Bu ülkeden, bu milletten ne istiyorsunuz? Niye düşmüyorsunuz memleketin yakasından? Maksadınız, gayeniz, hedefiniz ne? Son tahlilde nereye varmak istiyorsunuz? Ergenekon kulislerinde, Encümen-i Daniş’lerde, ulusalcı hücrelerde yapıp durduğunuz planlar, geliştirdiğiniz stratejiler, kurduğunuz komplolar, olgunlaştırdığınız provokasyonlar ve sabotajlar neye hizmet ediyor? Türkiye’yi nereden alıp nereye götürmek istiyorsunuz? Kafanızda nasıl bir Türkiye var? Nasıl bir devlet, nasıl bir hukuk, nasıl bir sosyal hayat öngörüyorsunuz? Millete, millet iradesine nasıl bir yer biçiyorsunuz? Demokrasi diye bir şey var mı kafanızdaki Türkiye’de? Varsa, neye benziyor bu demokrasi? Antik Yunan demokrasisine mi benziyor? Atinalılar (Beyaz Türkler) oy kullanırken köleler (Anadolu çocukları) armut mu toplayacak? Demokratik muameleler yüzde 20’lik bir azınlığa mı mahsus olacak? Öyle olmayacaksa nasıl olacak? Aklınızdan ne geçiyor? Anladık, saçma sapan bir laiklik anlayışınız var ve o anlayış içinde laikliğin yılmaz bekçilerisiniz; başka? Yok mu başka bir şey? Hepsi bu mu yani? Koca ülkemizi, koca halkımızı sizin o daracık ufkunuza mı sığdıracağız? Nasıl olacak bu?
Asr-ı Saadet gibi gördüğünüz tek parti döneminin nostaljisiyle yanıp tutuşuyorsunuz, o dönemi kapattığı için kin duyduğunuz Menderes’lerin idamını 47 senedir coşkuyla alkışlıyorsunuz, millet iradesinin canına okunmasını “devrim” diye yüceltiyorsunuz… Demek ki gönlünüzde yatan aslan tek parti döneminin zifiri karanlığı. O zifiri karanlığa dönüp, karabasan gibi milletin göğsüne çökmek istiyorsunuz. İçten içe –hatta dıştan dışa- kin duyduğunuz ‘cahil, arkaik, gerici, irticacı, hülasa yüz karası’ milleti ‘eski güzel günlerde’ olduğu gibi doya doya ezmek istiyorsunuz. Eşek sudan gelene kadar evire çevire dövmek istiyorsunuz milleti. “Menderes’i niye bu kadar seviyorsunuz?” diye sorduğum Balıkesirli bir köylüden şu cevabı almıştım: “Adam bizi devletin dayağından kurtardı.” Halka dayak atana kaba saba bir devlet vardı, evet. Vergi veremeyecek kadar yoksul musun? Al sana dayak! Çocuğuna Kur’an mı öğretiyorsun? Al sana dayak! Yol inşaatında çalışırken yorulup şöyle bir soluklanayım mı dedin? Al sana dayak! Özlediğiniz tek parti döneminde işler böyle yürüyordu işte. Ha, bir de köylülere zorla klasik müzik dinletmek gibi ‘medenileştirme operasyonları’ vardı tabii (‘Çocuklarımız namazı öğreneceğine baleyi öğrensin’ diyen dinozor hanımın kulakları çınlasın).
Nefret ettiğiniz milletin mutluluğu veya mutsuzluğu umurunuzda değil. Sizin için önemli olan tek şey ‘doktrin’iniz. Mao’cu bir yaklaşımla ‘doktrin’inize kurban etmek istiyorsunuz milleti. “Ortaçağ karanlığından kurtulmak, çağdaşlaşmak, modernleşmek, ilerlemek” uğruna milleti engizisyon tezgâhından geçirmek ve eğip bükemediğiniz herkesin canına okumak için yanıp tutuşuyorsunuz.. “Çağdaşlık” derken engizisyon papazlarıyla çağdaş olmayı ve “laiklik” derken İslamiyet’le topyekun savaşı kastediyorsunuz. Öyle olmasaydı, Lafzetullah’ı duyduğunuz her yerde ciyak ciyak bağırır mıydınız?
Olacak şey değil ama farz edelim ki İslamiyet’i bu topraklardan sildiniz, veya en azından siyaseti / devleti ‘dinci’lerden temizleyip tek parti döneminin anlı şanlı laikliğini ihya ettiniz; ülke ileriye gidecek mi gerçekten? Türkiye’nin “medeni dünya”daki saygınlığı artacak mı? Büyük bilimsel başarılara imza atacak mı Türkiye? Öyleyse, tek parti döneminde bunlara niye şahit olmadık? Bilim adına yapılan şeyler kafa tası ölçmek ve “Güneş Dil Teorisi” gibi safsatalarla uğraşmaktan ibaret değil miydi o dillere destan “aydınlanma çağı”nda? Yegâne ‘uluslararası başarımız’ da Keriman Halis’i “dünya güzeli” ilan ettirmek olmamış mıydı? Bu mudur yani Türkiye’ye layık gördüğünüz ufuk? Budur!
Millet iradesini aşağılıyorsunuz, ülkenin enerjisini boş işlerle tüketiyorsunuz, ama milliyetçiliği ve vatanseverliği kimseye bırakmıyorsunuz… Ya fena halde şizofrensiniz ya da ajan-provokatör!
Yeni Şafak, 1.4.2008
|