insanlar, kışın güneş doğmuşken, ortalık aydınlıkken işe başlamamış oluyor.
Buna karşılık 45 derece boylamının saati, bu yıldan itibaren düşünüldüğü gibi, yaz kış bütün ülkeye yayılırsa zaten yanlışlarla dolu, yaza kışa göre saat ayarlama uygulamasının hataları derinleşecektir.
Neden mi?
Zira Türkiye nüfusunun çoğu Ankara ve onun batısındaki meridyenler içinde yaşıyor. İstanbul, İzmir, Bursa, Eskişehir, İzmit, Antalya, Zonguldak, Denizli ve Konya gibi şehirler bu kuşak içinde yer alıyor. Yaz saatinin Aralık ayında uygulanacağı düşünülürse, meselâ İstanbul’da güneş 8.30'da doğacak demektir. Yola çıkma hazırlığı 5.00 – 5.30 sularında başlayacağına göre insanları 3 saat yapay ışıklar içinde cebelleştirmenin neresi tasarruftur? Yaz saati kışın uygulandığında, trafiğin yoğun olmadığı doğu illerinde, insanları güneşe göre eve bir saat erken göndermenin getirdiği tasarruf, batıda sabahın karanlığında insanları mesaiye koşturmanın getirdiği maliyete kıyasla önemsizdir.
Çözüme gelince;
Şunu bilelim ki, Anadolu, gündüz uzunluğunun sekiz saatlik mesaiye yetmediği, kuzeyin güneşsiz ülkelerinden değildir. O sebeple bu tür yapay uygulamalara ihtiyaç duyan bir coğrafya değildir. Kışın en kuzeydeki Sinop’ta bile gündüz uzunluğu dokuz saati geçmektedir.
Buna göre, sekiz saatlik mesai, her ilin vali-liğinin kararına göre, her ay ya da iki ayda bir değiştirilmelidir. Yaz aylarında sekiz saatlik mesai süresi öne çekilmelidir. Söz gelişi, Haziran ayında güneşin yaklaşık 4.30’ (yaz saatinde 5.30’)da doğduğu İstanbul’da mesai 5.15’de veya en geç 5.30’da başlayabilmelidir.
İllere göre mesai saatleri bütün resmî ve özel kurumlara asılır ve haberleşme ve yazışmalar ona göre yapılabilir.
Bu düzenlemenin başka önemli bir sonucu da, yazın sıcak günlerinde, mesainin 13.00–14.00 gibi bitmesini sağlayacak olmasıdır. Bu sayede insanların öğle sonu sıcağında çalışmasındaki verim düşüklüğü önlenebilecektir. Eğer, varsa, küresel ısınma, zararları en aza indirilmiş olacaktır.
Kış aylarında ise, öğle saatlerini ortaya alıcı, güneşin doğuşundan en geç kırk beş dakika sonra işe başlamayı sağlayabilecek bir mesai saati uygulaması yürürlüğe konulmalıdır. Söz gelişi, Aralık ayında güneşin yaklaşık 7.15’de doğduğu İstanbul’da mesai 8.00’de başlatılabilir.
Aradaki aylarda da 15’er dakikalık ileriye veya geriye almalar uygulanarak çalışma saatleri düzenlenebilir.
Bu uygulamayı karışık bulanlar olacaktır. Hayır, karışıklık olmaz; bilâkis, bu sayede daha dinamik bir zaman anlayışı gelişir. Zaten, oy verme günlerinde buna benzer bir uygulama yapılmaktadır.
Saatle oynamamanın, bunun yerine fıtratı gözeterek mesai düzenlemenin şöyle bir faydası da olacaktır:
Bilindiği gibi saatler ileri alındığında batı illerindeki vatandaşlar, geri alındığında ise doğu bölgelerindeki insanlarımız mesai saati içinde kalan Cuma namazı için, bazen insafsız da olabilen amirlerinden izin istemek zorunda kalmaktadırlar. Öğle namazı saatini ortaya alıcı bir mesai anlayışı, böyle sürtüşmeleri de önleyeceğinden iç barışın tesisine de yardımcı olacaktır.
Nihayet, iyi bir at sürücüsü olan İngiliz William Willett’in (1) sabahın erken saatlerinde ata bi-nerken aklına geliveren yaz saati fikrinden çok daha elverişli ve verimli metotları içine alan bir kültür birikimimiz var. Şüphesi olanlar, Matematik Coğrafya ile ilişkili olarak, adına Ortaçağlar denilen dönemde yapılan çalışmalara bakabilirler.
Umarım, başta Sayın Bakan Hilmi Güler olmak üzere yetkililer bu yazdıklarımıza gülüp geçmez. Geçmez de mesailerin düzenlenmesinde fıtrata; yaratılışın gereğine uygun bir yol bulunur.
(1) Yaz saatinin, İngiliz deyişi ile Gün Işığından Tasarruf Saatinin babası. Bu hususta 1907 Yılında Waste of Daylight adlı bir broşür yayınlamış, fikirlerine önce Almanlar sahip çıkmış ve yaz saati uygulamasını İngilizlerden önce başlatmışlardır.
|